TOPRAĞA BİR CAN DÜŞTÜ
şiir
MEHMET POSTALLI
Adres : Gazibeyli Mah.Gül Sk.N0:29 Yahyalı / Kayseri
Ev Tel : 0352 611 2655
Cep Tel : 0537 209 3259
MSN : m.postalli59@hotmail.com
TAKDİM
OMURGALI ŞAİRİN ŞİİRLERİ
1999 yılında, sılayı rahim için gittiğim Yahyalı’da, konferans bitiminde yanıma gelen mahcup birisi, “ben Mehmet Postallı, Karçiçeği mahlasıyla şiirler yazıyorum diyerek “ elime birkaç tane şiir tutuşturdu. Doğrusu bu mahcup yüzün altında iyi bir şair olabileceği pek aklıma yatmamıştı.
Hemen oracıkta elime tutuşturulan kâğıtta yazılı bulunun ve ilk okuduğum “Toprağa Bir Can Düştü” şiiri ile içime farklı bir cemrenin düştüğünü anladım ve ondan sonra da dostluğumuz artarak devam etti. Mehmet Postallı taşralı bir şair ama şiirleri taşralı değil. Dünyayı gezen, çok okuyan, tecrübeli ve yüreği sevgi dolu bir insanla karşılaştığınıza inanırsınız. Doğaya âşık olan ve doğanın dilini çözen, sizi bilmediğiniz yerlere elinizden tutarak götüren birini bulursunuz. O, sizi asla sürüklemez, zorlamaz, siz onun eline yapışarak yolculuğun uzun sürmesini istersiniz ve gezdikçe içinizde bir inşirah oluşur. Zaman zaman siz de onunla gezerken aşkı, sevgiyi, hasreti, yokluğu, dostluğu ve ihaneti beraber yaşarsınız, Onunla sevinir, Onunla ağlarsınız.
Âlemin içinde yoktu menendin
El parayı ben de seni dilendim
Kırılmadım ama biraz gücendim
Bak toprağa bir can düştü Elifim
Şiirini okurken tıpkı Karacoğlan’ın “Tozar Elif Elif Diye”şiirini okuyormuş gibi olursunuz. Hele son şiirlerinden biri olan;
Aşkın bir sevdayla sana bağlandım
Senin hasretinden mum gibi yandım
Sana biat ettim, sana inandım
Benim en sevdiğim kişisin güzel
Bütün güzellerin başısın güzel.
Şiirini Efendimizi desteklemek anlamına gelen ‘Salavat’ niyetiyle okurken bambaşka dünyalara açılır, başka bahçelere girersiniz ve Efendimizin kokusunu alırsınız.
Mehmet Postallı iyi bir şair, benim hislerimi, duygularımı şiirlere döken birisi. Ben kendisinden daha birçok şiirler bekliyorum ve kendine başarılar diliyorum.
Seni içime çekercesine kucaklıyorum Karçiçeği Mehmet Postallı. . .
Fazlı Karaman
Eğitimci ve Şiir Yorumcusu
Bahçelievler Belediyesi Beyaz Masa Müdürü
Ş. S.N0: ŞİİR İSMİ SAYFA N0
Takdim 3
1- Kalbimdeki Sızı 4
2- Cananım 5
3- Arkadaş 6
4- Gözlerin 7
5- Saçların 8
6- Toprağa Bir Can Düştü 9
8- Seher Yeli 11
9- Mavi Yazma 12
10- Gönül Avcısı 13
11- Giderim 14
12- Çıkar Gelirim 15
13- Mahmur Gözlü 16
14- Gidemem Elif 17
15- Yitirmeden Gel 18
16- Unuttun Beni 19
17- Yürekten Sevmek 20
18- Vicdansız 21
19- Sevda Gemisi 22
20- Seni Gözlüyorum 23
21- Sen 24
22- Sakın 25
23- Korkuyorum 26
24- Karçiçeğim 27
25- Mecnun 29
26- Hicran 30
27- Gülüver Gülüm 31
28- Gülüm 32
29- Ey Tabip 34
30- Bahtı Kara Diyorlar 35
31- Baharı Bekliyorum 36
32- Artık Gelme 37
33- Bu Yürek Sana Açık 38
34- Aşkın Düğümü 39
35- Ela Gözlüm 40
36- Ayrılık Acısı 41
37- Kır Çiçeğim 42
38- Seni Ararım 43
39- Hatırımı Kırma Canım 44
40- İstemem 45
41- Sormak İstiyorum 46
42 Bilemedin 47
43- Fark Etmez 48
44- Yıkıyor Gurbet 49
45- Aşk 50
46- Önce Ben 51
47- Kalp Hırsızı 52
48- Asla Sevmem 53
Ş.S.N0: ŞİİR İSMİ SAYFA N0
49- Adam Sanmıştım 55
50- Ağam 56
51- Kaytarana Ödül 57
52- Hile Var 58
53- Özü Çürük Olursa 59
54- Ne Yazar 60
55- Ne Oldu Sana 61
56- Ne Zaman 63
57- Sandık Hesabı 64
58- Görgüsüz 65
59- Değerler Mi Değişti 66
60- Yaşanmaz Oldu 67
61- Sükût 68
62- Kabaklar Çiçek Açtı 69
63- Geri Zekâlı 70
64- Devlet Terörü 71
65- Açar Sanma 72
66- En Sevgili 73
67- İki Cihan Güzeli 74
68- Yaratan Seçti Seni 76
69- Bu Gece 78
70- Rabbim Boş Çevirme 79
71- Hacılar 83
72 Seni Sayıklar 84
73- Canını Sıkma 85
74- Tamiri Çok Zor 86
75- Acı 87
76- Ölüm 88
77- Son Dakika 89
78- Onu Bekliyorum 90
79- Türkiye’m 91
80- Bayrağım 92
81- Ey Şehit 93
82- Böyle Bilinsin 94
83- Huzur İklimi 95
84- Erciyes’le Sohbet 96
85- Aladağ 97
86- Şelâle 99
87- Tabiat Güzeli 100
88- Özledin Mi Hiç 103
89- Müjde 105
KALBİMDEKİ SIZI
Bağrıma taş bastım, gözüme mendil;
Kalbimdeki sızı susmadı yine.
Ya söndü, sönecek şu cılız kandil;
Kalbimdeki sızı susmadı yine.
Dertlerimi açtım birçok hekime
Dediler içinde dert küme küme
Aldırma diyordum kendi kendime;
Kalbimdeki sızı susmadı yine.
Başımı yasladım beton duvara
Uykusuz gözlerim döndü pınara
Buz koydum içimi kavuran nara;
Kalbimdeki sızı susmadı yine.
Bir türlü gönlümü avutamadım
Âlemin dilinde mecnundu adım
Unuturum diye kurban adadım;
Kalbimdeki sızı susmadı yine
Sımsıcak duygular bir bir pustu da
Düşlerim buz kesti mermer kutuda
Umutları yıkan, tufan sustu da;
Kalbimdeki sızı susmadı yine
Diyar diyar kaçtım, koşar adımla
Çığ oldu hasretle düşen her damla
Ben, sevdamı yargıladım idamla;
Kalbimdeki sızı susmadı yine.
1995
CANANIM
Ben senin sevdana düştüm düşeli
Gözyaşlarım durulmuyor cananım
Sevda yolu, karaçalı döşeli
Kıvrım kıvrım varılmıyor cananım
Adını zihnime yazdı kalemim
Bir saat görmesem artar elemim
Seni uçurursam boş kalır elim
Yalnız yuva kurulmuyor cananım
İflah olmaz işler açtın başıma
Mecnuna döndürdün, gezdim düşüme
Acı söz söylersen gitmez hoşuma
Dil yarası sarılmıyor cananım
Fırtınalar koparırsın içimde
Unutamam ak kıl bitse döşümde
Sakın niçin deme, bu zor seçimde
Kalbe sual sorulmuyor cananım
Sırrını açmaktan hayâ ederim
El yanında gayretini güderim
Eğer, hayır dersen çeker giderim;
Lâkin sensiz durulmuyor Canan’ım.
1994
ARKADAŞ
Gönül tutuldu mu bir vefasıza?
Kolay kolay geçilmiyor arkadaş
Bir derdin var ise, ulaşır yüze
Dert çok ama açılmıyor arkadaş
Sırlıdır, çözülmez gönül kitabı
Bir kalemde yapılmıyor hesabı
Zehirden keskindir aşkın şarabı
Dolu dolu içilmiyor arkadaş
Aldanırsın cilvesine, sözüne
Bilmeden düşersin sevda közüne
Süresi dolmadan çıkar izine
Zaman, sınır biçilmiyor arkadaş
Mecnun’ u çöllerde gezdirende o
Ferhat’ a dağları kazdıranda o
Şaire, şiirler yazdıranda o
Bu sevdadan kaçılmıyor arkadaş
Zincir vurulmuyor gönül tahtına
Acı, tatlı o yiğidin bahtına
Eğer inanmazsan birde sen sına
Seçilmiyor seçilmiyor arkadaş.
1991
GÖZLERİN
Yüzünü çevirip her bakışında;
İçime bir alev salar gözlerin.
Bir çift yay gerilmiş durur karşımda;
Ok vurur kalbime dalar gözlerin.
Pencereme bir nur gibi doğarsın
Bir başak misali boynun eğersin
İlkbahar yağmuru olur yağarsın
Susayan gönlümü sular gözlerin
Gözlerim, gözkapağından yakınır
Kirpiklerin birbirinden sakınır
Duyguların satır satır okunur
Dert koymaz bedende siler gözlerin
Kaş, göz edip, körük çekme yangına
Bilirim, güzeller düşmez dengine
Aslında yakındır kahverengine
Birazda yeşile çalar gözlerin
Boydan boya bürünürsün şallara
Keklik dağ kuşudur inmez göllere
Öyle dalgın dalgın bakma yollara
Kem gözler dokunur, solar gözlerin
En güzel nimetler yeşermiş canda
Acep bir benzerin var mı cihanda?
Ayrılığın vakti geldiği anda;
Yüzün hüzünlenir, dolar gözlerin
Saçlarını örtmüş kırmızı bir tül
Seni böyle görse kıskanırdı gül
Tutuldu bir kere neylesin gönül
Beni, sana mecbur kılar gözlerin.
2002
SAÇLARIN
Sandım, saf altından taç var başında
Şavk veriyor lüle lüle saçların
Mermer sütun gibi dur da karşımda
Sakın ha, gösterme ele saçların
Rengi bala benzer, petekten mi ne?
Ipıl ıpıl yanar, ipekten mi ne?
Kokusu en nazlı çiçekten mi ne?
Koku dağıtıyor güle saçların
Tel tel açta her birinin arasın
Şal yerine omzuna sarasın
Yağmurlar yıkasın, rüzgâr tarasın
Salıver her sabah, yele saçların
Kadir Mevlam, nede güzel yaratmış
Mah yüzünü çepeçevre donatmış
Hilal kaş üstüne bir bulut yatmış
Dilsizi getirir, dile saçların
Ürperen zülüfler sahiden sim mi?
Dillerden düşmeyen, sade isim mi?
Büyük sanatkâra mahsus resim mi?
Tutam tutam, çile çile saçların
1998
TOPRAĞA BİR CAN DÜŞTÜ
Yeminler ederek gelirim diye;
Bir sabah yollara düştü Elif’im
Senin hasretinle döndüm deliye
Yüreğime ateş düştü, Elif’im
Dağların başına kızıllık çöktü
Bir kuş diğerine içini döktü
Yıldızlar kayboldu bak şafak söktü
Takvimden bir yaprak düştü Elif’im
Gelirim diyerek usulca kaydın
Günlerce, gözümü yollarda koydun
Yoksa, ummadığın bir söz mü duydun?
Aramıza kan mı düştü, Elif’im?
Yollara bakmaktan gözüm karardı
Döner gelir diye ümidim vardı
Arkadaşlar, vazgeç diye yalvardı
Komşular araya düştü, Elif’im
Söyle, ceylan gözlüm bize ne oldu
Ettiğin yemine, söze ne oldu
Seyrine daldığım göze ne oldu
Gül bağıma hazan düştü, Elif’im
Kara sevda dedikleri buyumuş
Bir ben sokaktayım, herkes uyumuş
Tek sen biliyordun elâlem duymuş
Sırrımız dillere düştü, Elif’im
Ne telefon ettin, ne mektup saldın
Ne haber gönderdin, ne kendin geldin
Acaba, kalbinden beni mi sildin?
Umutlarım suya düştü, Elif’im
Gözümün selinden deniz yükseldi
O zaman doğanlar askerden geldi
Sanırım, düşmanlar aklını çeldi
Sevgimize gölge düştü, Elif’im
Seherlerde rüzgârları kokladım
Bir çıtırtı duysam, yolu yokladım
Bir ömür bekledim, asla bıkmadım
Gönlüm tuzağına düştü, Elif’im
Aşkın tezgâhında mekik dokudum
Hep harfleri “Elif” diye okudum
Sana kavuşmadan ölmekten korkum
Saçlarıma aklar düştü, Elif’im
Tabipler halimi görünce şaştı
Feryadım, figanım göğe ulaştı
Üstümüzde kara bulut dolaştı
Başıma yıldırım düştü, Elif’im
Bu yük ağır geldi cılız cüsseme
Hayata döndürür bir gülümseme
Şu fani dünyada benim hisseme
Çilenin büyüğü düştü, Elif’im
Anladım, yıkacak beni bu sevda
Yöneldim kıbleye, dilim duada
Yüzünü görseydim etmeden veda
Sevdalın yatağa düştü, Elif’im
Âlemin içinde yoktu menendin
El parayı, bende seni dilendim
Kırılmadım ama biraz gücendim
Bak toprağa “bir can düştü” Elif’im
1999
SEHER YELİ
Yar yanına uğra, git seher yeli
Düşlerini sezdirmeden çal getir
Bilmem bu günlerde nasıldır hali
Gül yüzlümün kokusunu bul getir
Fırsat bulup gidemedim izine
Dertli başım koyamadım dizine
Eğer bir gün rastlar isen izine
Kumral saçlarından birkaç tel getir
Ayrılık hasreti bağrımı deler
Korkulu rüyalar uykumu böler
Ellerinden öpsün güller, laleler
Dokunduğu her çiçekten dal getir
Kalkıp seyrederken kızıl şafağı
Nazlı yârin çınlıyor mu kulağı?
Herhalde yakmıştır şimdi ocağı
Pişirdiği böreklerden böl getir
Yüreğime kara kurşun saplanır
Bu derde, bu yürek nasıl katlanır
Gurbet elde, belki ağzım tatlanır
Dost elinden bir tas süzme bal getir
Ela gözlerinden yaş süzülmesin
Yârim gelmez diye hiç üzülmesin
Yeter ki, verdiği söz bozulmasın
Ak elinden bir vesika al getir
2005
MAVİ YAZMA
Hatıra verdiğim, mavi yazmayı;
Kabul et, başına tak benim için
Bırak gayrı gizli gizli gezmeyi
Bütün düşmanları yık benim için
Çıkmalısın ayrı tutan, kafesten
Haz duyarım, aldığın her nefesten
Boy, bos tamam, bezeli bir bedesten
Övmüşte yaratmış Hak benim için
Ben yanarken, sende benimle yandın
Aşkın deryasına daldın, ıslandın
Ne odlu da şimdi eve kapandın
Bugün pencereye çık benim için
Cemalin göreyim, gitsin merakım
Son bulsun hasretlik, bitsin firakım
Beyaz gelinliği giyin tam takım
Ellerine kına yak benim için
Davetsiz gelip de postu sermedim
Başka hiç kimseye umut vermedim
Senden daha güzelini görmedim
Dünyada emsalin yok benim için
2006
GÖNÜL AVCISI
Ok kirpiklerini bana çevirip
Tek atışta vurdun gönül avcısı
Kumral saçlarını tel tel ayırıp
Bin bir tuzak kurdun gönül avcısı
Yaman avcıymışsın köylü güzeli
Zincirden kaviymiş saçının teli
Sıkıca bağladın, eyledin deli
Peşinden koşturdun gönül avcısı
Kalbimden avladın harman dönüşü
Hayra yorayım mı, gördüğüm düşü?
İster yan diyorsun, istersen üşü
Yaktın tutuşturdun gönül avcısı
Kudretim yetmedi köylü kızına
Nereden takıldı gözüm, gözüne
Dağ, taş dolanırım, düştüm izine
Yordun beni yordun gönül avcısı
1979
GİDERİM
Benden, ayrılmaksa eğer muradın
Yanından çığ gibi kopar giderim
Gönlümden, zihnimden silerim adın
Eski defterleri kapar giderim
Sonra pişman olup, çağırma geri
Asla yapamazsın, yıktığın yeri
Tutkunu olduğum kara gözleri
Son kez birer birer öper giderim
Mutlu geçen günler eskide kalır
Aldığın kravat askıda kalır
Çekilen resimler baskıda kalır
Bir iyilik daha yapar giderim
Pişkinliğe vurup, fazla kalamam
Tükürdüğüm, tükürüğü yalamam
Belki, gideceğim yolu bulamam
Dumanlı dağlara sapar giderim
Bu işin içinde olsa da hile
Belki de son bulur çektiğim çile
Ayrılık ölümden zor olsa bile
Hiç umursamadan teper giderim
2004
ÇIKAR GELİRİM
Yeter ki, gel diye bir haber yolla
Bütün engelleri yıkar gelirim
Uzaktan da olsa görün, el salla
Arkama bakmadan çıkar gelirim
Tutsağınım elim, ayağım bağlı
Yaktın fitilini, yüreğim dağlı
Giyin çık karşıma yeşilli, ağlı
Paslı kilitleri söker gelirim
Hicran sundun yudum yudum içerim
Senden vazgeçemem, candan geçerim
Haydi desen kanatlanır, uçarım
Sevinç gözyaşları döker gelirim
Sen el uzatmazsan, dertlerim azar
Ne olur, bir defa eylesen nazar
Hayalim seninle birlikte yüzer
Karışır sulara akar gelirim
Gönül arsasına kurdun bir hisar
İçinde acı bir fırtına eser
Bir ses, bir dokunuş acıyı keser
Gemileri hemen yakar gelirim.
2006
MAHMUR GÖZLÜ
Bu sabah bir kız gördüm, dağınıktı saçları
Taramayı unutmuş değilse, çok perişan
Gözlerini kapatmış büklüm büklüm uçları
Sol yanağına konmuş kudretten bir nişan
Mahmur gözlerle bakıp, sonra başını eğdi
Kalbimin ortasına ateşten bir ok değdi
Yakardı alimallah bir daha görünseydi
İflah olur mu acep onun derdine düşen?
Bitmez sandığım ömür geçti rüzgâr hızıyla
Sonbahara dönüştü baharıyla, yazıyla
Yaşanır mı dersiniz kalpteki bu sızıyla
Gezdiği yeri bilmez, aşkın narında pişen
1998
GİDEMEM ELİF
Buradan gitmemi istesen bile;
Ben, seni bırakıp gidemem Elif
Ayrılık sözünü getirme dile
Ben, seni görmeden edemem Elif
Sevda yeli, hayli uzak eserdi
Bir göz temasıyla, ruhumu sardı
Sevgi fidanımız yeni boy verdi
Yeşeren dalları budamam Elif
Gönülde açılan yara kapanmaz
Küllerin üstünde aşk odu yanmaz
Gerçek âşık olan yolundan dönmez
Dönüp bedelini ödemem Elif
Gidersem, çığ gibi katlanır dertler!
Geçer mi boğazdan ballar, şerbetler?
Sen yoksan yanımda, bütün nimetler;
Zehir, zıkkım olur tadamam Elif
2002
YİTİRMEDEN GEL
Gayrı, dayanacak halim kalmadı
Seni seven kalbi yitirmeden gel
Başvurduğum yerler çare olmadı
Derdin bedenimi bitirmeden gel
Yokluğun yüzünden olmuşum bizar
Gözlerimin seli bendini bozar
Vuslat geciktikçe dertlerim azar
Ölüm döşeğine yatırmadan gel
Sana ulaşacak yollar tıkandı
Yeşeren umutlar kül oldu yandı
Seni beklemekten ömrüm tükendi
Ayrılık okunu batırmadan gel
Hayatım boşlukta dönen bir pergel
Sensiz geçen bir gün yıllara bedel
Aramıza konan engelleri del
Aklına kötülük getirmeden gel
Nasip olacak mı, acaba vuslat
Bari son gün olsun buluver fırsat
Hatıra mendili gözünde ıslat
Azrail ruhumu götürmeden gel.
2001
UNUTTUN BENİ
Bu can sağ oldukça ayrılmam derdin
Parayı görünce, unuttun beni
Bu sevda uğruna, dağlar delerdin
Bohçayı dürünce unuttun beni
Benden ayrı bir su dahi içmezdin
Canından geçerdin, benden geçmezdin
Aşkımıza asla paha biçmezdin
Zengine varınca, unuttun beni
Söylerdin ya, darağacı kurulsa
Yollarıma altın, gümüş serilse
Dönüp bakmam katlar, yatlar verilse
Varlığa erince, unuttun beni
Hani şahidindi nisan yağmuru
Mayasızmış ekmeğinin hamuru
Masanıza gelen, nikâh memuru;
Fikrini sorunca, unuttun beni
Görmez olsa idim fidan boyunu
Tersine akıttın, aşkın suyunu
Birlikte oynadın, sen bu oyunu
Oyunu kurunca, unuttun beni
2005
YÜREKTEN SEVMEK
Yürekten seversek birbirimizi
Kapılar açılır, el verir bize
Zemheri ayında getirir yazı
Arı petek yapar, bal verir bize
Bu sevgi olursa katıksız, duru
İçinde saklamaz lekeyi, kiri
Tereddüt etmeden hak yolda yürü
Dağlar çığır açar, yol verir bize
Sırtımızdan eser lodos rüzgârı
Bulutlara değer, aşkın hisarı
Sımsıcak bir sevgi, eritir karı;
Sulanır çiçekler, gül verir bize
Doyumsuz rehalar içine dolar
Doruğa ulaşır, soylu duygular
Gönlümüzü alır, çağlayan sular;
Söyler türkümüzü, dil verir bize.
2006
VİCDANSIZ
Aşkın ile tutuşturdun sinemi
İçin için yaktın behey vicdansız
Ben çekerken ızdırabı, elemi
Bir el gibi baktın behey vicdansız
Ağarmadık saç koymadın başımda
Belim yaya döndü şu genç yaşımda
Yürüyordum bir umudun peşinde
Hayallerim yıktın behey vicdansız
Sımsıkı sarıldın kuzu postuna
Dost görünüp neler yaptın dostuna
Hançer vurup yaraların üstüne
Birde kezzap döktün behey vicdansız
Yar dediğin kara günde bilinir
Gerekirse, yar yoluna ölünür
Yar olmayan, zor günlerde silinir
Yılan gibi aktın behey vicdansız
Sebat edip duramadın sözünde
Utanma duygusu yokmuş yüzünde
Sezemedim, özür varmış özünde
Çarmıhlara çaktın behey vicdansız
Sırf senin yüzünden düştüm bu derde
Mazlumların âhı kalmazmış yerde
Hakkımı alırım yarın mahşerde
Çok vefasız çıktın behey vicdansız.
1999
SEVDA GEMİSİ
Karaya vurmadan sevda gemisi
Aşkın deryasında yüzer mi bilmem?
Yelken açıp, aşk yolunun yolcusu
Gönül defterine yazar mı bilmem?
Dibi görünmeyen suya dalarda
Her şahıs yüzemez hırçın sularda
Gözlerine kanlı yaşlar dolarda
Mecnun olur dağ dağ gezer mi bilmem?
Aşk yarası derin olur silinmez
Başa gelmeyince asla bilinmez
Gitme gurbet ele, belki gelinmez
Gidersen ayrılık uzar mı bilmem?
Güneş geri doğmaz aştığı yerden
Gönül vazgeçer mi düştüğü yerden?
Bağlandı bir kere çözülmez serden
Yâr benden usanır çözer mi bilmem?
Baharda çiçekler açar sergisin
Arı her çiçekten alır vergisin
Neylemeli elâlemin yergisin
Yâre bir hal oldu, nazar mı bilmem?
Bülbül seherlerde figan ederdi
Gül gonca olunca murada erdi
Seviyorum dedi, yeni söz verdi
Sonunda akdini bozar mı bilmem?
2006
SENİ GÖZLÜYORUM
Açtım kollarımı sonuna kadar
Seni gözlüyorum, gözlerim yolda
Sen yoksan yanımda, dünya bana dar
Seni gözlüyorum, gözlerim yolda
İçime oturdu bir garip hüzün
Beni kaygılardan ayırın, süzün
Gözümde tütüyor, gülüm gül yüzün
Seni gözlüyorum, gözlerim yolda
Hayalin karşımda, kulağım seste
Adın dudağımda, dilimde beste
Kırmızı güllerden yaptım bir deste
Seni gözlüyorum, gözlerim yolda
1998
SEN
Sarp kayada açan nazlı çiçekte;
Gezinen arının balındasın sen
Tabiat içinde yüzlerce renkte
Bahçemin en beyaz gülündesin sen
Kınalı elinle sundun bir bade
Sandım ki, bardağa düştü aydede
Söyleyip durduğum yanık namede
Sazımın inleyen telindesin sen
Bakışın, ruhuma yiv yiv işledi
Tuhaf bir şey benliğimi dişledi
İliklerim sancımaya başladı
Fersiz gözlerimin selindesin sen
Bir gelişle, talihimi döndüren
İçimdeki acıları dindiren
Yüreğimin yangınını söndüren
Serin esen seher yelindesin sen
Söyleyelim âşıkların andını
Çıkaralım şu dünyanın tadını
Sunam, bana doğru çırp kanadını
Sevdanın masmavi yolundasın sen
Sevginin yerine acılar ekme
Güzel gözlerinden inciler dökme
Benim yerim nere diye gam çekme
Divane gönlümün gölündesin sen
Bu keskin viraja girmeden önce
Çok derin düşünür, elerdim ince
Bendeki değişim doğrumu sence
Şimdi bu şairin dilindesin sen
1999
SAKIN
Hilal kaşlarını bir yana eğip;
Gamzeli yüzünü azdırma sakın
Bunca yıllık, sadık dostu çiğneyip
Yâd ellerde gönül gezdirme sakın
Açık yürekli ol söyle derdini
Çok severim insanların merdini
Vefalı ol, sev de sevdir kendini
Seveni yanından tezdirme sakın
Çok naza gerek yok, halden bilirim
Gönlün yoksa defterimden silerim
Selâmı, sabahı keser giderim
Adamı canından bezdirme sakın
Susup ta içime düşürme şüphe
Doğru söz, kulakta eskimez küpe
Gözüme görünmez ova, dağ, tepe
Durmam buralarda kızdırma sakın
1998
KORKUYORUM
Bizi kıskananlar çıkarır engel
Korkarım bu gizem bozulur diye
Aramızı açar, uğursuz bir el
Ellerin, elimden çözülür diye
Mecrasında aksın sevdanın suyu
Başını, bağrıma yasla da uyu
İçimde büyüyen hain korkuyu
Diyemem, nazlı yar üzülür diye
Sevgi çözülürse iliklerinden
Hem seni, hem beni sarsar derinden
Gözündeki inci kopar yerinden;
Akar iplik iplik süzülür diye
Gönlümün ışığı, gözümün nuru
Ters esen rüzgârdan kendini koru
Çok olur bu yolun taşı, çamuru
Önümüze taşlar dizilir diye
Belki bu endişe boşuna ama
Her gece ayrılık girer rüyama
Bu çılgın fikirde mantık arama
Korktuğum bahtıma yazılır diye
Korkarım bu gizem bozulur diye
2006
KARÇİÇEĞİM
Karçiçeğim sütten beyaz, kardan ak
Salkım salkım salınıyor dalında
Gerdanlık misali dizilir yaprak
Yeşerir gönlümün tam ortasında
İşte budur çiçeklerin kralı
Kokusu deliye döndürür beni
Ben bir avcı, o dağların meralı
Duruşu, bakışı öldürür beni
Leylaklar açardı Nisan gelince
Yağmurlar okşardı zülüflerini
Topraklar, yemyeşil halı serince
Bülbüller kutlardı zaferlerini
Ummadığım anda koptu fırtına
Elimden uçurdu karçiçeğimi
Günlerce, aylarca düştüm ardına
Pınarlar soğutmaz kor yüreğimi
Yıkıldı üstüme dağlar çığ gibi
Yığınlar altından kurtulamadım
Korkunç uçurumun görünmez dibi
Silkindim, çırpındım yol bulamadım
Söndürdüm odamın lambalarını
Geceler, yoldaşım çoban yıldızı
Dinlerim kuşların şarkılarını
Gözlerimde hasret, kalbimde sızı
İlk bakışta göze çarpardı farkı
Sünger gibi emdi umutlarımı
Zaman, zararıma döndürdü çarkı
Çizgi çizgi, çizdi yüz hatlarımı
Öyle masum masum bakma yüzüme
Çok geç artık çok geç, geçti zamanı
Beyhude konuşup beni de üzme
Hatırlatma seni koparan anı
Gözüme görünme sakın bir daha
O eski günlere dönemem geri
Git, bu biçareyi sokma günaha
Hıçkırıklarını duymayım bari
Yaşlar süzülmesin kirpiklerinden
Görmeyim yüzünde tek bir damla yaş
Umutlar çözüldü ilmeklerinden
Artık, çilelerle oldum arkadaş
Lalelerin boynu niçin eğridir
Bilir misin neden tez solar güller
Sımsıcak nefesin taşı eritir;
Anla, niye feryat eder bülbüller
Yitirdim bir anda servet yitirdim
Kim olacak borçlarımın kefili
Bir güne ermeden, ömür bitirdim
Ayarlı saatin çalacak zili
Asıldı boynuma idam fermanım
Hangi cellât gelip ipi çekecek
En taze çağında gönül harmanım;
Yakanlar mahşerde hesap verecek.
1999
MECNUN
Kapılmışım bir Leyla’nın yeline
Savrula savrula çöle düştüm ben
Çöl kumları doydu, çeşmim seline
Bir zalim eline köle, düştüm ben
İsmini, ismimle dağlara yazdım
Taşları erittim, tülbentten süzdüm
Şaşkın ördek gibi tersine yüzdüm
Suları çekilmiş göle düştüm ben
Pejmürde dolaştım çöl sıcağında
Uyudum, dinlendim kum kucağında
Avundum bir umut salıncağında
Yoktur kurtuluşum al’a düştüm ben
Hangi yana dönsem görünür Leyla
Renk renk kıyafete bürünür Leyla
Başkasına baksam yerinir Leyla
Mecnun derler bana, dile düştüm ben
2000
HİCRAN
Gülüm, ayrılalı günler yıl oldu
Ayrılık acısı varken, gezemem
Temmuzda kalemin boyası dondu
Kalem renk vermiyor, mektup yazamam
Senin hicranınla kalbim titrerken
Yüreğim çırpınır adını derken
Sabırla, ümitle, aşkla beklerken
Çilemi çekerim, sana kızamam
Sanki akvaryumdan çıkmış balığım
Âlemin içinde benzi soluğum
Tükendi direncim, bitti soluğum
Kelimeler düğümlendi çözemem
Gülüm, sen gelirsen gül açar gülüm
Harfler dile gelir, kalkar virgülüm
Gönlüm aydınlanır, açılır dilim
Lakin sensiz heceleri dizemem
1997
GÜLÜVER GÜLÜM
Söz verdin, gelmedin, sana dargınım
Gel de şu gönlümü alıver gülüm
Yaram azgın, yüreğimden vurgunum
Yarama bir merhem çalıver gülüm
Olur, mu hiç, dost kadrini bilmemek?
Bir gün olsun yar kapısı çalmamak
Sana yakışmıyor gidip, gelmemek
Fazla bekletmeden geliver gülüm
Arayı uzatıp, sabır sınama
Kalmadı direncim, beni kınama
Gayri, bu ayrılık yetti canıma
Hayırlı bir haber salıver gülüm
Bunca yıl, akıttın çeşmim selini
Muhannetlik yapma, uzat elini
Esirgeme benden mah cemalini
Bir bak gözlerime, gülüver gülüm
2006
GÜLÜM
El değmemiş gonca gülü severim
Ah! güller ne çabuk soluyor gülüm
Bir bir kayboluyor hep sevdiklerim
Çileler artarda geliyor gülüm
İnceden inceden yağıyor yağmur
Kırmızı gül açar karşımda durur
Sevenin gönlünde olur mu gurur?
Beni yerden yere çalıyor gülüm
Kimisi mavili, kimi kar gibi
İpekten yumuşak ince zar gibi
Koklar sevinirim çocuklar gibi
Kargalar burnundan soluyor gülüm
Baharım, gelmeni çok sayıkladım
Bir gül sevdim, yüreğimde sakladım
Gül bağına hiç kimseyi sokmadım
Tilkiler, çakallar uluyor gülüm
Ceylanlar bakarken ülkere, aya
Kekliklerin gözü varır uykuya
Ürkek tavşanların indiği suya
Zehirli yılanlar dalıyor gülüm
Kuşburnu dalına ibibik konmuş
Kanarya ahından mecnuna dönmüş
Yüzyıllık çamların renkleri solmuş
Güneş kayaları yalıyor gülüm
Gün oldu, kendimi dağlara vurdum
Kekikten, yavşandan, ardıçtan sordum
Gün oldu sabırla, sabır savurdum
Baykuşlar saçını yoluyor gülüm
Hangi rüzgâr yakıp, yıkan canımı
Kim alır, alınmaz intikamımı
Kim anlar, kim duyar ızdırabımı
Olanlar hep bana oluyor gülüm.
2000
EY TABİP
Ey tabip, o kadar yorma kendini
Verdiğin ilaçlar çare değildir
Öyle bir duygu ki, yıkar bendini
Bu senin bildiğin yara değildir
Gönül yarasından anlamazsın sen
Bu derde reçete yazamazsın sen
Hak murat etti mi bozamazsın sen
Bu konular sana göre değildir
İlaçları heba etme boşuna
Tıp ilminde rastlamazsın eşine
Hele bir çık hudutların dışına
Senin tanıdığın yöre değildir
Hastanın halinden bilir mi sağlar!
Bu derdin yüzünden, kanım buz bağlar
Şelaleden beter gözyaşım çağlar
Bu senin bildiğin dere değildir
2006
BAHTI KARA DİYORLAR
Gurbete saldılar, sevdiğim kızı
Git de, peşi sıra ara diyorlar
Gıybetim edenler bitirsin sözü
Ta ezelden bahtı kara diyorlar
Hile ile kopardılar gülümden
Şaştım kaldım, kelam çıkmaz dilimden
Bir rapor almışlar doktor elinden
Yar yüzünden, içi yara diyorlar
Çok meşhurdur bizim elin halısı
Ben miyim acaba, âlem delisi
Aramıza girdi diken çalısı
Olsun gözyaşları dere diyorlar
Evlerinin önü meyveli bahçe
Yar nere gidersin elinde bohça
Niçin sen, başını eğersin çokça
Saklamış başını çara diyorlar
Başıma yağıyor kar ile dolu
Yitirdim, çok iyi bildiğim yolu
Görenler sanıyor, gezen bir ölü
Yansın içerisi nara diyorlar.
1985
BAHARI BEKLİYORUM
Mevsim kış, kar diz boyu, kapandım pencereye
Pembe hayaller kurup, baharı bekliyorum
Pınar susuz, seherle figan düştü dereye
Hasret ile oturup, baharı bekliyorum
Hava yine kapalı, dilek sessiz ve sakin
Başak damla istiyor, müjde bekliyor ekin
Çiğdem sarı yazmalı, çok naziktir velâkin
Gaye yağmuru sorup, baharı bekliyorum
Ülker, mehtap el ele ve yıldız göz kırpıyor
Tanyeli efil efil, gönüle su serpiyor
Meltem, selvi dalını yasemine çarpıyor
Duyguya söz duyurup, baharı bekliyorum
Birer sedef taç gibi güle takılmış şule
Hilal kaşını eğmiş, menekşe gözlü lale
Buse, gamzeye dargın, sevinci sarmış hale
Bir demet çiçek sarıp, baharı bekliyorum
Arzu, emel hülyada, bengisu derde derman
Sevgiyi seviyorum, canana canım kurban
Kader ne der, aslı ne, ne söyler yüce ferman?
Yaratana yalvarıp, baharı bekliyorum
2003
ARTIK GELME
Gelme artık, kapıları kapattım
Senin yokluğuna alıştım gayri
Çileyle dost oldum, acıyla yattım
Dertleri, dert ile bölüştüm gayri
Evimin önünde kurtlar uludu
Pas bağladı, kapıların kilidi
Ciğerlerim hep ihanet soludu
Gerçek kimliğinle tanıştım gayri
Suni çiçeklerde bulunmaz koku
Git de, insanlığın dersini oku
Sineme batırdın zehirli oku
Zehirli oklarla barıştım gayri
Kırıldı telleri çalmıyor sazım
Sevda yollarından kesildi izim
Bir daha gelmene, kalmadı lüzum
Kara topraklara karıştım gayri
2001
BU YÜREK SANA AÇIK
Kınalı keklik gibi, vakarla yürüyorsun
Kırmızı başörtünle, benziyorsun al güle
Seni, her gördüğümde, kalbimden vuruyorsun
Senin gibi güzele köle olunur köle
Arsız bir rüzgâr açar eteğini hafifçe
Muzipçe güler hemen, ak topuğu görünce
Boy, bos fidan gibidir, belin ondanda ince
Mevlam övmüş yaratmış, her şey yerli yerince
Yüzünde nakış nakış gönlünün serinliği
Gülüşünle açan gün, ruhumu aydınlatır
Söyleştikçe sezilir ufkunun derinliği
Koyu yeşil gözlerin, bana çok şey anlatır
Seni, ele veriyor kaçamak bakışların
Çok mahcup duruyorsun, oldukçada utangaç
Birbirini vurmasın yaya benzer kaşların
Ardın sıra gelirim, nereye kaçarsan kaç
Fırtınaya tutulmuş yapraklardan betersin
Sesin latif ve titrek, yüz rengin biraz uçuk
Bekletme biçareyi, gözlerimde tütersin
Her gün yollarıma çık, bu yürek sana açık
Ne de güzel bezemiş, bu bağın bahçıvanı
Güzelliğine söz yok, aşka, sevgiye açsın
Arasam bulamazdım, senin gibi civanı
Gönül yarama merhem, dertlerime ilaçsın
2006
AŞKIN DÜĞÜMÜ
Seni nasıl sevdiğimi;
Eller duyarsa söz olur.
Sakın hiç kimse bilmesin
Yaralarım göz göz olur
Yüzünü çevirsen aya
Sönecek aydaki ziya
Aldanma mülke, paraya
Kadrini bilen az olur
Bir kere gelsek göz göze
Hacet yoktur fazla söze
Geceler döner gündüze
Fırtına diner yaz olur.
Postallı, der gün dönümü
Pınardan doldur güğümü
Kalbimde aşkın düğümü;
Bitişir çözülmez olur.
1981
Değerli Eşime
ELA GÖZLÜM
Bu hayatı seninle yaşamak istiyorum
Gönlümde senden başka biri yok, ela gözlüm
Sevdanı, yüreğimde taşımak istiyorum
Her kula nasip olmaz, böyle yük, ela gözlüm
Sen olmazsan, hayatın ne tadı var ne tuzu
Her yanımdan göz verir, başlar bir ince sızı
Huzurumuz bozulur, açarsan sırrımızı
Sökülen yanlarını, hemen dik, ela gözlüm.
Her zaman gül güzelim, kaşların eğilmesin
Sana olan aşkımı, dargınlıklar silmesin
Ufak, tefek şeylerle sevgimiz eksilmesin
Durma, gönül bahçene sevgi ek, ela gözlüm
İyi, kötü günlerde baş başa vermeliyiz
Bazı kusur olsa da tabi, hoş görmeliyiz
Kanayan yaraları, birlikte sarmalıyız
Ben sana, sende bana iyi bak, ela gözlüm
Yakmak için keserler, meyve vermeyen dalı
Sevgiyle sulanmazsa, çölleşir sevda gölü
Mutlu hayat sürmenin, sevgiden geçer yolu
Sevmek için yaratmış bizi, Hak, ela gözlüm
Ne güzel söylemişler, tek taştan duvar olmaz
Bulunsa da yenisi, gidenin yeri dolmaz
Sabırla beslenirse, sevgi çiçeği solmaz
Sadakati, vefayı başa tak, ela gözlüm
2005
AYRILIK ACISI
Ayrılığın acısını;
Tatmayanlar nerden bilsin
Acıları tomar tomar;
Yutmayanlar nerden bilsin
Yaşamadan şu gurbeti
Bilinmez sıla kıymeti
Gönül ağrısı nöbeti;
Tutmayanlar nerden bilsin
Gün batımı dertler azar
Zihinde kırk tilki gezer
Dert yükünü Pazar Pazar;
Satmayanlar nerden bilsin
Tutulup çaresiz derde
Yatakta katlanıp dörde
Taş kesilen yastıklarda;
Yatmayanlar nerden bilsin
Yapışıp hece taşına
Gripin koyup dişine
Gözyaşlarını aşına;
Katmayanlar nerden bilsin
2001
KIR ÇİÇEĞİM
Aladağ’ın yaylasında;
Yaylanmaz mı kır çiçeğim?
Çiçeklerin arasında
Salınmaz mı kır çiçeğim?
Çayıra konmuş kelebek
Kanatları benek benek
Açım, sizde biraz ekmek;
Bulunmaz mı kır çiçeğim?
Erimiş dağların karı
Yaklaş gönlümün baharı
Peteği sırlamış arı;
Tadılmaz mı kır çiçeğim?
Yamaçlar çiçek korusu
Ruhumu sardı kokusu
Susayana bir kâse su;
Sunulmaz mı kır çiçeğim
Yalan dünyanın cenneti
Elden bırakma himmeti
Sevenin kadri, kıymeti;
Bilinmez mi kır çiçeğim
1979
SENİ ARARIM
Sanırım, saklısın gül bahçesinde
Yaprakta, çiçekte seni ararım
Karınca izinde, bülbül sesinde
Arıda, petekte seni ararım
Seher vakti, serin esen rüzgârda
Yükselen bulutta, coşkun sularda
Karlı tepelerde, tozlu yollarda
Enginde, yüksekte seni ararım
Mavi gezegende, sarı yıldızda
Yağmur damlasında, gölde, denizde
Tüm canlı varlıkta gördüğüm yüzde
Çarpan her yürekte seni ararım
Hüzünlü akşamda, nurlu şafakta
Caddede, sokakta, garda, durakta
Sarıda, yeşilde, mavide, akta
Var olan her renkte seni ararım
Çimenler üstünde, pınar başında
İncide, zümrütte, çakıl taşında
Gece gündüz koştururum peşinde
Hayalde, gerçekte seni ararım
Nasıl çözülecek aşkın düğümü
Soruya tutarım her gördüğümü
Aramakla tüketirim ömrümü
Bütün gelecekte seni ararım.
1989
HATIRIMI KIRMA CANIM
Söylenecek sözlerim var;
Öyle uzak durma canım.
Aşkınla yüreğim yanar;
Odunu çok vurma canım.
Yönünü çevirdin şarka;
Yürüyorsun korka korka.
Üzerinde yeşil hırka;
Gözlerinde sürme canım.
Ne olur halimi sorsan;
Gelip de yaramı sarsan.
Beni tek başıma korsan;
Muradına erme canım.
Hafakanlar beni yutar
Hanemde baykuşlar öter
Acı çektirdiğin yeter;
Yeter acı verme canım
Çok uzatma bu firakı
Gel, gönül bağımda şakı
Sırtımda sevdanın yükü
Beni fazla yorma canım
Taht kurdun gönül köşküne
Beni çevirdin şaşkına
İnsaf et Allah aşkına
Hatırımı kırma canım
2006
İSTEMEM
İstemem, dönmesin o günler geri;
İlkbaharım kışa döndükten sonra.
Ne değişir, çıkıp gelsen Gülperi;
Gül dalına karga konduktan sonra.
Isırgan ekenler, çiçek devşirmez
Ayrılık oduyla ciğer pişirmez
Bu yangın yerinde sevdan yeşermez
Gönlüm cayır cayır yandıktan sonra
Şimdi neye yarar özür dilemen
Kâhin olsan çektiğimi bilemen
Gözyaşımı al yazmayla silemen
Çağlayan pınarlar dindikten sonra
Mevsimi gelmeden, meyve yetişmez
Merhem sürsen yaralarım bitişmez
Üzerine benzin döksen tutuşmaz
Aşkının ateşi söndükten sonra
Bütün hayallerim yıkıldı gür gür
Yaban eller değdi, bozuldu mühür
İster ağla dövün, ister sefa sür;
Cesedim tabuta bindikten sonra
2005
SORMAK İSTİYORUM
Benliğimi yıkıp, hemen yanına;
Varmak istiyorum, varamıyorum
Bir kuş olup, pencerenin camına;
Vurmak istiyorum, vuramıyorum
Hasretin kuşattı dört bir yanımı
Umutsuzluk donduruyor kanımı
Bu sevda uğruna, tatlı canımı;
Vermek istiyorum, veremiyorum
Kaşların buluttur, gözlerin yağmur
Dişlerin sedeftir, saçların samur
Alıp da yanıma seni bir ömür
Sarmak istiyorum, saramıyorum
Gamzeler gül açar, güldükçe yüzde
Aldın yüreğimi dağladın közde
Çeşmenin başında verdiğim sözde;
Durmak istiyorum, duramıyorum
Bülbül âşık olmuş, küser mi güle?
Her dem sevdasını getirir dile
Kapısını kapattığın gönüle;
Girmek istiyorum, giremiyorum
Tertemiz bir aşkın kanına girdin
Sanıyorum şimdi murada erdin
Anlamış değilim ne ise derdin
Sormak istiyorum, soramıyorum
2004
BİLEMEDİN
Bir gün ölüm haberimi;
Alın amma, ben göremem.
Bilmediğin kıymetimi;
Bilin amma, ben göremem.
Gerekmedikçe konuşmam
Boş hayal peşinde koşmam
Yaptığına bin bir pişman;
Olun amma, ben göremem
Ne işler açtın başıma
Günlerce gezdim düşüme
Köşede karabaşına;
Kalın amma, ben göremem
Ateş düşürdün özüme
Uyku girmiyor gözüme
Hiçe saydığın sözüme;
Gelin amma, ben göremem.
1997
FARK ETMEZ
Son nefesimde halimi;
Sorsan da bir sormasan da
Soğuk yüzüme, elini;
Sürsen de bir sürmesen de
Ecel değişmez hükümse
Ağlama gülüm gülümse
Varlığım sana zulümse
Görsen de bir görmesen de
Kahretme alın yazına
Tülbendi basma ağzına
Ak ellerini dizine;
Vursan da bir vurmasan da
Ne kaldı gönül kuşunda
Verdiğin acı dışında
Gelip tabutun başında;
Dursan da bir durmasan da
Çok tedirginsin, yine ne
Yazık gözünden inene
Solgun resmimi sinene
Sarsan da bir sarmasan da
Yakınmıştın kızıl kına
Kapıldın çile çarkına
Şimdi her şeyin farkına
Varsan da bir varmasan da
1998
YIKIYOR GURBET
Bana, yâr olmadı gurbet elleri
Adamın canına okuyor gurbet
Sıladan gel eder, yârin elleri
Yoksulluk boynumu büküyor, gurbet
Bilmem, ne yapayım muhannet seni
Şu gurbete mecbur eyledin beni
Postacı bir mektup getirdi yeni
Yârim, gözyaşları döküyor, gurbet
Bahçemizde çiçek açtı bademler
Kızımız büyüdü, çayını demler
Satırlarda tomar tomar sitemler;
Gelip, boğazımı tıkıyor, gurbet
Göksüme sapladın zehirli oku
Yaram çok derindir, tutmuyor yakı
Burada öğrendim karayı, akı
Duyguları renk renk dokuyor gurbet
Yerini bulmuyor attığım adım
Günden güne arttı derdim, feryadım
Ben, sana bir türlü alışamadım
Kalbimi yerinden söküyor gurbet
Vatanımdan uzak kaldığım zaman
Gözlerime çöktü bir kara duman
Ölürsem, naşımı burada koyman
İnsanı, temelden yıkıyor gurbet
2006
AŞK
Aşk, öyle bir tutku ki, aklın önünde koşar
Herkese ayan değil, iki gönülde yaşar
Canını ortaya kor, varmak için menzile;
Âşık, yol, bel dinlemez, yüce dağları aşar
2006
ÖNCE BEN
Çiçekleri koklasam, yapraklardan önce ben
Dokunsam ellerine, çiçeklerden önce ben
Okşasam saçlarını, rüzgârlardan önce ben
Doyasıya sarılsam, topraklardan önce ben
2005
KALP HIRSIZI
Evlerinin önünde gördüm komşu kızını
Atamadım içimden, kalbimin hırsızını
1979
ASLA SEVMEM
Dosdoğru olmalı insan dediğin
Müslüman’da, asla yalanı sevmem
Tek yumruk olmalı ihvan dediğin
Fitne çıkaranı, böleni sevmem
Zulmün karşısında susan adamı
İnancıma zehir kusan adamı
Kendini beğenen her kodamanı
Bencil ve kibirli olanı sevmem
Ölçüde, tartıda hile yapanı
Arsızı, soysuzu, yoldan sapanı
Yalakalık için etek öpeni
Namert çeşmesinden dolanı sevmem
Taş yüreklileri, başsız başları
İyiliğe takoz olan taşları
Sonradan görmüşü, karnı şişleri
Sinsice sırnaşıp güleni sevmem
Namusluya kara leke süreni
Garibi, yoksulu hakir göreni
İslam’a aykırı fetva vereni
Göstermelik namaz kılanı sevmem
Şıpsevdiler bozdu aşkın tadını
Vefasızlar kirlettiler adını
İffetini pazarlayan kadını;
Karısına ortak bulanı sevmem
Vergi yüzsüsünü, yalan beyanı
Banka kurup memleketi soyanı
Bütçemizi meteliksiz koyanı
Milletin hakkını çalanı sevmem
Fikir potasında tuzu kokutan
Gerçek diye yalanları okutan
Körpe beyinlere zehir akıtan
Beyinsiz akrebi, yılanı sevmem
Şanlı Bayrağıma el uzatanı
Camiye, Ezana dil uzatanı
Vatan hainine gül uzatanı
Düşmandan talimat alanı sevmem
Askere, polise kurşun sıkanı
Bölücülük tohumları ekeni
Hangi ırka dayanırsa kökeni;
İnsanlıktan uzak kalanı sevmem
Varsın bu zatlarda beni sevmesin
Dalkavukluk yapıp, yersiz övmesin
Öldüğümde tabutuma değmesin
Elleri lekeli geleni sevmem
2005
ADAM SANMIŞTIM
Kalıbına bakıp adam sanmıştım
İnsanlık ne gezer, sığırmış meğer
Sözüne inanıp, hemen kanmıştım
Elinden iş çıkmaz, ağırmış meğer
Bilgi, beceri yok, oldukça ayar
Pohpoha pek gelir, yağcıyı sayar
Muhbirler sağ olsun, her lafı duyar
Doğruya, haklıya sağırmış meğer
Kaprisleri çoktur, bulamaz huzur
Yediği darbeden içinde var ur
Biri bir söz dese, hemen gocunur
Öğrendim ki, sırtı yağırmış meğer
1995
AĞAM
Bir boyuna, birde sözüne baktım
Sözün, görüntüne uymuyor ağam
Günboyu, fosforlu yüzüne baktım
Yüzün kırmızıya doymuyor ağam
Zift tankına düşsen yine sıyrılın
Yalaka sirkinde, ilke ayrılın
Tornada doğrultsak geri eğrilin
Eğrilik içinden kaymıyor ağam
Muhbirlikte kendin ile yarışın
Olur, olmaz her tarafa karışın
Boşa kibirlenin, boşa kırışın
Kimse seni adam saymıyor ağam
Hiçbir fertte yoktur kinin, inadın
Hileyle öç almak asıl muradın
Dost görünüp ne şahıslar harcadın
Obur nefsin, kolay doymuyor ağam
Hasbelkader bir koltuğa yamandın
Gariplerin üzerine abandın
Doğrulukta yarım, yalanda tamdın
Kulağın gerçeği duymuyor ağam
Aç gözünü koltuk hırsı bürüdü
Adam oldum sandın, başın büyüdü
Herhalde, bozukmuş ananın sütü
Emdiğin süt rahat koymuyor ağam.
1999
KAYTARANA ÖDÜL
Gezen takdir alır, çalışan tektir
Bu işin sırrını sezemedim ben
Bu taltifin acep neresi haktır
Düşündüm, bir türlü çözemedim ben
İşini yapmayan alırsa takdir
Kanun böyle ise sözümüz yoktur
İyi çalışan da düşünecektir
Niçin, onlar gibi gezemedim ben
Kaytaran katmerler doksanı, yüzü
İş görenin elbet yanacak özü
Âmirin bunları görmezse gözü
Demek ki, yolumu çizemedim ben
Yağcılık yapana ayırım varsa
Yalaka tiplerde yükselir borsa
Bir yolunu bulur yazılır kursa
Bu tali yolları bozamadım ben
Dürüst çalışana yıkılır şelek
Hile yapmayanlar sanılır salak
İyiyi, kötüyü süzmüyor elek
Doğruyu, eğriyi süzemedim ben
Verilmezse eğer hizmete ödül
Marifet körelir, çiçek açmaz gül
Gönül sarayları dökülür tül tül
Kaderime küsüp, kızamadım ben
Beller kamburlaştı eğil ha eğil
Çalışmayan arı verir mi oğul?
Benim karakterim müsait değil
Âmire methiye dizemedim ben
2006
HİLE VAR
Ne kadar çalışsak, dolmuyor kese
Elde bereket yok, işte hile var
Hep kulak tıkadık İlahi sese
Ayakta sebat yok, başta hile var
Kabuk öze, öz kabuğa uymuyor
Göz görev yapmıyor, kulak duymuyor
Kaşıklar doluyor, karın doymuyor
Dilde besmele yok, aşta hile var
Hesaplar tutmuyor, beyin iflasta
Evlat, babasına koyuyor posta
Damarlar tıkalı, mideler hasta
Ağızlarda tat yok, dişte hile var
Değirmene varır buğday dolu tır
Değirmenci sırım sırım sırıtır
Ekmeklik buğdayı zavar öğütür
Çarkın düzeni yok, taşta hile var
Hak hukuk demeden kazan ha kazan
Ölümü düşünmez mezarı kazan
Hem de doğurmadan ölüyor kazan
Avcılara söz yok, kuşta hile var
Tuzu kuru olan rahat uyuyor
Küçük, bakıp büyüğüne uyuyor
Denizler kaynıyor, zemin kayıyor
Gecelerde suç yok, düşte hile var.
2001
ÖZÜ ÇÜRÜK OLURSA
Özü çürüyen ağacın
Meyvesi de çürük olur
Hakkı verilmeyen tacın
Vebali çok büyük olur
Bir insanın tersse işi
Kör kuyuya atar taşı
Adam olamayan kişi
Olsa olsa hoyuk olur
Suyu dökülmüşse yüzün
Hayâsızca eder sözün
Çifti çekmeyen öküzün
Derisinden çarık olur
Anlamaz çiçekten, gülden
Her gün çalar ayrı telden
Kötü kelam çıkan dilden
Kocaman bir körük olur
Bozukluk varsa özünde
Tutarlı olmaz sözünde
Şaşı bakanın gözünde;
Has üzümler koruk olur.
2003
NE YAZAR
Bugün günlerden Pazar;
Pazar olsa ne yazar?
Beynimi dişleyen kurt;
Asla yapmıyor Pazar.
Arsızların elinde;
Lekelenir Gülizar.
Yel eser dal kırılır;
Umut, canından bizar.
Huzura düşman olan;
Sevgiye kuyu kazar.
Çok ütülen kumarbaz;
Hayatına atar zar.
İşleri birbirine;
Karıştırır işgüzar.
En maharetli olan;
Yine işitir azar.
Tomruklar akla gelmez;
Gülü kesiyor hızar.
Güçsüzün, kimsesizin;
Yanağından kan sızar.
Merhemlenmeyen yara;
Tazelenir ve azar.
Eşekten çifte yiyen;
Gider palana kızar.
Şu dikenli zeminde;
Yürüdükçe yol uzar.
Birinin yaptığını;
Diğeri kökten bozar.
Biçare sabır taşı;
Eriyor azar azar.
Dedemden kalma mitil;
Sopa yedikçe tozar.
Gönül hep yükseklerde;
Akla gelmiyor mezar.
Güzele, güzelliğe;
Nazar değdiler nazar.
Bugün günlerden Pazar;
Pazar olsa ne yazar.
2002
NE OLDU SANA
Bugün sende bir bambaşka durum var
Başın öne eğik, gözlerin pınar
Sessizce süzülen sıcak damlalar
Sararmış yüzüne inerken donar
Bitkinsin, yorgunsun ne oldu sana
Hüznün katmerleşmiş, yüreğin kanar
Sen, Yüce Makama sun dilekçeni
Umutlar yeşerir, acılar diner
Mazlumun ahını koymaz kimsede
Kâinatı kuran O, Yüce Mimar
Kara gecelerin yırtılır zarı
Güneş doğduğu an yıldızlar söner
Bir tufan kopar ki, sende şaşarsın
Zalimin hesabı tersine döner
Hal diliyle bir kez, git de soruver
Kaç vakaya şahit şu ulu çınar
Kimsenin yaptığı kalmaz yanına
Çiğneyen çiğnenir, yakansa yanar
Ne zalimler geldi geçti dünyadan
Şimdi mezarında baykuşlar tüner
Şu dünya dediğin bir güvercinlik
Gidenin yerine, yenisi konar
Kendine güveni yitirme sakın
Kişi gayretiyle devleri yener
Kaderine küsüp oturmak niye
İtilen çukurdan çıkmaktır hüner
Ağlayıp, sızlama, sabret ve çalış
Her yeni gün, yeni fırsatlar sunar
Her insan ayrı bir teste tutulur
Rabbim kullarını böylece sınar
İnsanca yaşamak ve adam olmak;
Her kişinin kârı değildir Ömer.
2002
NE ZAMAN
Hane hane dolaşıp, vursam kapıya tak tak
Komşuluğun hakkını, ne zaman verecekler
İnsanların yüzüne, kaldır başını bir bak
Sevgi çiçeklerini, ne zaman derecekler
Kapılar kilitli de, elimizde kilitler
Taş düştü başımıza, kırıldı kiremitler
Bahçemizde yağma var, yıkıldı bütün çitler
Yıkılan duvarları, ne zaman örecekler
Biz rahmet bekliyoruz şanı yüce Mevla’dan
Ruhsuz hayat sürenler şimdi bizi avlatan
Kendinden habersizler, özümüzü kavlatan
Yaşamanın farkına, ne zaman varacaklar
Yaban eller değmezse, balta kesmez sapını
İyi bilmemiz gerek açısını, çapını
Yok mu, bir içirecek, bu dertlerin hapını
Rafta duran ilacı, ne zaman görecekler
Beklediğimiz rüzgâr bir gün İnşallah eser
İnsanoğlu ölmezmiş, bırakırsa bir eser
Yanında varsa bir em, herkesin önüne ser
Yaramıza merhemi, ne zaman sürecekler
Varlığın anlamını çözmeli satır satır
Aç bak, ilahi kitap, kendini hatırlatır
Nefsine pek güvenme, o adamı aldatır
Sevmenin iksirine, ne zaman erecekler
2006
SANDIK HESABI
Hasretle bekledik, biz bu sandığı
Halktan kaçanlarla hesabımız var
Yeter artık bu Milletin yandığı
Yakıp geçenlerle hesabımız var
Seçim yolu görününce şaştılar
Şaşkınlıktan, birbirine düştüler
En yetkili ağızlara koştular
Adam seçenlerle hesabımız var
Küskün beyler, çırpınmayın boşuna
Bencillerin Ankara da işi ne
Yıllar boyu, bu ülkenin başına
Bin dert açanlarla hesabımız var
Hiçbir kuvvet durduramaz akını
Seçeceğiz karasını, akını
Yetmiş milyon vatandaşın hakkını
Yiyip, içenlerle hesabımız var
Korkunun faydası yoktur ecele
Sağ, sol bitti tüm Türkiye el ele
Şu sandıklar açılsın da gör hele
Kesip, biçenlerle hesabımız var.
2002
GÖRGÜSÜZ
Seni insan bilerek, sevgi, saygı gösterdim
İnsanların bastığı asfalt mıcırıymışsın
Adam yerine koyup çok fazla değer verdim
Manav tezgâhlarının eğri acuruymuşsun
Hiç tereddüt etmeden, her sözüne inandım
Edep, görgü var diye, tutup hayırla andım
Moloz yığını değil, halis pırlanta sandım
Kuyumcu dükkânının vitrin panjuruymuşsun
Değer ölçülerinde, ahlaktadır öncelik
Senin gibi birinde ne gezer o incelik
Kişilerin fikrinde alçaklık ve yücelik
Gördüğüm cücelerin daha bücürüymüşsün
Kim kime ne ederse, ettiğini bulacak
Sonunda pişman olup, saçlarını yolacak
Sağlam kozalarında bir çürüğü olacak
Çilingir sofrasının kurtlu inciriymişsin
Boş bırakılan yerde, elbette diken biter
Düşünmeden denen söz, paslı ok gibi batar
Altın, gümüş değilsen, bronzda olsan yeter
Sosyete köpeğinin tasma zinciriymişsin
2003
DEĞERLER Mİ DEĞİŞTİ
Değerler mi değişti, bendemi bu cehalet?
Haram para kazanmak, iş bilirlikmiş, hayret!
Kur bankayı ve batır, bunda imiş maharet
İnsanlık aya çıkmış, yerde şeref, haysiyet
Fütursuzca yapılır, emanete, ihanet
Kötüye kullanılır güven ve iyi niyet
Güven sıfıra inmiş, karşılıksız çek, senet
Hep çıkara dayalı dostluk ve samimiyet
Doğru sözlü sevilmez, yalakalık meziyet
Zenginler saygı görür, kalktı büyüğe hürmet
Birkaçı top koşturur, toptan seyirci Millet
Bir tarafta debdebe, öbür yanda sefalet
Üst üste intiharlar, çoğu geçirdi cinnet
İnsanlar yakılıyor bu ne korkunç cinayet
Mazlumlar ezilirken, canilere merhamet
Popçular elüstünde, şiire mahkûmiyet
Ekrandan sergilenir bin bir türlü melanet
Giyinmek çağ dışılık, açılmak medeniyet
Türbanlıya geçit yok, üstsüzlere hürriyet
Fuhuş almış yürümüş, bozuluyor zürriyet
Bilinmez olmuş artık, adabımuaşeret
Ne şükür ne besmele, kökten kesilir kısmet
Dünya ölümlü dünya, neden, niçin husumet
Acep kimde, kim bilir, kimdeyse mesuliyet
Acaba umut var mı, düzelir mi vaziyet
Kurtuluşumuz çok zor, olmazsa hak’tan himmet
Zaman en iyi ilaç diyorlar, biraz sabret
Korkarım böyle gider, değişmezse zihniyet
Duyarlı Türk gençliği, şimdi sizde emanet
Ülke sizi bekliyor, haydi aslanım gayret.
1999
YAŞANMAZ OLDU
Ne günlere kaldık aman Allah’ım
Namaz kılmak, oruç tutmak suç oldu.
Bu asırda doğmak mıdır günahım?
Yaşamak, ölümden daha güç oldu
İçki fıçı fıçı, fuhuş aleni
Kepazelik sarmış bütün âlemi
Yerle bir ettiler gönül kulemi
Ahlak zelzelesi çok korkunç oldu
Son günlerde banka batırmak moda
Kapanı kuranlar yatar pusuda
Balıklar avlanır bulanık suda
Halkın malı yandaşlara paç oldu
Şans, hayali ihracat burcunda
Mafya, hak dağıtır namlu ucunda
Çilekeş çoğunluk yıl orucunda
Bayramsız seneler bilmem kaç oldu
Pek revaçta dindarlara saldırmak
Riya, yalakalık, adam kayırmak
Sürekli tersine akıyor ırmak
Yetiş ey sağduyu vakit geç oldu
Düşünceye ceza, şiire sansür
Gel de bu devirde rahat hayat sür
İyiler, güzeller marsa sürülür
Kötüler, çirkinler başa taç oldu.
2000
SÜKÛT
Bir deli rüzgâr eser Aladağ’dan, kıbleden
Beni alıp götürür, bilmediğim diyara
Gönlüme rahmet iner, kelimeden, cümleden
Susarım, konuşamam, dilde varken bu yara
1997
KABAKLAR ÇİÇEK AÇTI
Çiçek açan kabaklar, has gülleri yargılar
Yaramızı azdırdı, sardıkları sargılar
Gözleri boyamaktır bütün marifetleri
Türkü, şarkı yerine, bedenini sergiler
2006
GERİ ZEKÂLI
Şu küstah papaya bak, zannım geri kafalı
Fikirleri köhnemiş, onun için çabalı
Bin beş yüz yıl geriden, takip ediyor devri
Son mesajdan bihaber, basireti kapalı
2006
DEVLET TERÖRÜ
Amerika ve İsrail terörün baş mimarı
Hem de devlet terörü, bunların yaptıkları
Uyduruk bir senaryo koyuyorlar sahneye
Nerede bir mazlum var, vuruyorlar şamarı
2006
AÇAR SANMA
Yalan dolan, torpil, hile
Her kapıyı açar sanma
Rüşvet verip Azrail’e
Can, ölümden kaçar sanma
Bürünme kibre, gurura
Ayağın düşer çukura
Yarın varınca huzura
Orda kendini çar sanma
Haramla beslenip duran
Buz üstüne bina kuran
Dansöze dolar savuran
Arasat’ta saçar sanma
Dünyada beylik, paşalık
Fırsatçılık, yalakalık
Mağrurlanan büyük balık
Her dem böyle yaşar sanma
Çevrilen dümenler durur
Tutunduğun dallar kurur
Tüfek sahibini vurur
Hak mizanı şaşar sanma
Gün gelir çember daralır
Nice yüksekler alçalır
Şahbazlar avını alır
Her mekânda uçar sanma
Haksız incitilen canlar
Yürekleri yakılanlar
Hep itilip, kakılanlar
Hak katında naçar sanma
2000
EN SEVGİLİ
Herkesin gözünde tılsımlı perde
Her yerde varsında, görülmez sırsın
Nasıl sabredeyim sevgin var serde
Eşin, benzerin yok âlemde birsin
Görürüm yıldızda, ayda, güneşte
Her şeyi kuşatan ışıksın, nursun
Âlem göz önüne serilmiş işte
Anlamayan varsa, seyretsin görsün
Akıl, fikir, ilim, ses, renk ve desen
Her canlıya bin bir nimet verirsin
Saymak mümkün değil daha ne desem
Varları yokları bir sen bilirsin
Bütün kâinata bir nizam veren
Her şeye hükmeden tek hükümdarsın
Kullara, dünyayı bezeyip, seren
Kerimsin, Rahimsin bulunmaz Yarsın
1993
İKİ CİHAN GÜZELİ
Her iki cihanda, yoktur emsalin
Cümle güzellerin başısın Güzel
Kurbanı olayım, gittiğin yolun
Yüreğim, sevgini taşısın Güzel
Senin güzelliğin dillere destan
Gördüğünde, utanırdı gülistan
Ne kadar şanslıdır şu Arabistan
Bütün âşıkların düşüsün Güzel
Abdullah’la, Âmine’nin fidesi
Fatıma Betül’ ün aşkı, sevdası
Hasan ile Hüseyin’in dedesi
Hatice Kübra’nın eşisin Güzel
Cehalet devrinin, aydınlık yüzü
Mana ikliminin baharı, yazı
Hayatın mayası, biberi, tuzu;
Katığı, ekmeği, aşısın Güzel
Rabbim, kullarının yüzüne baktı
Karanlık dünyaya bir “Nur” bıraktı
İnsanlar içinde farkın açıktı
En kıymetli yakut taşısın Güzel
Nur dağında bir kayaya yaslanan
Metafizik âleminden beslenen
Seni görme hayaliyle süslenen;
Göğüs kafesinin kuşusun Güzel
İnsanlık, seninle huzuru buldu
Gelişinle, acı çekenler güldü
Terin gül kokardı, cemalin güldü
Güllere, en soylu aşısın Güzel
Aşkın bir sevdayla sana bağlandım
Senin hasretinden mum gibi yandım
Sana biat ettim, sana inandım
Benim, En Sevdiğim Kişisin Güzel
Bütün Güzellerin Başısın Güzel
2006
YARATAN SEÇTİ SENİ
Bekliyor cümle âlem, büyük bir hazırlık var
Bin yıllık ateş söndü, yüzüstü düştü putlar
Yeryüzü nurla doldu, o gece fecre kadar
Bir ilkbahar sabahı, Rabbim buyurdu ihsan
Dünyaya şeref verdi, kadri yüce O, insan
Haşim oğullarının en güzide evladı
Dedesi tarafından Muhammed kondu adı
Mevla’m, susuz çölleri, rahmetiyle suladı
Mekke’de çiçek açtı güllerin en goncası
Gerçeğin taa kendisi, yalanın yabancısı
Nur dağında göz verdi abıhayat çeşmesi
Beytullahın damından yükseldi ezan sesi
Yırtıldı cehaletin zift karası perdesi
Devrildi birer birer, muhkem denen yapılar
Kapandı mesafeler, aralandı kapılar
Ayet ayet inerek, Allah’ın emirleri
İnsanların zihninden arındırdı kirleri
Kuran’ın belâgati susturdu şairleri
Yaşantınla, sözünle hem rehber hem örneksin
Yaratan seçti seni, iki cihanda teksin
Acının, ızdırabın en katısını tattın
Katı yüreklilere, yine sen el uzattın
Ve onların nesline hayır dualar ettin
Peygamberler serdarı, âlemlere rahmetsin
Müminlerin umudu, göz nuru Muhammed’sin
Gül kokulu, nur yüzlü, dili inciler saçan
İnsanlığın önüne yeni bir devir açan
Mekke’den çıkarılan ve Medine’ye göçen
Muhacirler ulusu, ensarın mihmanısın
Mazlumun sığınağı, dertlinin dermanısın
Yerlerde ve göklerde övülen emin kişi
Güzel huylu, pak soylu, yoktur başka bir eşi
Allah’ın sevgilisi, kâinatın güneşi
Çekme üzerimizden, bereketli elini
Gönül peteklerine, dolduralım balını
Yoksul bir zenci gibi, eşiğinden girseydim
Kapında köle olup, gül yüzünü görseydim
Bastığın topraklara baş koyup, yüz sürseydim
Köleliğim kabul et ey Rasül’ ü -zişanım
Sana ümmet olmakla arttı şerefim, şanım
Yolunun yolcusuyum hiçbir güç döndüremez
İçimin yangınını ummanlar söndüremez
Açlığım, susuzluğum hiç kimse dindiremez
Şu sevdalı yüreğin canısın, cananısın
İki cihan serveri, gönüller Sultanısın
Doğduğum topraklarda yaşıyorum gurbeti
Efendim, sen öğrettin sevgiyi, merhameti
Rabbim nasip eylesin, evinde ziyareti
Cennet bahçene varıp eşiğine kapansam
Gözyaşımla yıkanıp, senin aşkınla yansam
2005
BU GECE
Berat talep eden bütün insanlar
Fikrini kirlerden soysun bu gece
Çok az nasip olur böylesi anlar
Şükür hırkasını giysin bu gece
Bu gece, mübarek berat kandili
İhya eden kişi, alır menzili
Açsın ellerini, çözülsün dili
İhtiyacı olan saysın bu gece
Tüm günahlar gözyaşıyla yıkanır
Kulluk idrakiyle kendini tanır
Aşk olunca mesafeler kapanır
Hayırsız işlerden caysın bu gece
Muhasebe yapsın inceden ince
Mevla’sına dua etsin gönlünce
Başını yastığa koymadan önce;
Götürüp, secdeye koysun bu gece
Bu gece kalbinin sesini dinle
Ağyarı kov, baş başa kal kendinle
Tefekküre dalıp, Hak diye inle
Melekler sesini duysun bu gece
İçini arındır hasetten, kinden
Yürü, Peygamberin tahir izinden
Hesapsız lütfeder hazinesinden
Aç ruhlar, rahmete doysun bu gece
2006
RABBİM BOŞ ÇEVİRME
Affını umarak geldim kapına
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Halimi arz ettim, yüce katına
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Haccı nasip ettin şükürler olsun
Rahmet kaynağından testimiz dolsun
Yarın mahşer günü, yüzümüz gülsün
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Sana malum, benim günahım pek çok
Bu asi kulunun yüzüne bir bak
Burdan boş dönersem, başka kapım yok
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Çağrına uyarak çıktım bu yola
Yaptığım ibadet yerini bula
Kevser ırmağından doyası sula
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Selam kapısından girdim ilk defa
Selam olsun ya Muhammed Mustafa
Cennet bahçesinde buldum çok vefa
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Peygamberin kabri - saadetine
Şükür, nail oldum ziyaretine
Beni mazhar eyle şefaatine
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Mekke’nin Emini, Medine Gülü
Âlemlere Rahmet, Allah Resulü
Yüreğim titriyor, gözlerim dolu
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Sükûnetle geçip attım üç adım
Ebubekir ve Ömer’ e uğradım
Salih kullarınla okunsun adım
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Üzerimden gaflet gömleğin açın
Hak yoldan sapmayım, vurun bir perçin
Habibin Muhammed hatırı için
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Biliyorum yoktur iyi amelim
Rızana ermektir asıl emelim
El - aman Allah’ım ortada halim
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Evin ziyarete geldim bu gece
İhsanın büyüktür, affın çok yüce
Rahmetine sığınırım sadece
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Dilek eşiğine koydum yüzümü
Baştan sona sıraladım sözümü
Mübarek beytine diktim gözümü
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Ruhum ve bedenim, rahmetine aç
Kalbimi nurlandır, gözlerimi aç
Senden gayrisine eyleme muhtaç
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Yüce Peygamberin gittiği izden
Beytin tavaf ettim, lütfeyle bizden
Asla geri dönmem verdiğim sözden
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Reçetem kurandır, Resulün rehber
Derim, Bismillâhi – Allahüekber
Cenneti âla da Cemalin göster
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Kâbe’ye yakışmış asil örtüsü
Belli değil amelimin tartısı
Aldı beni, reddedilme korkusu
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Vardım Arafat’a durdum divana
Cürüm defterimi serdim meydana
Bağışla suçumu, kerem et bana
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Sanki mahşer tatbikatı Arafat
Ömrümde görmedim böylesi bir tat
Yüce makamından isterim berat
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Müzdelife vakfesinde sözleştim
Mina’ da nefsimle mertçe yüzleştim
Bütün kötü huylarımdan vazgeçtim
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Kisvemi çıkardım, büründüm ihram
Şeytanı taşladım birinci bayram
Senin rızan için, kestim bir kurban
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Gezdiğim yerlerden çok hisse kaptım
Beytine ziyaret tavafı yaptım
Haceri – Esvede yüz sürdüm, öptüm
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Sefa ile Merve arası koştum
Her tavaf sonrası zemzemi içtim
Nur dağına çıktım, kendimden geçtim
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Rahmetinle yaraları saransın
Kullarının hacetini görensin
Diledin mi, hem hesapsız verensin
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Cümle günahıma gözyaşı döktüm
Geriye dönüş yok, gemiyi yaktım
Açtım ellerimi, boynumu büktüm
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
Âhireti andım, giydim ihramı
Bir merhem sür, tedavi et yaramı
Elbet olur, Ev Sahibi ikramı
Rabbim, boş çevirme kutlu kapından
2006
HACILAR
Hak nasip eyledi düştünüz yola
Kazasız, belasız varın hacılar
Mevla nasip etsin haccı her kula
Mekke’de ihrama girin hacılar
Mavi semalarda kuş gibi uçun
Kibirden, gururdan, gıybetten kaçın
Lebbeyk diyerek elleri açın
Arafat’ta bir an durun hacılar
Sefa ile Merve arası koşun
Zemzemi içerek aşk ile coşun
Mübarek beldede yâre kavuşun
Dünyada murada erin hacılar
Hak rızası için kesin kurbanı
Günahlar dökülür, düşerken kanı
Medine’de yatan Yüce Sultanı
Gezdiği yerlerden sorun hacılar
Bir selamda benden söylen Resule
Perişan halimi getirin dile
Yüzü aya benzer, kokusu güle
Muhabbet gülünü derin hacılar
Gözümde tütüyor mukaddes Kâbe
Habibin aşkından gönlüm harabe
Onulmaz hislerim, yıkık kitabe
Yaralı gönlümü sarın hacılar
Sevgiliden haber verin hacılar
2004
SENİ SAYIKLAR
Senin aşkın ile yanan;
Âşıklar seni sayıklar.
Sağa sola ırgalanan;
Başaklar seni sayıklar.
Kudretinle uçar kuşlar
Nimetinle doyar açlar
Otlar, çiçekler, ağaçlar;
Yapraklar seni sayıklar.
Hak Hak deyip boyun büken
Kavuşsun hasretlik çeken
Delice çağlayıp akan;
Irmaklar seni sayıklar.
İnsanlığa indi kuran
Odur ruhumuzu saran
Daima kıyamda duran;
Doruklar seni sayıklar
Güldür aşkınla yoğrulan
Renk renk açıp koku salan
Rahmetinle hayat bulan;
Topraklar seni sayıklar.
Sendendir hep dirlik, düzen
İzninle kurulur mizan
Engin denizlerde yüzen;
Balıklar seni sayıklar.
Her şey açık ayan, beyan
Bilmemek akıla ziyan
Gündüze merhaba diyen;
Şafaklar seni sayıklar
2002
CANINI SIKMA
Bu günlerde gelir geçer
Sıkma canını canını
Mevla kulun koymaz naçar;
Sıkma canını canını.
Boğacak endişe hüzün
Belirsiz gecen, gündüzün
Kararmasın gülen yüzün;
Sıkma canını canını.
Emel uzun, ömür kısa
Varı, yoğu etme tasa
Sarılıp siyah libasa;
Sıkma canını canını.
Bulanık sular durulur
Bütün eğriler doğrulur
Er, geç hesabı sorulur;
Sıkma canını canını.
Şaşmaz çetele tutulur
Zalim belasını bulur
Kötü günler unutulur;
Sıkma canını canını.
1998
TAMİRİ ÇOK ZOR
Yıkmak kolay ama tamiri çok zor
Gönül sarayını yıkmamaya bak
Kudret kalemiyle edilmiş dekor
Hor görüp, kem gözle bakmamaya bak
Sevgi kozasını incelikle ör
Gelmeyene sen git, vermeyene ver
Yaratan namına, herkesi hoş gör
Kimsenin canını yakmamaya bak
Dünya için gönül kırmayı değmez
Meyvesiz ağaçlar dalını eğmez
Fitne çıkaranı hiç kimse sevmez
Fitne tohumunu ekmemeye bak
Ne makam bakidir nede şan, şöhret
Hayat mektebinden almalı ibret
Onurunla yaşa, haline sabret
Bulanık sularda akmamaya bak
Zamanı gelince kurulur mahşer
Tartılır mizanda hayır ile şer
Bize, hak çizgiyi aşmamak düşer
Huduttan dışarı çıkmamaya bak
2006
ACI
Düşenin elinden sevgi ile tut
Merhametli davran, herkese acı
Kin tutma, kötülük yapanı unut
Sakın, hiç kimseye söyleme acı
Biri sırrın derse, sırrını sakla
Çıkarma ağzında ıslansın bakla
Yaşlıları gözet, hastayı yokla
Yoksula yardım et ve doyur acı
Haram lokma ile karın doyurma
İnsanları sınıflara ayırma
Haklıyı tut, haksızları kayırma
Haktan, adaletten sapmasın açı.
2004
ÖLÜM
Ne ondan kaçmak mümkün, nede unutmak onu
Ölüm ki, her canlının değişmeyen bir sonu
Çıkar gelir ansızın, sorarlar sebebi ne
Bir bahane bulunur, kapanır gider konu
2002
SON DAKİKA
Dolduğu zaman günüm, dakikam ve saatim
Toprak açar bağrını, bende ona hasretim
Uzanırım üstüne uçar gider cansız at
Ne ağrı var ne sızı, kuş tüylerinden rahat
1989
ONU BEKLİYORUM
Hep onu bekliyorum, her yolun kavşağında
Rabbim, kavuştur beni, bir günün şafağında
1990
TÜRKİYE’M
Benim cennet vatanımsın Türkiye’m
Ay-yıldızlı bayrağına aşığım
Uğrunda can vermiş şehittir dedem
Tarih kokan toprağına aşığım
İl, ilçe kasaba gezsem her yanı
İstanbul, Ankara, Kayseri, Van’ı
Konya, İzmir, Rize, Şanlıurfa’nı
Tüm şehrine, bucağına aşığım
Her bölgende ayrı mevsim yaşarız
Sende huzur bulur, sende coşarız
Dar gününde cephelere koşarız
İbrişimli sancağına aşığım
Üç tarafın denizlerle çevrili
Kaynaştırdın mavi ile yeşili
Gönül ferahlatır suların dili
Şelâlene, ırmağına aşığım
Kimliğini haykırıyor mabetler
Dünyaya duyulsun bu şahadetler
Bağrında yetişir türlü nimetler
Yediveren başağına aşığım
Acep cennetten mi bu yer küresi?
Türk halkının ne güzeldir töresi
Motif motif örlü her bir yöresi
Has gülüne, yaprağına aşığım
Tarihe şan vermiş soylu bir Millet
Rabbim, bu Millete gösterme zillet
Kıyamete kadar sürsün bu devlet
Oymağına, ocağına aşığım
Ey toprağım, emanetsin dedemden
Ölsem de ayrılmak istemem senden
Benim için bir yer ver de sinenden
O şefkatli kucağına aşığım
1994
BAYRAĞIM
Özenle seçmişsin beyazı, alı
Hakkın var beyazda, alda Bayrağım
Olmuşum ezelden sana sevdalı
Koklayım kokunu salda Bayrağım
Şehidimin mis kokulu kanısın
Gazimin ak yüzü hem de canısın
Milletimin şerefisin, şanısın
Rengin çiçeklerde, gülde bayrağım
Dünyaya bedeldir ayın yıldızın
Edası var sende gelinlik kızın
Dilerim Allah’tan durmasın hızın
İsmin konuşulsun dilde Bayrağım
Göklerden, ebedi inmesin başın
Sana, daim olsun toprağın taşın
Bana gurur verir dalgalanışın
Gözüm yok parada, pulda Bayrağım
Ülkemin üstünde dalgalan da sen
Aç, susuz kalmaya razıyım dünden
Hüzünlü durursan kahrolurum ben
Seninle güleyim gülde Bayrağım
Vatanım, sevgilim, inancım, arım
Sana uzanacak eli kırarım
Ben gölgende doğdum, seninle varım
Öleyim yoluna öl, de Bayrağım
1998
EY ŞEHİT
Al bayrağa sarılıp gidiyorsun ey şehit
Din için, Millet için, Vatan için can verdin
Tabutunu taşıyan bütün melekler şahit
Sen yaptın görevini, güzel imtihan verdin
Türk’ü hor görenleri cephelerde yanılttın
Kalleş düşmanlarına kimliğini tanıttın
Şanlı tarihimize altın bir sayfa kattın
İmanlı sinelere coşku, heyecan verdin
Kahramanca çarpıştın, baş eğmedin namerde
Mezarına, semadan nur iner perde perde
Sayende, nazlı bayrak dalgalanır göklerde
Ay-yıldızla süslenmiş eşsiz bir vatan verdin
Peygamber müjdesine mazhar oldun Mehmed’im
Öldü diyorlar ama, sen aslında ölmedin
Kanınla suladığın toprağa gömülmedin
Cennet karşılığında canını kurban verdin
Şehit asker yazıyor şimdi mezar taşında
Annen, baban gururla duruyorlar başında
Aslanım rahat uyu, milyonlar var peşinde
Yüreklendirdin bizi, güç verdin derman verdin
1997
BÖYLE BİLİNSİN
Şehit kanı ile sulanan toprak;
Masada verilmez, böyle bilinsin
Kıbrıs adasına, dikilen Bayrak
Asla indirilmez, böyle bilinsin
Yavru vatan dedik, ayrı tutmayız
Anlatılan masalları yutmayız
Rum’un yaptığını hiç unutmayız
Bu yara sarılmaz, böyle bilinsin
Türk, Rum otaklığı pek yürümedi
Anlaşmalar Türk’ü hiç korumadı
Henüz döktükleri kan kurumadı
Destursuz girilmez, böyle bilinsin
Gâvurdan dost olmaz demiş büyükler
Gün gibi aşikâr acı gerçekler
Aslan Mehmetçiğim yılmadan bekler
Üstüne varılmaz, böyle bilinsin
Yetmişdört de görülmüştü bu hesap
Bağımsız devlet var, olmaz intisap
Şimdi uslandı mı o günkü kasap?
İpe un serilmez, böyle bilinsin
Avrupa, mavrupa hepsi hikâye
Müslüman nüfusu eritmek gaye
Soydaşları kim edecek himaye
Katiller dirilmez, böyle bilinsin
Hilalli Yıldızlı Beyaz Bayrağı
Zirvesinde taşır Beşparmak dağı
Güzelyurt da tüten Türk’ün ocağı
Ebet Söndürülmez, Böyle Bilinsin
2004
HUZUR İKLİMİ
Filizlendi, boy verdi toprağa düşen tohum
Üç kıtaya kök saldı çınarın saçakları
Çağları aydınlattı, ihlâsla yakılan mum
Cihana hak, adalet taşıdı sancakları
Erdemli medeniyet mührünü vurdu çağa
Umuttu, istikbaldi, güvendi Babıâli
İnsanlar koşuyordu merhametli kucağa
Hilalin gölgesinde solurdu istiklali
Yan yana kilisesi, havrası ve camisi
Din, ırk, mezhep ayırmaz, her kesimi kucaklar
Haksızlığa uğrayan toplumların hamisi
Bir çınar ki, dalları yetmiş milleti saklar
Yiğit akıncıların atının tırnakları
Bastığı topraklara hoşgörü ekiyordu
Susayan gönülleri, sulardı kaynakları
Dini mübin aşkına yürürdü şanlı ordu
Mimaride, sanatta başa yazıldı adı
Yıllarca yankılandı semada ulvi seda
Bıraktığı eserler yâd ediyor ecdadı
Haykırıyor, susmuyor, sahipleri sussa da
Altın harflerle geçti tarih sayfalarına
Soylu bir inanışın, asaletli duruşu
Bütün halklar umutla bakarlardı yarına
Bu iklimde bulurdu huzuru, kurtuluşu
Yüce Osman Gazi’nin rüyasındaki muştu
Tecelli ediyordu devletin temelinde
Akdeniz barış gölü, sevgi gölü olmuştu
Muhteşem Osmanlı’nın maharetli elinde
2001
ERCİYES’LE SOHBET
Benim başımda sevda, senin başında hep kar
Senin içinde yangın, benim içimde umut
Senin başında duman, benim başımda efkâr
Çile dolu içimi dökeyim de saklı tut
O, serin kucağına dayasam da başımı
Vefalı bir dost gibi, dertlerimi dinlesen
Kül rengi toprağına akıtsam gözyaşımı
Kan kırmızı çiçekler yeşerse desen desen
Benim başım dönüyor, senin başın göklerde
Ben yerden göğe doğru, sen tepeden bakarsın
Üstünde ak bulutlar dolaşır perde perde
Damla damla alırda, oluk oluk dökersin
Sen kıyamda durukken, benim başım eğilir
İkimizde Allah’a inanırız yürekten
Her zaman zikirdesin, ancak bilenler bilir
Birçoğumuz hissizdir, habersizdir gerçekten
Bir gelin gibi nazlı, kral kadar mağrursun
Yıldızlarla konuşur, dağlara baş tutarsın
Alnı berrak, başı dik bir modelsin, uğursun
Kayseri’yi kucaklar gönlünü hoş tutarsın
Güneş ilk önce sana gösterir gül yüzünü
Sen kıyamete kadar yaşarsın be Erciyes
Mevlam, öbür dünyada güldürsün öksüzünü
Benim ömrüm sadece, tek perdelik bir piyes
2002
ALADAĞ
Gelecekler diye yollarımıza;
Çimenlerden halı serdin Aladağ.
Hoş geldin diyerek, kollarımıza;
Kucak kucak çiçek verdin Aladağ.
Sayısız pınarlar kaynar döşünden
Boranı pişirip, içtik aşından
Kimler gelip, geçmedi ki başından
Anlat bize neler gördün Aladağ
Bir yanın Dişdöken bir yanın Suna
O tertemiz havan, can katar cana
Dünyada hiçbir yer denk değil sana
Cennete misaldir yurdun Aladağ
Katar katar araç düşer yoluna
Gören hayran kalır Yedigöl üne
Doyulur mu kaymağına, balına
Ekmeğime katık sürdün Aladağ
Göğcün’le, Göktepe yamaç yamaca
Kızlar bazlamayı döşerler saca
Taze sütyüzüyü sürer sıkmaca
Kaç gencin düşünü yordun Aladağ
Mantarları en sarp yere gizlersin
Sevenlerim gelsin diye gözlersin
Bizler seni, sende bizi özlersin
Bütün gönüllere girdin Aladağ
Her zaman yanına varamıyoruz
Kış günü karları yaramıyoruz
Biz, seni görmeden duramıyoruz
Öldürecek bizi derdin Aladağ
Çıkın Yedigöz’e yaylayı görün
Suları bengisu, havası serin
Fadime pınarı toplanma yerin
Yahyalı’ya şenlik kurdun Aladağ
2004
ŞELÂLE
Yalçın kayalardan fışkırır suyu
Beyaz bulut gibi çıkar şelâle
Giymiş gelinliği, servidir boyu
Sevdalı sevdalı bakar şelâle
Başına kondurmuş sedeften tacı
Gülücükler saçar, gönül ilacı
Komşusu çam, ardıç, gürgen ağacı
Sevgiliye hasret çeker şelâle
Sisli gecelerle ederken cengi
Köpük köpük olmuş masmavi rengi
Yeşille birleşmiş kurmuş ahengi
Kardan kurdeleyi takar şelâle
İnsanı cezp eder hırçın duruşu
Dinleyeni dinlendirir cümbüşü
Ona eşlik eder kekliği, kuşu
Sevgi tohumunu eker şelâle
Gözlerinden akar sevinç yaşları
Hicabında yere iner başları
Öpe öpe törpülemiş taşları
Yufka yüreğimi yakar şelâle
Var mı tabiatta böyle bir inci
Emsalleri arasında birinci
Yüzünden okunur hüznü, sevinci
Dur, dinle derdini döker şelâle
Kışın alır yağmurunu, karını
Sağırlar işitmez ahu zarını
Anmamak mümkün mü sanatkârını
Haykıra haykıra akar şelâle.
1997
TABİAT GÜZELİ
Dağların arasında, bir vadide gizlisin
Şelaleler diyarı “Tabiat Güzeli” sin
Sana yalnız ben değil, görenler hep sevdalı
Yeşil doku içinde, çok şirinsin Yahyalı
Yahya Gazi’ de seni görür görmez beğenmiş
Hayalimdeki mekân, işte burası demiş
Yiğit atalarımız, yurt tutmuş gözbaşını
Asırlardır yiyoruz ekmeğini aşını
Onbinleri doyurur bereketli topraklar
Göynükte harman olur deste deste başaklar
Zümrüt akan koca çay, şehri ikiye böler
İlkbaharda coşan su, iner baraja dolar
Sıcak yaz aylarında, susamış topraklara;
Hayat verir, can gelir pörsümüş yapraklara
Çiçeklerle bezenen dallar meyveye durur
Ceviz, armut, kayısı, elma senden sorulur
Üzüm, çilek, şeftali, yok mu kirazın alı
O canım meyvelerin vatanısın Yahyalı
Toprağa düşen cemre, ilkbaharı müjdeler
Çiğdem, nevruz açılır, körpe kuzular meler
Rahmet sular toprağı, yaylalar çimenlenir
Billur akan oluklar, obalarla şenlenir
Her pınarın çevresi dolar piknik zamanı
Stres suya karışır, sevinç sarar insanı
Rakım üç bin yedi yüz mis kokar Aladağlar
Mıknatıs gibi çeker, beni kendine bağlar
Kıvrımlı çığırlardan iniversem aksuya
Muhteşem manzarayı seyretsem doya doya
Bir solukta tırmanıp akçayın yokuşunu
Direktaş’dan gözlesem güneşin doğuşunu
Eriyen kar suyuyla beslenir Yedigöller
Kayaların yüzünde menekşeler, sümbüller
Hacer ormanlarında, yaslansam bir çınara
Azık sargımı çözüp, sersem soğuk pınara
Sendendir soframızın eti, kaymağı, balı
Ağzımızın tadısın, tuzusun sen Yahyalı
Çağlayan, Kapuzbaşı, Güney, Yeşil Şelale
Beyaz bulutlar gibi tutuşmuşlar el ele
Köpük fışkıran sular, yürekleri soğutur
Dertleri unutturur, kederleri dağıtır
Irmağın türküsünü, yalçın kayalar dinler
Yamaçları süsleyen sedirler, çamlar inler
Sultan sazlığı renk renk kuşların barınağı
Seyre dalmış bir halde durur, Erciyes Dağı
Sonsuz mavi göklerde uçuşurlar özgürce
Sazlıkların içinde düğün var gündüz gece
Yüce Mevla’m lütfetmiş, taşın toprağın cevher
İşleteni, işçisi, kamyoncusu ekmek yer
Ne de marifetlidir “ al kınalı, ak eller”
Yünü eğirir, boyar, ilmek ilmek dizerler
Desen verir kilime siner gözlerin nuru
Motif motif halılar, hanımların gururu
Bir tutkuya dönüşmüş dünyaca ünlü halı
Ne kadar methetsem de, azdır sana, Yahyalı
Sevda çeken yürekler, aşk oduyla dağlanır
Dünür gitmeler başlar, tatlı sona bağlanır
Bayrak dikilir dama, düğün dernek kurulur
Düğün yemeklerinde hep, üzümlü sorulur
Akşam oturmaları, arapaşısız olmaz
Hoş sohbetler olmazsa, kış bitmez, bahar gelmez
Tandırda pişer şepit, sütyüzüyle yağlanır
Hele, kefli böreğin tadı damakta kalır
Evliyalar diyarı, ilim, irfan yuvası
Bizi ayakta tutan, büyüklerin duası
Huzur, barış, kardeşlik, yiğitlik, mertlik, sende
Gönüllerin gıdası sevgi, cömertlik sende
Toprağına belenip, beşiğinde uyudum
O, manevi havanı soluyarak büyüdüm
Bir saat ayrı kalsam, hasretin yakar beni
Ölsem de ayrılamam, al sinene sar beni
Yüreğimden bağlayan, can bağımsın Yahyalı
Sen, benim gözbebeğim, toprağımsın Yahyalı
2005
ÖZLEDİN Mİ HİÇ
Bahar havasını alınca, dağlar
Pınar başlarını özledin mi hiç?
Her dereden ayrı şelale çağlar
Geçip karşısına izledin mi hiç?
Kekliklerin ötüşünü duydun mu?
Çiçeklerin kokusuna doydun mu?
Topladığın mantarları saydın mı?
Dağda ateş yakıp közledin mi hiç?
Sıcak bazlamaya sütyüzü katıp
Dizleri bükerek keçede yatıp
Koyaklarda, tepelerde otlatıp
Kursiyen’de koyun tuzladın mı hiç?
Tahtacık’a Yedigöl’e vardın mı?
Gün doğarken manzarayı gördün mü?
Çimenler üstüne sofra serdin mi?
Çıkıp Aladağ da yazladın mı hiç?
Sacların üstüne ateş yakılır
Baş yaylada göç çöreği çekilir
Üzerine çörekotu ekilir
Yaylacı yolunu gözledin mi hiç?
Temmuz sıcağında gel yana yana
Keklicek’den su al iç kana kana
Nohudu, arpayı ekip Ayvan’a
Yolarken tarlayı dizledin mi hiç?
Sap toplarken, insan yanar kavrulur
Teker taşa çıkar, kağnı devrilir
Düvenler koşulur, harman savrulur
Sap çevirip, tınaz düzledin mi hiç/
Bir selvi boyluya gönül bağlayıp
Aşk oduyla yüreğini dağlayıp
Köşelerde için için ağlayıp;
Sevdiğini ondan gizledin mi hiç?
2003
MÜJDE
Bugün yine cemre düştü toprağa
Çiğdemler, nevruzlar açmaya başlar
Bir canlılık gelir dala yaprağa
Güller kokusunu saçmaya başlar
Efil efil eser güney yelleri
Çiçekle bezenir ağaç dalları
Yaylacılar tutar bütün yolları
Serin yaylalara göçmeye başlar
Yağmurlar yağdıkça yeşerir otlar
Diz boyu çayırda yayılır atlar
Yaz ayı girmeden yetişir dutlar
Kuşlar daldan dala geçmeye başlar
Kartallar eğleşir yalçın kayada
Kuluçkaya yatan keklik yuvada
Her birisi ayrı renkte boyada
Minik kelebekler uçmaya başlar
Kızlar, gün doğarken tarar saçını
Yakar ocağını, kapar sacını
Yoğurt çiçeğinden örer tacını
Sevdiği yiğidi seçmeye başlar
Karlar eridikçe dereler taşar
Seven, sevdiğinin aşkıyla yaşar
Yüreği yananlar pınara koşar
Buz gibi suları içmeye başlar.
1999