Mehmet POSTALLI
Site Haritası

Can Çiçeğim

 

 

 

 

CAN  ÇİÇEĞİM

 

 

 

ŞİİR

 

 

MEHMET  POSTALLI

 

 

Kapak Resmi          : Mehmet Postallı

 

 

Şair İrtibat     : Yenice Mah.Gül Sk.N0:29 Yahyalı / Kayseri

Ev Tel                        : 0352 611 2655

Cep Tel          : 0537 209 3259

MSN               : m.postalli59@hotmail.com

 

 

 

TAKDİM

 

 

 

Kardelen çiçeğinin buzullar altındaki mücadelesinden sonra, karların üzerinde çiçekler açtığını, başarıya ulaştığını bilmeyeniniz yoktur sanırım. Bütün olumsuz şartlara rağmen başarıya ulaşmak isteyenler, kardelen çiçeğinin zorlu serüveninden ibret alırlar.

Benzer zorluklara katlanarak kardelen gibi, kışta baharı yaşatan, yaşayan insanlar arasında şairimizi de sayabiliriz. Karçiçeği mahlasıyla şiirlerini bize sunan şairimizin hayatı edebi yönde hep olumsuzluklar içinde geçer. İlkokuldan sonra geçim şartları içinde boğuşurken, ortaokul, lise ve yüksekokulu hep dışardan sınavlarla tamamlayan ender insanlardan biridir. Yani gerçek bir kardelendir, Mehmet Postallı.

“Toprağa Bir Can Düştü” isimli kitabıyla şiir dünyasına cemre gibi düşen şairimizin, elinizdeki kitap 2. eseridir.

Gönüllere taht kuran bir halk şairi gibi, toplumun dertleriyle yakından ilgilendiğini görmekteyiz.

Eren kimdir? Sorusuna “ halkın derdini yüklenendir “ diye cevap verilmiş. Şairimiz de halkın derlerini dert edinen, onları dile getiren bir derviştir âdeta.

Toplumun doğruluk gibi büyük bir erdemden uzaklaştığını;

 

Öfkeyle baktı boşluğa,

Suç mu acaba dürüstlük ?

Diyerek yumdu ağzını

Biz derin derin düşündük                                                                                             

 

Mısralarıyla dile getirmiştir.

                               

         Şiirlerinin önemli bir bölümünü, insanlığın hasret kaldığı sevgi temalarına ayırmıştır.

 

Sarsın çevremizi sevgi çemberi

Bütün insanlığı kuşatsın artık

Dostluğa hasretim ezelden beri

İnsanlar sevgiyi yaşatsın artık

 

Aile, vatan, mazlumların âhı, töremizden gelen ağıt, Allah sevgisi gibi ortak emanetimiz olan çevre konusunda duyarlı davranmamızı,

 

Dergi olur, kitap olur okunur

Tezgâh olur halı, kilim dokunur

Kıymayın ormana bize dokunur

Çekilir cilvesi, nazı ormanın

 

birlik, beraberlik üzerine,

 

Meyve yediğimiz dalı kırmayız

Doğru söylemekten geri durmayız

Bize el uzatan başı yarmayız

Sol elde yaşasın, sağda yaşasın

 

gibi mısralarla taçlandırmıştır.

 

         Daha nice güzel eserlere, yüreğine sağlık, tebrikler Karçiçeği.

 

                                                        24.03.2007 Mezitli

 

                                                        Ömer ERDOĞDU

                                                        Eğitimci Yazar

 

 

 

 

         ANNECİĞİM

 

Günlerim geçiyor senden uzakta

Kapadı yolları kar, anneciğim

Gurbet ellerinde kaldım tuzakta

Beni turnalardan sor anneciğim

 

Evimizin önü bir sıra kavak

Yüzünde çizgiler, saçlarında ak

Beni, yakıp bitirecek bu firak

Hasretin içimde kor anneciğim

 

Senin gül yüzüne olmuşum hasret

Var mı ayrılıktan başka büyük dert?

Kuş tüyünde yatsam olur taştan sert

Sensiz dünya bana dar anneciğim

 

Değişmem dünyaya bir annemsin sen

Hakkını ödemez canımı versem

Tek isteğim, hakkın helal edersen

Eşsiz merhametin var anneciğim

 

                            1986

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         GÖNÜL ÇİÇEĞİM

 

Kadir bilmezlerin eline düşme

Acımadan yolar, gönül çiçeğim

Halden bilmezlere sırrını açma

Dertten derde salar, gönül çiçeğim

 

Gül bağının merkezine kurulur

Acı söz duyarsa hemen kırılır

Karakış ayında tomurcuk olur

Açılmadan solar, gönül çiçeğim

 

Sel suları gibi bulanık akma

İyilerle dost ol, kötüye bakma

Vefasızlar için, kendini yakma

Seni kimler sular, gönül çiçeğim  

 

Güzellik, doğruluk görürse kimde

Kelebekler gibi uçuşur çimde

Sonsuz bir muhabbet başlar içimde

Kalpten kalbe dolar, gönül çiçeğim

 

1997

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SEVGİ ÇEMBERİ

 

Sarsın çevremizi sevgi çemberi

Bütün insanlığı kuşatsın artık

Dostluğa hasretim ezelden beri

İnsanlar sevgiyi yaşatsın artık

 

Aksın gönüllerde sevgi ırmağı

Kalplerde büyüsün dostluk yumağı

Atın ellerdeki taşı, çomağı

Herkes birbirine gül atsın artık

 

Sevgi çiçekleri açsın, yükselsin

Dünyamıza barış ve huzur gelsin

El ele verelim âlem düzelsin

Fertler birbirini gözetsin artık

 

Yaratanı bilmek, en büyük sanat

Kulları sevelim, şeytana inat

Balığa su gerek, kuşlara kanat

İnsanlık, sevgiyi bir tatsın artık.

 

1994

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KANARYA

 

Her yanı tel örgülü dar kafese mahkûmsun.

Dağlar çeksin yasını, gonca güller kurusun.

 

Şirin dilin olmasa, koymazlardı kafese.

Derdime dert katsa da, tutkunum yanık sese.

 

Bilmem, hangi çiçekten alıyorsun ilhamı.

Durma, şakı kanaryam, bırak kederi, gamı.

 

İkimizde dertliyiz, beraber dertleşelim

Küllenmiş yaraların, üzerini deşelim

 

Özlemi var içinde, hür olduğun günlerin.

Dalında şakıdığın, o rengârenk güllerin.

 

Hasretlik alev alev dağlıyor her yanını

Seni kafese koyan duyar mı isyanını?

 

Yurdunu, ocağını özlüyorsun kanarya

Sevgilinin yolunu gözlüyorsun kanarya

 

Sen, güllere vurgunsun, ben güllerin şahına

Hadi söyle kanaryam, kim girdi günahına

 

 1995

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KINALI KEKLİK

 

Koyun otlatırken bir keklik gördüm

Çırpınıp duruyor kınalı keklik

Halini görünce yandı yüreğim

Seni vuran avcı nereli, keklik

 

Kırılmış kanadı süzemez olmuş

Mavi gökyüzünde yüzemez olmuş

Çiçekli kırlarda gezemez olmuş

Vurulmuş dağların merali keklik

 

Ne sitem edersin ey bahtı kara

Seni vuran kimse yanmaz mı nara?

Yüce mahkemede hakkını ara

Bozulmuş, dünyanın kuralı, keklik

 

Ne de belalıymış sürmeli başın

Dilin susmuş, hani kıvrak sekişin

Kuraklarda seni arıyor eşin

Son bir sözün yok mu yaralı keklik?

 

1979

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BAYRAM DUASI

 

Gelin hep beraber dua edelim

Şu bayram gününde Yüce Allah’a

Eşi,  dostu ziyarete gidelim

Belki çıkamayız yarın sabaha

 

Hayırlar getirsin bu bayram bize

Rabbim kavuştursun sevdiğimize

Tövbeler edelim ettiğimize

Ak yüzle çıkalım ulu dergâha

 

Dünyada kuralım öyle bir düzen

Ne ezenler olsun, nede ezilen

Kalmasın bir tane el açıp gezen

Biz yardım edelim bütün ervaha

 

Dertlilerin, bölüşelim derdini

Büyük, küçük deme göster sevgini

Kalpten çıkaralım nefreti, kini

Küskünlük olmasın gayrı bir daha

 

1993

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         SENSİZ YAŞANIR MI?

 

Gül yüzlüme, bir hal oldu, kan kusar

Tabipler, derdine diyorlar kanser

İlaçlar tesirsiz, doktorlar susar

 

         Bu illet merhemle sarılır mı hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

Ne menem dert imiş çaresi ölüm

Ördüğün kazaklar duruyor gülüm

Sen gittin gideli tutuktur dilim

 

         Kuyruklu yıldızım görünür mü hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

Artık bu mekânlar batıyor bana

Her anı, bin acı katıyor bana

Bıraktığın sevgi yetiyor bana

 

         Seni seven, sana darılır mı hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

Kadirşinaslıkta eşlerin hası

Gönlümün sultanı, evimin süsü

Bozuldu hanemin tadı, büyüsü

 

         Yerini tutacak bulunur mu hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Biran gülümsedin, gözüme baktın

Ayrılık vaktiymiş, derdinle yaktın

Şu hayat yolunda, yalnız bıraktın

 

         Seninle yürüyen yorulur mu hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

Bütün evlatların mum gibi yanar

Seni tanıyanlar hayırla anar

Böyle imtihanla Hakk bizi sınar

 

         Yaratana hesap sorulur mu hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

Çok görmen komşular acımız büyük

Yıkıldı başıma, dağlar kadar yük

Mevla’nın hükmüne boynumuz bükük

        

         Kaderin sırrına varılır mı hiç?

         Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?

 

 2001

 

 

        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                            Canım Anama

         AH ANAM

 

Anîden ayrıldın sessiz, sedasız

Gözlerimin yaşı dinmiyor anam.

Bu nasıl bir gidiş hem de vedasız

İçimin yangını sönmüyor anam.

 

Telefonla geldi karalı haber

Dünya yalan imiş, ölüm muteber

Kırk altı yıl hayat sürdük beraber

Sensiz hiç içime sinmiyor anam.

 

Tarih,  on üç Ocak yıl iki bin beş

Bu gün sensiz doğdu ufuktan güneş

Sızıyor babamın gözlerinden yaş

Adından başka şey anmıyor anam

 

Atmış üç yıl sefil bir hayat sürdün

Günden güne arttı, büyüdü derdin

Ana şefkatiyle kol, kanat gerdin

Boğazımdan lokma inmiyor anam

 

Derdin çoktu, kapandı mı dertlerin?

Kondun, göçtün ıssız kaldı yurtların

Bir cevher yitirdim yaram çok derin

Yerine hiç kimse konmuyor anam

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mevla’ ya şükretmek bütün gayretim

Hep kendi kendime sabır diledim

Ben de varacağım hazır biletim

Sırası gelmeyen binmiyor anam

 

Zor şartlarda sekiz çocuk büyüttün

Sen yemedin, hep bizlere yedirttin

Üç şerbetçi salıp, peşinden gittin

Gidenler geriye dönmüyor anam

 

Bilmem nasıl geçer, sensiz bu bayram

Yeniden açılır, göz verir yaram

Artık,  gecelerle bozuktur aram

Gözlerim uykuya kanmıyor anam

 

Yanlış olmaz Yaratan’ ın yazgısı

Ne söylense değişmiyor çizgisi

Kul gözüyle okunmuyor dizgisi

Kadere hiçbir şey denmiyor anam

 

Rabbim, ibadetin birse, bin saysın

Ayağın altına, Cenneti yaysın

Cennet köşklerine hesapsız koysun

Analar, İnşallah Yanmıyor Anam.

 

                   13.01.2005

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                       Sevgili Babama

                   B A B A

 

İlkbaharda, Tahrana’ ya göçerdin;

Yazın, Yedigöze konardın baba.

Koyunu sağdırır, kuzu seçerdin;

Lokmanı, kaymağa banardın baba.

 

 

En iyi olmalı koyunun, koçun

Bu yolda ağardı sakalın, saçın

Yaylaya yakacak getirmek için

Erkenden, Aksu’ya inerdin baba

 

 

Katırın sırtına tohum sarardın

Boyunduruk yapar, saban kurardın

Eke öküzlerle tarla sürerdin

Bazende, tosunu denerdin baba

 

 

Sırtına yüklenir, taşırdın sapı

Omzunu kerterdi şeleğin ipi

Başına giyerdin lacivert kepi

Sıcakta düvene binerdin baba

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ekini biçerdin, yığın yapardın

Çubukları budar, bağı teperdin

Koskoca bir dağdın, bize siperdin

Yerin doldurulmaz çınardın baba

 

Bir ömür koşturdun geçim derdine

Bıkmadan giderdin koyun ardına

Aldırmazdın çakalına, kurduna

Evinin üstüne dönerdin baba

 

Çok küçük yaşlarda hafızı kelam,

Olarak anıldın, şahittir âlem.

Cennetine yazsın İlahi Kalem

Evladına, içten yanardın baba

 

Ayakların kesik, takat yok dizde

Çektiğin çilenin izi var yüzde

Sohbet esnasında, ettiğin sözde

Dedemi, hayırla anardın baba

 

Dizlerini, maden kamyonu biçti

Dertli anam, ecel şerbeti içti

Ak saçlı başından çok işler geçti

Mevla’ya, şükürler sunardın baba

 

 2007

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         GÖZÜN AYDIN

 

Yüreğimden, canbağımı kopardın

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

Ne yaptın da canı, candan ayırdın

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

Bundan sonra, açık gitmez gözlerin

Çok morfinden tesirliymiş sözlerin

Hiç hakkı, hukuku yokmuş bizlerin

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

En acı biberi ağzıma sürdün

Doktora yaptırdın, büyük ders verdin

Türlü oyunlarla, ipe un serdin

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

Kanaryamı efsunladın, susturdun

Umudumu kar suyuna bastırdın

Yıktın beni, bu dünyaya küstürdün

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

İki gülü vardı, bizim bahçenin

Değeri olmazdı malın, akçenin

Kırdın kanadını,  sessiz serçenin

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

Bir daha yürümem, gittiğin yoldan

Şüphelenir oldum artık her kuldan

Çok hoştu, tatlıydı kaymaktan, baldan

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

Sevgi, saygı vardı her şeyden öte

Toplattın bohçayı yüklettin ata

Gayrı, bizim ocak yanmaz ki, tüte

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

Bulut olmayınca, kar, dolu yağmaz

Rüzgâr esmeyince dalları eğmez

Senin yaptıkların, dostluğa sığmaz

Gözün aydın dostum, dediğin oldu

 

                            2005

 

 

 

 

 

 

 

 

        

 

         KÜÇÜK CANAN’IMA

 

Hiçbir yerde yoktur eşin,  emsalin

Aydan aydın, mahzun yüzlü Canan’ım

Dişlerin sedeftir, kaymaktır dilin

Gül dudaklı, şirin sözlü Canan’ım

 

Yanağına konmuş minnacık bir ben

Canımsın, kanımsın, nefesimsin sen

Karşılıksız seviyorum seni,  ben

En gözde çiçekten nazlı Canan’ım

 

Saçlarında durur bir çift kelebek

Bilmem peri misin yahut bir melek?

Delilik olurdu seni sevmemek

Mis kokulu, reyhan özlü Canan’ım

 

Kudret mührü gözlerinin karası

Bir buselik kaşlarının arası

Bana düşer güzelliğin kirası

Hilal kaşlı, zeytin gözlü Canan’ım

 

Doğum günün kutlu olsun bebeğim

Tomurcuk çiçeğim, balım, peteğim

Senin sevgin ile atar yüreğim

Aşkın bu gönülde gizli Canan’ım

 

                   08.08.2005

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                      Biricik Kızım Fatma Betül’e

 

CİĞERPAREM CAN ÇİÇEĞİM

 

Geliyor gelin alıcı

Kapıya ulaştı ucu

Ayrılık olsa da acı;

         Hiç üzülme can çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Kelimeler düğüm düğüm

Kızım, sanma ki üzgünüm

Bugün, benim mutlu günüm

         Düğün var nazlı çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Benim biricik kızımsın

Kınalı küçük kuzumsun

Hem yüreğim, hem özümsün

         Yuvadan uçan çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Taze karlardan durusun

Telli duvaklı kumrusun

Rabbim nazardan korusun

         Güzelim, nazlı çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Şu hayat çok enteresan

Şaşırıp kalıyor insan

Kalbime kulak dayasan

         Betül’ der, ey çan çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gözlerim, seni süzüyor

Başım göklerde yüzüyor

Kirpiğimden yaş sızıyor

         Sevinçten nazlı çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Bahtın açık olsun kızım

Budur Mevla’dan niyazım

Kaşın eğme, tutmaz özüm

         İnciler saçan çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Ağbin kuşağın bağlasın

Annen sarılıp ağlasın

Evinde sevgi çağlasın

         Ömrünce, nazlı çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

Ne acı gör, nede çile

Git bir tanem güle güle

Benziyorsun beyaz güle

         Misk kokan nazlı çiçeğim

         Ciğerparem gözbebeğim

 

Huzur dolsun yeni yuvan

Günler geçti yağlı, yavan

Canından çok sever baban;

         Bağrımda açan çiçeğim

         Ciğerparem, gözbebeğim

 

23.07.2000

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BOSNALI ÇOCUK

 

 

Minik yüreğine yüklenen acın;

Senden beter, beni yakıyor çocuk

Annen, baban şehit kamptadır bacın

Avrupa pislikten kokuyor çocuk

 

Ürkek ceylanısın boş sokakların

Korkudan ağarmış al yanakların

Ağlamaktan şişmiş göz kapakların

Gözlerinden inci akıyor çocuk

 

Akşam olup baban eve gelince

Öper, koklar boğulurdun sevince

Yanağında gül açardı gülünce

Şimdi solgun solgun bakıyor çocuk

 

Çelik çomak oynar kumda koşardın

Küçük kuzuları sever okşardın

Kendi toprağında özgür yaşardın

Feryadın gökleri yıkıyor çocuk

 

Bu yükü taşımaz körpe bedenin

Gel, ortak olayım derdine senin

Duydum, öç almaya etmişsin yemin

Sırp itine, meydan okuyor çocuk.

 

                            1994

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         AH KOSOVA

 

Kosova, ah Kosova şanlı ecdadın yurdu

Sırplar seni orada, beni burada vurdu

 

         İnsanlar kan ağlıyor, Kosova can pazarı

         Yok, mu bir durduracak uluyan çakalları

 

Dün Kıbrıs’la, Karabağ, Bosna Hersek ve Kırım

Bugün de Kosova da yapılıyor soykırım

 

         Avrupa da, Sırp zulmü Rusların desteğinde

         Uçurtma uçuruyor NATO da gökyüzünde

 

Birçoğu katledilmiş, sağ kalan da perişan

Allah rızası için yok mu imdada koşan

 

         Ey ümmeti Muhammet hani neredesiniz

         Öldük mü, öldünüz mü hiç çıkmıyor sesiniz

 

Ekranda gördüklerim kanımı donduruyor

Gözü dönmüş caniler, ocaklar söndürüyor

 

         Binlerce, onbinlerce insan yollara düşmüş

         O güzelim şehirler cehenneme dönüşmüş

 

Onlar çok iyi bilir Yıldırım’ı, Murat’ı

Kalmasın istiyorlar tek bir Müslüman adı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         Vagon vagon doldurup kovuyorlar dışarı

         Yanaklara iz yapmış süzülen gözyaşları

 

Köyler çığlık çığlığa, şehir yanıyor şehir

Hüzün trenlerinde su zehir, ekmek zehir

 

         Bir kadın ağlıyordu tek somuna sarılmış

         Geçer mi boğazından, can evinden vurulmuş

 

Namusu çiğnenirken pak, masum kadınların

Kılları kıpırdar mı kararmış vicdanların?

 

         Ceylanlar can veriyor, dişlerinde kurtların

         Suçu, Müslüman olmak küçücük çocukların

 

Doğduğu, büyüdüğü toprağından sökülmüş

O tomurcuk güllerin boyunları bükülmüş

 

         Baba şehit, anne dul, bacısı kirletilmiş

         Büyük kardeş cephede ve çocuk taş kesilmiş

 

Ben, bir insan olarak, nasıl sessiz kalırım

Bu vahşeti gördükçe, yaşayamam, ölürüm

 

         Kosova, ah Kosova şanlı ecdadın yurdu

         Sırplar seni orada, beni burada vurdu

 

 1999

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BİR DÜNYA ÖZLÜYORUM

 

Bir dünya özlüyorum, kirlerinden arınmış

Bir dünya özlüyorum, nedametle yıkanmış

 

Umut çiçeklerinin, solmadığı bir dünya

Ezenin, ezilenin olmadığı bir dünya

 

İnsanların aç, açık yatmadığı bir dünya

Mazlumların acıyı tatmadığı bir dünya

 

         Yemyeşil, pırıl pırıl ilk günkü kadar temiz;

         Bir mekânda özgürce yaşamaktır gayemiz

 

 

Bir dünya özlüyorum, güzelliklerle dolu

Her şeyin ve her şeyin sevgiden geçsin yolu

 

En güzel kelimeler dökülsün dudaklardan

Daima eksilmesin tebessüm yanaklardan

 

Herkes dostça yaşasın kırmadan, kırılmadan

Şu üç günlük dünyada ayrılıklar olmadan

 

Her insan göstermeli, karşı inanca saygı

Toplumlar, gelecekten asla duymasın kaygı

 

Neden, niçin öldürsün, dövsün kardeş kardeşi?

Analar ağlamasın, dinsin kan ve gözyaşı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çocukların gözleri, gözyaşıyla dolmasın

Acı, hüzün olmasın, gonca güller solmasın

 

Huzur, barış içinde, kardeşçe yaşayalım

Hak, adalet, eşitlik yollarında koşalım

 

Ne haksızlık yapalım, ne hakkımız alınsın

Avukatlar, hâkimler, mahkemeler boş kalsın

 

         Yaprak yaprak gül gibi açılsın yüreğimiz

         Ben, seni seviyorum diyebilsin hepimiz

 

 

Derelerin, çayların billur gibi aktığı

Fertlerin birbirine hoşgörüyle baktığı

 

Yamaçların ormanla süslendiği dünyada

İnsanların sevgiyle beslendiği dünyada

 

Severek yaşamanın hayali bile güzel

Maziden, istikbale uzansa uğurlu el

 

         Asırlık çınar gibi büyüsünde sevgimiz

         Gelecek nesillere bırakalım iyi iz.

 

                                      1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                   BİR ADAM

 

Elini alnına koymuş, oturuyor boynu bükük,

Taşın üstünde görünen, adam değil sanki kütük.

Matem pazarı kurulmuş, vücuduna bölük bölük,

Belini yaya çevirmiş, omuzlarına çöken yük.

Gözlerinin önü mosmor, avurtları çökük çökük

Kır bıyığını sarartmış, dert ortağı isli körük

Başında gri bir kasket, kasketin tereği sökük

Gelecekten beklentisi tükenmiş, umudu sönük.

Belli, ömründe gülmemiş, derdi kâf dağından büyük

Dudağından üç-beş kelam dökülüyor kırık, dökük

Dedi, sükûtum isyandır, yüzümden okuyun günlük

Muhannetin potasında, eritildim köpük köpük

Kanımı emip kuruttu, tenime yapışan sülük

Eşim öldü, evlat firar, bozuldu birlik bütünlük,

Elimi attığım dalın, hepsi, hepsi kökten çürük

Beynimde tortu bıraktı, ne varsa geriye dönük

Öfkeyle baktı boşluğa, suç mu acaba dürüstlük?

Diyerek yumdu ağzını; biz derin derin düşündük.

 

                                               1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         HAK  AŞKI

 

Hak aşkına yananlar, cehennemde yanar mı?

O’na aşık olanlar, başkasını anar mı ?

 

2004

 

GÜN DOĞMADAN

 

Sadece dağlara değil

Umutlara da  kar yağar

Mahzun durma be hey gönül

Gün doğmadan neler doğar

 

2001

 

 

GEÇİŞ ÇİZGİSİ

 

Dünya bir duraktır, hayat imtihan

Ölüm, sonsuzluğa açılan kapı

Konuklarla dolar, boşalır bu han

Yolcusunu bekler yeni bir yapı

 

2000

 

 

BAYRAM MESAJI

 

Ramazan rahmetiyle cümle günahlar yunsun

Adınız cennetlikler arasında okunsun

Melekler, Kevser ırmağından badeler sunsun

Ayağına çimenler, eline güller dokunsun

Bayramınız mübarek, duanız kabul olsun

 

 2005

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BÜYÜK MÜJDECİ

 

Hem yerlerde, hem göklerde övülen;

Bir insan ki, iki cihan serveri.

Kâinata büyük müjdeyle gelen;

Yüce Yaratanın, son peygamberi.

 

Âleme nur yağdı O,nun aşkına

Zift rengi geceler, ışıl ışıldı

Müşrikler kudurdu, döndü şaşkına

Ateş söndü, putlar yere yıkıldı

 

Nebiler nebisi en güzel insan

Ümmetinden olmak, en büyük şeref

Varlık âlemine çağrıldığı an

Hizmetine koştu Burak ve Refref

 

Ne olurdu o asırda doğsaydım

Havayı solumak yeterdi bana

Kutlu kapısında köle olsaydım

O’nunla yaşamak can katar cana

 

Mukaddes beldede kızgın çöllerde

Kum tanesi olsam ayak bastığı

Mübarek bedenen, uzun yollarda;

Devesi olsaydım binip, kestiği

 

Hiç endişe duymam, merhametinden

Göster cemalini aşkınla yakma

Rahmet Peygamberi, şefaatinden;

Aciz ümmetini mahrum bırakma.

 

 2000

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         DURMUYOR ZAMAN

 

Zaman, bir küheylan gider dörtnala

Elimde değil ki çekeyim dizgin

Doğduğum gün çıktım, dönülmez yola

Ne azığım hazır ne evrak düzgün

 

Beş, on, yirmi derken hayli yol aldım

Bazen hüzünlendim bazen de güldüm

Çeşitli dertlerle baş başa kaldım

Merhem kâr etmiyor, yaralar azgın

 

Yüzümde çizgiler, gözümde perde

Saçlarım durmadı durduğu yerde

Aldırmadım gençlik var iken serde

Her yıl bir yanımdan başladı bozgun

 

Dizlerim bu yükü taşımam diyor

Adımlarım geri geri gidiyor

Her geçen saniye ömürden yiyor

Heba olan ömre üzgünüm üzgün

 

Bir hayat sürmüşüm tuzsuz, bibersiz

Gaflete dalmışım, dosttan habersiz

Gayri kulaklarım sesten habersiz

Başımın üstünde dönüyor kuzgun

 

Bir güne denk değil, şu fani hayat

Kadrini bilmeden, tükendi heyhat

Yaptığım hayırdan, aşkın kabahat

İşte onun için yüreğim ezgin

 

                            2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ELBET BİR GÜN

 

Her söze aldanma, kendini tanı

Dünya baki değil, elbette fani

Azrail’e, sende verirsin canı

         İnsanlar mahşerde derilir bir gün

         Seninde hesabın görülür bir gün

 

Menfaatin için hakkı terk etme

Hak yolu bırakıp, batıla gitme

Cehennemi düşün, tek can incitme

         Mizan terazisi kurulur bir gün

         Seninde hesabın görülür bir gün

 

Vakit varken, bırak kof arzuları

Tersine akıtmak zordur suları

Ölüm, böler bir gün saf uykuları

         Bedenin, kefene sarılır bir gün

         Seninde hesabın görülür bir gün

 

Sam yeli eserse çiçekler solar

Tamahkâr gözüne topraklar dolar

Sille vurdukların peşinden güler

         Güvendiğin dallar kırılır bir gün

         Seninde hesabın görülür bir gün

 

Sanma ki, yaptığın yanına kalır

Bütün amellerin peşinden gelir

Hak sahibi, elbet hakkını alır

         Mazlumların yayı gerilir bir gün

         Seninde hesabın görülür bir gün 

 

Postallı, bu dünya sana da kalmaz

Ecel geldiğinde çare bulunmaz

Gideceğin yerde rüşvetçi olmaz

         Suçlunun cezası verilir bir gün

         Seninde hesabın görülür bir gün

 

 1981

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         MARATON

 

Doğduğum günden bu yana

Sona doğru yürüyorum

Başladım bir maratona

Sona doğru yürüyorum

 

         Deftere yazıldı adım

         Kırka merdiven dayadım

         Hiç durmadan adım adım

         Sona doğru yürüyorum

 

Bazen rahat, bazen yorgun

Bazen tatlı, bazen dargın

Varacağım yer belirgin

Sona doğru yürüyorum

 

         Bu can emanettir tende

         Ecel daima ensemde

         Gönlüm ile gitmesem de

         Sona doğru yürüyorum

 

Hakka kulluk esas gaye

Ondan gerisi hikâye

Amel, yegâne sermaye

Sona doğru yürüyorum

 

         Bir an gelir, durur nefes

         Lokma biter, kesilir ses

         Can uçar,  boşalır kafes

         Sona doğru yürüyorum

 

                            1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         GAFİL

 

Parası çok olan kefil olurmuş

Sevgisi olmayan sefil olurmuş

Gözlerini dünya hırsı bürüyen

Ölümden, hesaptan gafil olurmuş

 

2003

 

 

 

 

 

         ÖMÜR TÖRPÜSÜ

 

Bir andan tutunuz yıllara kadar

Ah! Şu zaman var ya, ömür törpüsü

Salise, saniye ve dakikalar

Su gibi akar ya, ömür törpüsü

 

Saat, gün, ay derken, çileli yıllar;

Geçtikçe ömrünü çalan biri var

Karşına çıkan tüm olumsuzluklar

Canını sıkar ya, ömür törpüsü.

 

2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        

                           

         GİDİYORSUN

 

Umulmadık bir zamanda

Birden geçip gidiyorsun

Geldin konakladın handa

Şimdi çekip gidiyorsun

 

         Dün bizimle yan yanaydın

         Bugün neden ayrı kaldın?

         Saraydan davet mi aldın?

         Hemen koşup gidiyorsun

 

Doyasıya gün görmeden

Rahat bir ömür sürmeden

Kimseye haber vermeden

Sessiz göçüp gidiyorsun

 

         Ecel yakana sarıldı

         Çarkın dişlisi kırıldı

         Hep işlerin yarım kaldı

         Döküp, saçıp gidiyorsun

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yoruldu mu kan pompası?

Yetmez doktorun çabası

Kuşandın beyaz libası

Sal’da uçup gidiyorsun

 

         Tükendi mi suyun, aşın?

         Çare yok ağrısa başın

         En sevgili arkadaşın;

         Ah, bırakıp gidiyorsun

 

Suskunsun bu ne hal desem

Durmazsın, gitme kal desem

Dönen yok, haber sal desem

Yollar aşıp gidiyorsun

 

         Hatıran kaldı geride

         Kavuşuruz ileride

         Girdin dönülmez şeride

         Uzaklaşıp gidiyorsun

 

Gidiyorsun, gidiyorsun

Sessiz veda ediyorsun.

 

         11.12.2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        

         YİĞİT SAMİ

 

Güneyden esen fırtına

Büyük yara açtı gitti

Od düştü gönül yurduna

Bedenimi biçti  gitti

 

         Ağrısı arttı serimin

         Dinmez yaşı gözlerimin

         Şu yaralı yüreğimin

         Ortasını eşti gitti

 

Kısa ömrü olmuş tamam

Salayı veriyor imam

Beni de götürür bu gam

Can, peşine düştü gitti

 

         Araba olmuş nedeni

         Döndüren var mı gideni?

         Sala uzanmış bedeni

         Buralardan geçti gitti

 

Ecel gelmiş, vermez aman

Nasıl dayansın buna can

Nefes bitmiş, dolmuş zaman

Hak davete koştu gitti

 

         Sürme çekmiş hilal kaşa

         Lüle yapmış siyah saça

         Bir gül gibi baştanbaşa

         Koçum, çiçek açtı gitti

 

Yaş onsekiz, henüz taze

Ay ışığı düşmüş yüze

Mevla’m sabır versin bize

Şerbetçimiz uçtu gitti

 

         Dönüşü olmayan gemi

         Dertten derde saldı beni

         Emmim oğlu, yiğit Sami

         Bu dünyadan göçtü gitti

 

24.08.1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         AH ŞU NEFS

 

Zarardayım, yine tutmadı hesap

Gün geçtikçe kârı, katlıyor ziyan

Uçarı nefsimdir esas handikap

Her gün aleyhime işliyor zaman

 

Aklım ile dirilemez, çatışır

Nefsim her durumda kaypak güreşir

Bazen yenişemez bazen yenişir

Birbirine hasım iki pehlivan

 

Nefsim hem vahşidir, hem de çok kurnaz

Sincap gibi çevik bir dalda durmaz

Kazancımı tüm yer, yinede doymaz

Ah şu nefsim, ah şu nefsim pek yaman

 

Kimi zaman ateşimi körükler

Kimi zaman sinirime dürtükler

Adım adım uçuruma sürükler

Bu nefsin elinden, Rabbim el-aman

 

2001

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         ALDANMA OĞUL

 

Makam, mevki elden çıkar giderde

İnsanlık ebedi ölmez be oğul

Elde ne var, ne yok, hepsi biterde

İyilik kumaşı solmaz be oğul

 

Tek kişinin olsa, dünya tapusu

Er, geç kapanacak kazanç kapısı

Harap olur şatoların yapısı

Bu dünya kimseye kalmaz be oğul

 

Mala tamah etmek var ise serde

Gözüne çekilir siyah bir perde

Cimrilik, insanı düşürür derde

Hasedin, heybesi dolmaz be oğul

 

Bencil olan, önem vermez insana

Yolunu şaşırır, düşer isyana

Gün gelir, zulmeden uğrar ziyana

Mazlumu inciten gülmez be oğul

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İster vali olsun, isterse kadı

Bozulacak bir gün ağzının tadı

Yalan dünya diye konsada adı

Nefis, umursamaz, bilmez be oğul

 

Kimse muaf değil, olmazsa deli

Her amelin, mutlak vardır bedeli

Hak sahiplerine, hakkın vermeli

Vazife ihmale gelmez be oğul

 

İnsana mahsustur şeref, hasiyet

Dostluğu yaralar, bozuksa niyet

Mevla’nın emrine eyle riayet

Mizanda haksızlık olmaz be oğul

 

Gidenlerden ibret alınmaz ise

Öbür yana azık, salınmaz ise

İnsan sağken, kadri bilinmez ise

Pişmanlık hatayı silmez be oğul

 

Gençlikte duygular sel gibi çağlar

Gönül, umudunu yükseğe bağlar

Dengine düşmeyen, ömrünce ağlar

Her güzel yerini bulmaz be oğul

 

2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         HAMAL

 

Zehiri yedirdiler bize, süzme bal diye

Sırtımıza zamları sardılar hamal diye

 

1987

 

 

         GÜLE YER YOK

 

Hıyarlar, kabaklar attı urganı

Bahçede güllere bırakmadı yer

Fakir, fukara da kısa yorganı

Ayağından çeker, sırtına örter

 

1997

 

 

         BEN İHANET ETMEM!

 

Benim adım kırmızı değil, Mehmet’tir Mehmet

Milletimi, edemem ecnebiye şikâyet

Şirin görünmek için, Ermeni dostlarına

Ülkeme, Ecdadıma asla etmem ihanet

 

                                      2006

 

 

         KALİTESİZ ADAMLAR

        

Kaliteden anlamaz, kalitesiz adamlar

Vicdanları sızlatır, vicdansızca ithamlar

Kendi bal üretemez, eşek arısı gibi;

Nerede bir bal bulsa, hemen oraya damlar.

 

2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

           DEĞİŞİR

 

Menfaat girince işin içine

Sevgiler değişir, sözler değişir

Söylenen söz, gelmez ise işine

Tavırlar değişir, yüzler değişir

 

         Hoşuna gitmezse karga der kuşa

         Gider, büyüklerin öğüdü boşa

         Olacak işleri sürer yokuşa

         İnişler değişir, düzler değişir

 

Yüz seksen derece döner tersine

Hiçbir ilaç tesir etmez hırsına

Çok iyi çalışır kendi dersine

Kartlar yenilenir, kozlar değişir

 

         Dediği olmazsa ayağın direr

         Ahde vefa bilmez, çok gönül kırar

         Saniyede birkaç havaya girer

         Bakışlar değişir, pozlar değişir

 

1994

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         SUÇ ZAMANDA MI?

 

Aman kardeş, her kişiye güvenme

Mert adam sandığın, avrat çıkıyor

Adamı iyi seç, sonra dövünme

Şu ömürde çok az fırsat çıkıyor

 

Devir mi değişti, zamanda mı suç?

Kolay seçilmiyor, altın ile tunç

Bu gidiş vallahi, billahi korkunç

Yalan, dolan, hile kat kat çıkıyor

 

Ne insanlar tanıyorsun hayatta

Pencereden bir bak, başın uzat da

Pek masum gördüğün maskeli zatta;

Bir utanmaz, mosmor surat çıkıyor

 

Muhannetin kapısına yönelme

Yiğit olmayanın peşinden gelme

Fenalık dokunsa, düşmandan bilme

Çok iyi bildiğin berbat çıkıyor

 

Bazıları var ki, nankör mü nankör!

Eğriyi, doğruyu görmez bakarkör

Kaypağı, korkağı, merdi iyi gör

Erdemli insanlar çok kıt çıkıyor

 

Benim az sözümü, sende tam anla

Saplar yine karışmasın samanla?

Devir bozuk, düzelir mi zamanla?

Bugün, dünden daha inat çıkıyor

 

1999

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BELLİ DEĞİL

 

Canavar, bürünmüş kuzu postuna

Kuzu belli değil, kurt belli değil

Kara bulut çökmüş yurdun üstüne

Şubat belli değil, Mart belli değil

 

Dolar karşısında mağlup akçemiz

Yağmalandı, açık verdi bütçemiz

Gül kurudu, diken doldu bahçemiz

Hane belli değil, yurt belli değil

 

Fırsat bulan kesesini doldurur

Ahlak törpülendi, bozuldu huzur

Hiç uğruna kardeş kardeşi vurur

Fikir belli değil, dert belli değil

 

Kurtlar yuvalanmış özün içinde

Hileler saklıdır sözün içinde

Ne yüzler gizlidir, yüzün içinde

Kalleş belli değil, mert belli değil

 

 1995

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         SÖKEMEZLER

 

Yüksek rakımlardan esen;

Rüzgârlara göğüs gerdim.

Her bahar yolumu kesen;

Haramiye çiçek verdim.

 

Nice badireden geçtim

İyiyi, kötüden seçtim

Özgürlük için ant içtim

Çelik zincirleri kırdım

 

Dostlarımla eleleyim

Bükülmez artık bileğim

Sevgi, hoşgörü silahım

Huzur, barış benim derdim

 

Yıkılmadım, yıkamazlar

Bükülmedim, bükemezler

Bu meydandan sökemezler

Bu Toprak, bu Bayrak benim

 

1997

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         DELİKANLIM

 

Haydi delikanlım, koçum, aslanım

Meşale elinde, emanet sende

Sonsuza dek yaşar, aziz vatanım

Sadakat, sağduyu, hamiyet sende

 

Saf sulardan duru, kardan arısın

Her çiçekten bal yapacak arısın

Fatih’in, Yavuz’un torunlarısın

İlim, irfan, şeref, asalet sende

 

Yüreğinde sevgi nehiri çağlar

O, asil mayanda nice cevher var

Gönül güzelliğin, zulmeti boğar

Kucaklar dolusu merhamet sende

 

Ruhumun meltemi, umut çiçeğim

Yurdumun bekçisi ve geleceğim

Yıllar boyu  özlemini çektiğim

En güzel vasıflar, fazilet sende

 

O, ulu çınardan taze sürgünsün

Bayrağına, toprağına vurgunsun

Küflenen zihinler, aşkınla yunsun

Çağı kurtaracak meziyet sende.

 

                            1997

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         FARKIMIZ

 

Bizim maksadımız üzüm yemektir

Bağcı da yaşasın, bağda yaşasın

İnsanlık namına, hizmet vermektir

İnsanlar, huzurlu çağda yaşasın

 

Meyve yediğimiz dalı kırmayız

Doğru söylemekten geri durmayız

Bize el uzatan başı yarmayız

Sol el de yaşasın, sağda yaşasın

 

Bizi başkasıyla karıştırmayın

Hayırsız işlerde yarıştırmayın

Çirkinle, kötüyle barıştırmayın

Bırakın, yüzümüz ağda yaşasın

 

Hakkaniyet ölçüsüne uyarız

Ne kötü söz söyler, nede duyarız

Birkaç helal lokma ile doyarız

Tavşanda yaşasın, dağda yaşasın

 

Karışan zihinler gayri durulsun

Dünyada iyi bir denge kurulsun

Hak kiminse sahibine verilsin

Hakkın alan balda, yağda yaşasın.

 

2004

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇAKALLARA KALDI MEYDAN

 

Baykuş öttü bağımızda

Bülbüller uzağa düştü

Canavarlar dağımızda

Kuzular tutağa düştü

 

         Kanarya bağdan kovuldu

         Gül dalına karga kondu

         Denize tuzak kuruldu

         Yunus balık ağa düştü

 

Acaba, ne oldu bize

Yabancıyız evimize

Hançerleri sinemize

Vuranlar otağa düştü

 

         Ok fırladı çıktı yaydan

         Atıldık şehirden, köyden

         Çakallara kaldı meydan

         Aslanlar yatağa düştü

 

1997

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         ÖLÜM OLSADA

 

Zulmün karşısında hakkı haykırıp;

Yazacağım, sonu ölüm olsa da.

Dinime küfreden yüze tükürüp;

Kızacağım sonu ölüm olsa da.

 

Kurtların elinde olamam koyun

Tilkiye, çakala eğemem boyun

Hainler birleşse kursa bin oyun;

Bozacağım sonu ölüm olsa da.

 

Hayatımda hiç sevmedim yalanı

Kirli kalemiyle şirret salanı

Peygambere dil uzatan yılanı;

Ezeceğim sonu ölüm olsa da.

 

2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        ÖLÜMDEN BETER

 

Rüzgâra kapılan yaprağa döndüm

Hayat yerden yere savurdu beni

Kimseye açmadım gizli derdimi

Yaktı yüreğimi kavurdu beni

 

Şifa diye sarıldığım zehirmiş

Güzellik, çirkinlik iç içe girmiş

Ölümden beteri muhannet imiş

Mihnet kazanında yoğurdu beni

 

Her gecenin şafağını bekledim

Belki beklediğim gün doğar dedim

Bahtımı sayısız yerde denedim

Umuttan hayale uçurdu beni

 

Öz değerlerimi emdi keneler

Fırsat kargaları peşimi güder

Ömrümü kemirip geçen seneler

Koşturdu peşinden çok yordu beni

 

1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YEŞİL ÖRTÜ

 

Yeşil örtüsüdür, çıplak dağların

Çamlar, kamalaklar özü ormanın

Oksijen kaynağı olur sağların

Sevilir eğrisi, düzü ormanın

 

Sevmemek olur mu, o yeşil rengi?

Ardıcın, sedirin var mı ki dengi?

Her birinin başka başka ahengi

Serviler gelinlik kızı ormanın

 

Palamudu, gürgenisi, meşesi

Çınarların çok serindir gölgesi

Dallarda barınan kuşların sesi;

Şifadır gönüle sazı ormanın

 

Sayısız hayvanı koynunda saklar

İnsanlar tertemiz havayı koklar

İçinde ses verir çaylar, ırmaklar

Vardır söyleyecek sözü ormanın

 

Dergi olur, kitap olur okunur

Tezgâh olur halı, kilim dokunur

Kıymayın ormana bize dokunur

Çekilir cilvesi, nazı ormanın

 

          1994

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DAĞLARI SEVİYORUM

 

Çıkıp şu dağların en yükseğine

Yosunlu kayaya yaslanacağım

Tutkunu olduğum kır çiçeğine;

El sürüp, koklayıp, sesleneceğim

 

Doyacağım kekliklerin sesine

Eşlik edeceğim her namesine

Kapılıp rüzgârın inlemesine

Nisan yağmuruyla ıslanacağım

 

Çimenler üstüne soframı serip

Kuzukulağını tek tek koparıp

Yufka ekmek ile sokuma sarıp

Yemlikle, mantarla besleneceğim

 

Kar kütlelerinin çözüldüğünü

Suyun billur gibi süzüldüğünü

Boy boy lalelerin dizildiğini

Gönülden seyredip uslanacağım

 

Terk edip bu şehrin gürültüsünü

Yapmacık yüzlerin görüntüsünü

Yırtıp atamazsam gam örtüsünü

İzbe köşelerde paslanacağım.

 

                            2000

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         KARANFİL

 

Kapımın önünde beklersin beni

Kırmızı karanfil, beyaz karanfil

Çok iyi tanırsın, seni seveni

Bağışla, üzersem biraz karanfil

 

Toprağını deşer, sürer, sularım

Zararlı otları çeker yolarım

Gezerim sergini, öper koklarım

Renklerine doyum olmaz karanfil

 

Benim için özel yaratmış Mevla’m

Severim, okşarım asla doyamam

Bir telini koparmaya kıyamam

Nedendir bu eda, bu naz karanfil?

 

Hasret var gizemli bakışlarında

Sevgi var mor, pembe gülüşlerinde

Sev beni diyorsun hep düşlerinde

Cezp ediyor beni, bu haz karanfil

 

Vakit akşam şimdi, bekle yarını

Emersin güneşin ışınlarını

Dinlersin kuşların şarkılarını

Güzel günler unutulmaz karanfil

 

Yeşil zülüflerin her bir telinde

Tomurcuk boy verir zarif elinde

Açılıp şafağın serinliğinde;

Üşüme, geceler ayaz karanfil

 

Yağmurlar konuşsun, rüzgârlar sussun

Sırma saçlarını melekler yusun

Yoğurtçiçeğine, güle komşusun

Beni de onlarla bir yaz karanfil

 

                            1999

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         TABİATIN HÜZNÜ

 

Toprağın yüzünde belirdi hüzün

Yemyeşil yapraklar sarardı, düştü

Gülleri soldurdu, nefesi güzün

Ve renkler silindi, küle dönüştü

 

İlkbaharda açan sümbül ve lale;

Hani, nerde çimen, çiçek dolu kır

Yazın hırçın hırçın akan şelale

Şimdi öksüz çocuk gibi hıçkırır

 

Dağları bürüdü sis perdeleri

Yuvasına indi hep karıncalar

Alıp götürüyor güzellikleri

Güneylere sökün eden turnalar

 

Raks eder yapraklar yerde delice

Bacadan dumanı çıkar ateşin

Dallara kırağı yağar her gece

Yakıcı tesiri geçti güneşin

 

Yüksek tepelerden eser karayel

Karakıştan, zemheriden haber var

Keskin bıçak gibi keser karayel

Ağaçlar saçını başını yolar

 

Pencereme çarpar kar taneleri

Derede çakallar, kurtlar uluşur

Camda serçelerin kanat sesleri;

Yankılanır, yüreğimle buluşur

 

Her yıl bu mevsimde içim burkulur

Ben mi, tabiat mı sararıp solan?

Bir yol var ki, her an önümde durur

Ben miyim, gazel mi esip, savrulan?  

 

                             1999

 

 

 

 

 

 

 

 

BENİM TOPRAĞIM

 

Cennet köşesinde Anadolu’nun;  

Yiğitlerin vatan seçtiği yersin.    

Adını aldığın “Yahya Gazi”nin;             

Şahadet şerbeti içtiği yersin.               

        

İlim sende, İrfan sende, Nur sende                

Edep sende. Erkan sende, Ar sende               

İnsanlığın en güzeli var sende    

Faziletin doruklaştığı yersin        

                           

Güzel Kayseri’min, şirin ilçesi               

Ardıcı, katranı, çamı, meşesi                         

Ormandan yükselir kuşların sesi           

Kınalı kekliğin uçtuğu yersin       

                           

Anam börek yapar, şepit pişirir            

Kendi yemez yavrusunu düşünür           

Eş, dost gelir arapaşı  içilir

Sohbetlerin boydan aştığı yersin

 

Kış gelince bürünürsün beyaza    

Gelinlik kız gibi başlarsın naza    

Mevsim adımını atınca yaza                 

Suların kükreyip, coştuğu yersin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Havalar ısınıp, bahar gelince

Rüzgâr, Toroslardan haber verince       

Yağmur yağıp yurtlar çimenlenince

Obanın yaylaya göçtüğü yersin

 

Koyunlar kaymakla doldurur tası 

Burda bir başkadır balın rehası   

Özenle dokunur “ halının “ hası   

İlmeklerin motifleştiği yersin      

 

Gökyüzünde yağmur yüklü bulutlar       

Yüreklerde filizlenir umutlar

Dağların başında geyikler otlar   

Kuzuların yarda koştuğu yersin

 

Yüzüne çekersin yeşil duvağı

Semaya kurulur ebemkuşağı

Hiçbir zaman geçmez sevmenin çağı     

Sevdanın gönüle düştüğü yersin

 

Bir inci gerdanlık Yahyalı Çayı

Ağcaşar Barajı sular ovayı 

Gurbete gidenler özler sılayı

Tatlı anıların geçtiği yersin

 

Zamantı Irmağı çağlayıp akar

Bağrından çeşitli madenler çıkar

Rengârenk çiçekler mis gibi kokar

Çiğdemin, nevruzun açtığı yersin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kuşlar harmanlanır Sultan Sazında

Özgürlüğün keyfi yaban kazında

Kırlar arasında meşe közünde

Çağşır mantarının piştiği yersin

 

Bir sabah çıkayım Aladağlara

Eğri’den, Akçaydan, Yedigöllere

Susuzdan, Aksudan, Şelalelere

Gök suların köpük saçtığı yersin

 

Çiftçiler nohudu, buğdayı eker             

Bahçesine mısır, fasulye diker

Bir sene boyunca kahrını çeker

Ekini pırnatla biçtiği yersin

 

Elma, kiraz, vişne, çilek allanır

Şeftali, kayısı, armut ballanır

Bağda üzüm salkımları sallanır

Meyvelerin dolup, taştığı yersin

 

Ey Yahyalım muhteşemsin muhteşem

Çok şükür Mevla’ya sende doğmuşum

Sen; “Benim Toprağım” huzurum, neşem

Sevginin zirveye çıktığı yersin

Yiğitlerin vatan seçtiği yersin

 

1999

                           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         ANNEM

 

Ben ağladığımda, sende ağlardın

Yaşlı gözlerimi silerdin annem

Gece yarısında beşik sallardın

Derin uykuları bölerdin annem

 

Evladım diyerek bana süt verdin

Sen ölmede ben öleyim derdin

Öper, koklar, karşılıksız severdin

Sıcak kundaklara belerdin annem

 

Hiç usanmaz, katlanırdın nazıma

Derdin, ne hal oldu benim kuzuma

Kendin yemez, verir idin ağzıma

Hem de, küçük küçük dilerdin annem

 

Ana dili denmiş, bu diller senin

Beleyen, sallayan o eller senin

Sarıp, sarmalayan o kollar senin

Kolların boynuma dolardın annem

 

Eve geç geldimse, yoluma baktın

Hemen aramaya yollara çıktın

Bizi büyüttün ya, çok çile çektin

Yıkayıp, doyurur, sulardın annem

 

Parayla ölçülmez senin değerin

Hakkını ne zaman, nasıl öderim

Ancak, sana çok teşekkür ederim

Ben gülersem, sende gülerdin annem

 

                                      1979

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BABA YÜREĞİ

 

Bir vefasız çekip kopardı benden

Kuzular gözümde tütüyor ana

Zihnimi tırmalar, ne varsa dünden

Düşünceler beni yutuyor ana

 

Boğazıma diziliyor lokmalar

Uykusuz gözüme kanlı yaş dolar

Tuz ekildi, kapanmıyor yaralar

Yüreğime bin ok batıyor ana

 

Eski güzel günler tersine döndü

Evim, barkım sessizliğe büründü

Yavruların hayalleri göründü

Yuvamda baykuşlar ötüyor ana

 

Hasret kaldım kuzuların sesine

Onları severdim ölürcesine

Çığlıkları kulağımda bak yine

Benim derdim bana yetiyor ana

 

Çileler içinde dolacak ömrüm

Her gece rüyamda kâbus görürüm

Ya onları alır, ya da ölürüm

Sıtma nöbetleri tutuyor ana

 

Neden böyle diye hayıflanırsın

Ayrılık derdine düşme yanarsın

Baba yüreğini taş mı sanırsın?

Gönlümde gam yükü yatıyor ana.

 

                    25.04.2000

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 SENİ SEVİYORUM

 

Sen ki, göklere inat, yeryüzünde bir yıldız

Gönlümün kapısından süzülerek giren kız

Sen, benim Canan’ımsın ey güzeller güzeli

Ben, seni seviyorum ister darıl, ister kız

 

Sekiz Ağustos günü doldurdun ilk yaşını

Yüreğim dayanamaz görmeyim gözyaşını

Gül de görünüversin sıra sıra inciler

Balıklar mı getirdi, ağzındaki dişini

 

Şimdi yerim küçüğüm, dede diyen dilini

Kırmızı güller tutan, o ufacık elini

Uğur böcekleriyle süslemiş annen seni

Pak alnının üstüne taramış kekilini

 

Işıl ışıl gözlerin oltu taşından kara

Kaşların hilal gibi, cemalin benzer kar’a

Mevla’m seni korusun, ömrünce gül güzelim

Annen, baban birde sen nice mutlu yıllara

 

08.08.2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HASRET MEKTUBU

 

Mektubuma bilmem nerden başlasam

Kafamda sözcükler sekiyor oğlum

Bizden, sana kucak dolusu selam;

Bu sabah postayla çıkıyor oğlum

 

Verdiğin numara meşgul çalıyor

Gelen otobüste gözüm kalıyor

Başkaları, ay dolmadan geliyor

İçime bir hüzün çöküyor oğlum

 

Sağlığın, sıhhatin nasıl, bize yaz

Sıkı giy, üşütme geceler ayaz

Üstüne afiyet gribim biraz

Öksürük döşümü söküyor oğlum

 

İyi çalış kalma bütünlemeye

Sınıf tekrar etme, öbür seneye

Sakın ha, mitili atma Niğde’ye

Yokluğun, babanı yıkıyor oğlum

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yatırabildiysen okul harcını

Şubatta öderiz kira borcunu

Taşıdın mı yatağını, hurcunu?

Annen, seni kaygı çekiyor oğlum

 

Kursağına düşmez sıcak bir yemek?

Dilerim, yok olmaz verdiğin emek

Sana, çokça harçlık gönderememek

Bizim canımızı sıkıyor oğlum

 

Sekiz evlek buğday ektik ayvana

Bu yıl para vermek yeme samana

İnşallah gelirsin, sende harmana

Dedende kırk dekar ekiyor oğlum

 

Havalar soğudu kurduk sobayı

Odun ateşiyle demledik çayı

İftar yaklaşıyor, serdik sofrayı

Gözümüz kapıya bakıyor oğlum

 

Sözlerime son verirken ciğerim

Selam eder gözlerinden öperim

Zorda olsa bu bayramı beklerim

Hasretlik belimi büküyor oğlum

 

2000

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                           

 

         ASKERE MEKTUP

 

Mektuplar yolladım posta eliyle

Çok selam gönderdim seher yeliyle

Bir nasihat edem kardeş diliyle

Ol, Yüce Allah’a kul sen her zaman

 

O karakaşların yıkık durmasın

Kirpiklerin birbirini vurmasın

Mahzun gönlün boşa hayal kurmasın

Gül yüzlü kardeşim, gül sen her zaman

 

Yiğit olan, vatan görevin yapar

Asaletli olan iyi huy kapar

Aciz olan yanlış yollara sapar

İhlâsla hak yolda kal sen her zaman

 

İnsan doğar, büyür bir günde göçer

Dostunun bağrında yaralar açar

Canı sağ olana günler tez geçer

Azimli, sabırlı ol sen her zaman

 

Postallı der, kardeş gel dinle sözüm

İnan ki, sözüme uygundur özüm

Sen gittin gideli yoldadır gözüm

Halinden bir haber sal sen her zaman.

 

1991

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                   ALBAYRAĞIM

 

Ülkemin burçlarında dalgalanan Bayrağım

Özgürlüğümün teminatı, gurur kaynağım

Dinim, namusum, necip Milletim ve toprağım;

Uğrunda şehit olup, sana sarılacağım.

 

Hilalin, inancımın simgesi, gözbebeğim

Yıldızın bağımsızlık nişanesi, çiçeğim

Göklerde nazlı nazlı süzülen kelebeğim

Al rengin, Şehidimin kanından, Albayrağım.

 

                                               1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                  Öğretmenlerime

 

         ÖĞRETMENİM 1

 

Konuştukça bal akıyor;

Dilinizde, Öğretmenim.

Yüzlerce bülbül şakıyor;

Elinizde, Öğretmenim.

 

         Tutuşturdun meşalemi

         Elime verdin kalemi

         Öğrendim cümle âlemi

         Dizinizde, Öğretmenim

 

Sen arısın, bizler çiçek

Bal yaparsın petek petek

Bizimdir mutlu gelecek

İzinizde, Öğretmenim

 

         Gül yüzünde gülücükler

         Gözlerinde sevgi parlar

         Merhamet püskürten dağ var;

         Kalbinizde, öğretmenim

 

Türlü türlü akıl verdi

Hayatıma şekil verdi

Sevmek ve sevdirmek vardı

Özünüzde, Öğretmenim

 

         Kelimeyi ve heceyi

         Hem alçağı, hem yüceyi

         Çözdük sırrı, bilmeceyi

         Sözünüzde, Öğretmenim

 

Harfler ile tanıştırdın

Kitaplarla konuşturdun

Bilgilerle buluşturdun;

Gölünüzde, Öğretmenim

 

 1991

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         ÖĞRETMENİM 2

 

Ben bir çiçek isem, bahçıvanım sen

Güzel ellerinle der öğretmenim

Bin bir çiçek açar senin elinden

Renk renk, demet demet ser öğretmenim

 

Senin eserindir bildiğim her şey

Bilgi hazinenden aldığım bu pay

Şimdi ses veriyor üflediğin ney

Yüreklerde yankın var öğretmenim

 

Sınıfa girince ışır gözlerin

Şefkatle bakarsın, güler yüzlerin

Kulağıma küpe olur sözlerin

İster imtihan et, sor öğretmenim

 

İçimi ısıtır, sıcacık sesin

Kendi çocuğundan fazla seversin

Anneden, babadan öte bir şeysin

Sensin yolumdaki nur, öğretmenim

 

Her gün senin günün, her saat her an

Bir güne sığmazsın, sen bir cansın can

Şerefle taşınır taktığın nişan

Bu dünya durdukça dur öğretmenim.

 

                            2005

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         OĞLUM YAVUZ’A

 

Oğlum, sen Müslüman Türk evladısın

Aklına başka şey getirme yavrum

Bizim önderimiz, Peygamberimiz

Rehberin izini yitirme yavrum

 

Hak yolunda yürü, batıla sapma

Her sözü, her yerde kaldırıp atma

İyilik edene, kötülük yapma

Sadık dostlarını bitirme yavrum

 

Menfaatin için söyleme yalan

Kimse yok, dünyada ebedi kalan

Onmaz başkasının malını çalan

Haramı evine götürme yavrum

 

Helalinden kazan, şükret Allah’a

Belalara sabret, düşmeden aha

Güzel ahlaklı ol, biçilmez paha

Kendini aşağı düşürme yavrum

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kötülere bakıp, etme gıybeti

İyilerle otur, dinle sohbeti

İnsanın yükselir ilmi, kıymeti

İtibarı yere yatırma yavrum

 

Cahilden ibret al, âlime imren

Susmayı bil, konuşmayı da öğren

Vefasız demesin eş, dost ve yaren

Ziyareti, sakın kaçırma yavrum

 

Kimseyi incitip, canını yakma

Elin namusuna, ırzına bakma

İyilikte bulun, başa da kakma

İşini takip et, oturma yavrum

 

Kötü kelam etme, kapa ağzını

Oruç tut, namaz kıl, yap niyazını

Terk eyleme sünnetini, farzını

Aman ha, yolunu şaşırma yavrum

 

Dostunu iyi seç, olma ki, gafil

Yavuz ol, dinine uzattırma dil

Allah’a sığın ve O’nu iyi bil

Kutlu sermayeni, batırma yavrum

 

                            1986

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         ACI SÖZ

 

Acı biber yesen geçer acısı

Acı söz yenilip, yutulmaz yavrum

Ölünceye kadar sürer sancısı

Yastık taş kesilir, yatılmaz yavrum

 

Dost zannetme her karşına çıkanı

Adamın beynine damlatır kanı

Sivri dil, ok gibi deler kalkanı

Yağlı kurşun elle tutulmaz yavrum

 

Kötü kelam kalbi parçalar geçer

Nice kötülüğün kapısın açar

Sevgi buharlaşır, sessizce uçar

Muhabbet pazarda satılmaz yavrum

 

Ne kalp kır, ne kırıl, herkesi gözet

Konuşmak dilersen, hayırlı söz et

Toplumun içinde kendini düzelt

Halis bala sirke katılmaz yavrum

 

Güzel ahlak olsun malın, ziynetin

Herkesçe dinlensin sözün, sohbetin

Önümüzde bir yol var ki çok çetin

Zamanın peşinden yetilmez yavrum

 

İnsan ne çekerse çekermiş dilden

Kişiyi düşürür gözden, gönülden

Şu gönül dediğin naziktir tülden

Kırıldı mı, kaynak atılmaz yavrum.

 

                            2003

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BAYRAMDIR BU GUN

 

Yine bir bayrama kavuştuk dostlar

Gönlümüz sevgiyle dolsun bu sabah

Bitsin dargınlıklar, barışsın küsler

Asık yüzlerimiz gülsün bu sabah

 

İnsanoğlu beşer olur hatası

Hatayı affeder adamın hası

Feyiz çeşmesinden doldurun tası

Ruhumuz gıdayı alsın bu sabah

 

Husumeti bir tarafa koyalım

Büyüğü, küçüğü sevip, sayalım

Peygamberin sünnetine uyalım

Öfkemiz geride kalsın bu sabah

 

Zorda olsa gelmeyene gidelim

Kavim değil, din gayreti güdelim

Yoksula, fakire yardım edelim

Yetimler gözyaşın silsin bu sabah

 

Şu yalan dünyada nedir kârımız

Hepimiz ölümlü,  yoktur zorumuz

Yarının büyüğü çocuklarımız

Bayram olduğunu bilsin bu sabah

 

Kolay olan işi zor etmemeli

Dünyayı kendine dar etmemeli

Gidip barışmaya ar etmemeli

Şeytanlar saçını yolsun bu sabah

 

Bu günlerin kıymetini bilelim

Anne, baba duasını alalım

Komşumuzda gülsün, bizde gülelim

Evimizde huzur olsun bu sabah

 

Bayramlar sevince boğar insanı

Eşini, dostunu, kendini tanı

İnsanın en güzel yeri vatanı

Gurbet kuşlarımız gelsin bu sabah.

 

                            2001

 

 

 

 

 

 

         GURBET

 

Ocağıma düştün diye ;

Sinsi sinsi güler gurbet.

İçerini kemirmeye ;

Beklemeden dalar gurbet.

 

Hasretlik içine çöker

Gözyaşı bendini yıkar

Od düştüğü yeri yakar

Yüreğine dolar gurbet

 

Garipten alır hıncını

Erken kocatır, gencini

Kimseler duymaz sancını

Dertten derde salar gurbet

 

Kuşları da hissiz öter

Gecesi gündüzden beter

Yatak diken gibi batar

Uykuları böler gurbet

 

Güneş bile yaslı doğar

Kasavet, sevinci boğar

Yazın, başına kar yağar

Saçlarını yolar gurbet

 

İster para içinde yüz

Bulamazsın aşina yüz

Bir derdine eklenir yüz

Ömrünü de çalar gurbet.

 

                            2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         O KADAR ŞİŞME

 

Adam oldum sandın, hemen şımardın

Kulağını çekeceğim bu sene

Daha düne kadar dağda yaşardın

Harmanını yakacağım bu sene

 

Nerede büyüdün, nerede bittin

Çok hata işledin, çok göze battın

Ölçüyü kaçırdın, aşırı gittin        

Sana kement takacağım bu sene

 

Makama güvenme, azma, kırıtma

Pişmiş kelle gibi öyle sırıtma

Kanunsuz, nizamsız hüküm yürütme

Saltanatın yıkacağım bu sene

 

Koltuğunda, hindi gibi şişersin

Milli değerlerden uzak yaşarsın

İkide bir ofsaytta düşersin

İcabına bakacağım bu sene

 

O kadar şişme ki, patlayacaksın

Çok dar karınlısın, çatlayacaksın

Selefini dokuz katlayacaksın

Pullarını dökeceğim bu sene

 

Kimsesiz yerlerde caka satarsın

Garibanın yakasını tutarsın

Tekme savurursun, çifte atarsın

Nallarını sökeceğim bu sene

 

Yoksula, garibe dönme sırtını

Çok hafifsin, biliyorum tartını

Yırtıp atacağım gurur örtünü

Ümüğüne çökeceğim bu sene

 

Başın yükseklerde, ara soğudu

Asla tutmuyorsun, büyük öğüdü

Dostların şimdiden yaksın ağıdı

Topuğuna sıkacağım bu sene

 

2003

 

 

 

 

 

 

 

                            Sedat Yürek Beye

        

         KÖSTEBEKLE SAVAŞ

 

Tuttuğum su, üç değirmen döndürür

Bütününü yuttu, yine çıkmadı

Bu köstebek ocağımı söndürür

Bağım, bahçem bitti, yine çıkmadı

 

Ne soğan bıraktı, ne de patates

Hanım, der buradan umudunu kes

Bu gidişle vallah edeceğim pes

Canıma tak etti, yine çıkmadı

 

Şimdi sarımsağa dikti gözünü

Çok uğraştım göremedim yüzünü

Bu yolda harcadım olan izini

Sabrımı tüketti, yine çıkmadı

 

Toprakları tırnağımla kazarak

Geçidine kurdum yeni bir tuzak

Geçmedi bu yoldan, o benden kazak

Başka yerden dürttü, yine çıkmadı

 

Zehirli top yaptım bir tek yutmadı

Hatır için bir tat dedim tatmadı

Birazını gel, sat dedim satmadı

Depoda çürüttü, yine çıkmadı

 

İzin sürdüm kazma ile bel ile

Dedim şunu çağırayım al ile

Sofra kurdum kaymak ile bal ile

Köşesine yattı, yine çıkmadı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dedim ortak olsak yarı yarıya

Hele birkaç adım yaklaş beriye

Edemedim elçi koydum araya

Gideni aldattı, yine çıkmadı

 

Bir hoca götürüp muska yazdırdım

Bahçelerin dört yanını gezdirdim

Üşenmedim her deliği kazdırdım

Adamı terletti, yine çıkmadı

 

Gittim Bektaşlıdan uzman getirdim

Bedelini bir bankaya yatırdım

Varlığımı sırf bu yolda bitirdim

Uzman, bomba attı, yine çıkmadı

 

Ulan kössü, kör vicdanın kuruya

Biraz hayır versen, girsem sıraya

Bari, aşçı alsan  sizin saraya

Hafifçe sırıttı, yine çıkmadı

 

Tarım müdürüne dilekçe sundum

Derdime bir derman bulacak sandım

Bir cevap verdi ki, orada dondum

Uzaktan seyretti, yine çıkmadı

 

Müdür, soğuk baktı bu şikâyete

Köstebek zararı girmez afete

Herhalde, bu dava kaldı ahrete

Dünyamı kararttı, yine çıkmadı

 

Yeraltı dünyası halden bilmiyor

Kanun tanımıyor, dilden bilmiyor

Onlar ile uğraşmaya gelmiyor

Büyük çiftçi battı, yine çıkmadı.

 

                             2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BEKİR EFENDİ

 

Şu masum kızın kadrini;

Bilmedin Bekir Efendi

Bunca senedir dersini;

Almadın Bekir Efendi

 

         Gelip, geçicidir makam

         Olmasın acı, keder, gam

         İstenen evsafta adam;

         Olmadın Bekir Efendi

 

Bir orada, bir burada

Şaşırdın kaldın arada

Sarılısın makarada;

Dolmadın Bekir Efendi

 

         Adımları saya saya

         Daima yürüdün yaya

         Hayatında doya doya;

         Gülmedin Bekir Efendi

 

Ellerin sözüne baktın

Kızı dertlere bıraktın

Hem çektirdin, hem de çektin;

Ölmedin Bekir Efendi

 

         Seni doğrultmaz mengene

         Bildiğini yapan gene

         Sekiz saati bir güne;

         Bölmedin Bekir Efendi

 

Ne desem, tutulmaz sözüm

Dargınlığa yoktur yüzüm

Bu meseleye bir çözüm;

Bulmadın Bekir Efendi

 

         1999

 

 

 

 

 

 

 

 

         KÜLHANBEYİ

 

Bir zamanlar, külhanbeyi yaşardı

Baba mirasını saçtı, savurdu

Palavrayla dolar dolar taşardı

Saman hararından boldu avurdu

 

Hayatta yok idi gamı, tasası

Dostu, arkadaşı kahve masası

İçkinin tutkunu, kumar hastası

Kuytu köşelerde çok çam devirdi

 

Yatağından akşamüstü kalkardı

Kalkar kalkmaz sigarayı yakardı

Kahvaltı yapmadan evden çıkardı

Her gün bir yörede kuzu çevirdi

 

Kahveden dönerdi gece yarısı

Evde bekler beş çocukla, karısı

Simasına sinmiş duman sarısı

Kanser ciğerini kastı, kavurdu

 

Halsiz düştü, elde malda kalmadı

Varlık varken kıymetini bilmedi

Son günlerde evine de gelmedi

Ayrılık, ölümden daha ağırdı

 

Dostum dedikleri onu terk etti

Ant içenler, sözlerinden çark etti

Gerçek dostu yokmuş, sonra fark etti

Tek başına bir köşede can verdi

 

2003

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         ÜÇ İLLET

 

İnsan hayatının üç illeti var

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

Ocaklar söndürür, sağlığı bozar

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

Genç yaşta başlanır, bir heves ile

Pişman olun, ömrün geçer yas ile

Zehiri sunarlar altın tas ile

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

Bu üç illet birbirinin kardaşı

Sırt sırta vererek yapar savaşı

İnsanın, bunlardan çok ağrır başı

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

Birisi aklını alır götürür

Birisi malını alır götürür

Birisi canını alır götürür

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sigara kansere kapı aralar

Alkol, kumar aileyi paralar

Bedene bırakır birçok yaralar

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

Hırıl hırıl öter soluk borusu

Kömürleşir akciğerin yarısı

Tek tek başlar organların ağrısı

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

İş tutamaz olur elin, ayağın

Başına yıkılır evin, ocağın

Eşinden, dostundan koparır bağın

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

Bunlar geçim vermez, yuva dağıtır

Hem oğlundan, hem kızından soğutur

Bir değirmen gibi adam öğütür

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

Alkolün ve sigaranın sonucu

Yakana yapışır uyuşturucu

İnsanı, tez elden, ederler yolcu

Bir alkol, bir kumar, birde sigara

 

                            2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         GÜZELLİĞİ GÖR

 

Ben, güzelim diye kırıtıyorsun

Gel de güzelliği bizim burda gör

Ekranlara çıkıp sırıtıyorsun

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Bizim kadınımız has güle benzer

Kalbi sevgi dolu bir göle benzer

Gönül serinleten bir yele benzer

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Yüzünü gerdirip, kaşını yolmaz

Bir boyadan çıkıp birine dalmaz

Renkleri tabidir, dört mevsim solmaz

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Kirmeni eğirir, halıyı dokur

Az, çok demez, Hakk’a eder bin şükür

Tereddüt etmeden hemen yuva kur

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Pekmezi kaynatır, bahçeyi sular

Ekmeğini yapar, ununu eler

İneğini sağar, bebeği beler

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Kocasına sadık, evini yıkmaz

Birini bırakıp, biriyle çıkmaz

Her ay bir erkeğin başını yakmaz

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Onun göz ancak eşini görür

Namusu uğruna canını verir

Yavrusunu seve seve emzirir

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

Biliyoruz sizler sosyetesiniz

Ne fireniniz ver ne vitesiniz

Bizim değerlerden çok ötesiniz

Gel de güzelliği bizim burda gör

 

 2004

 

 

 

 

 

 

         SEVGİ RÜZGÂRI

 

Gönül pencereni biraz arala

Buz dağına “Sevgi Rüzgârı” değsin

Bırak karakışı, tanış baharla

Taşların yerinde gül filizlensin

 

Yağmurla buluşsun kıraç vicdanın

Hırçınlığın geçer belki uslanın

Düşüncen değişir çevreni tanın

Hele, iç dünyana bir banar gelsin

 

Kişi, hem sevecek hem sevilecek

Eşini, dostunu iyi bilecek

Kapkara kesilen yüzün gülecek

Yeter ki, kendinle aran düzelsin

 

Gül yaprağı gibi gayet nazik ol

İncinme, incitme çok sempatik ol

Ömür çok sınırlı, durma çabuk ol

Değiştir çizgini gönlün şenlensin

 

         1997

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         BEKLEMEK

 

Beklemek ne güzeldir, ama seni beklemek

Umutla, heyecanla bir seveni beklemek

 

1998

 

 

         TUTUK

 

Apansız tutukladı gözlerindeki büyü

Dilimden düşürmedim en sevdiğin türküyü

 

1981

 

 

ÇİÇEKLER GÜLÜMSESİN

 

Ela gözlüm, ay yüzlüm, gönlümdeki perisin

Bakışını, kokunu, özledim gülüm sesin

Ilık rüzgârlar essin, karlar buzlar erisin

Yağmur yağsın, gün açsın, çiçekler gülümsesin

 

2006

 

 

         KARŞILIKSIZ SEVGİ

 

Gün vurmasa, gülün rengi solmazdı

Göz görmese, aşk yüreğe dolmazdı

Karşılıksız sevgi, kurur, yeşermez;

Leyla olmasaydı, Mecnun olmazdı.

 

2005

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         AHIM VAR

 

Ey sevdiğim başkasını seversen

Kırılsın ellerin saramayasın

Verdiğin sözlerden ayrılır isen

Kör olsun gözlerin göremeyesin

 

Şu benim sevgimi inkâr edersen

Yüzüstü bırakır ele gidersen

Gelin olup ak elbise giyersen

Dilerim murada eremeyesin

 

Postallı, derdinden düşerse aha

Aklına getirme beni bir daha

Azrail canını alsın sabaha

Mahşerde hesabı veremeyesin

 

 1979

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİR DİLBER

 

Çadırını kurmuş Toros dağına

Bir dilber oturmuş ayran özüyor

Nasıl oldu bilmem, düştüm ağına

Gözünün ucuyla beni süzüyor

 

Bir top kır çiçeği almış eline

Örgülü saçları inmiş beline

Karşı durulur mu aşkın yeline?

Gönül aşkın deryasında yüzüyor

 

Bakışları ceylanları andırır

Hiç affetmez cilvesiyle kandırır

Ağına düşeni yakar, yandırır

Beni mecnun etti, kendi geziyor

 

Postallı, bu naza dayanmaz gönül

Gül olmayan yerde, durur mu bülbül?

Gel yaklaş yanıma, yüzüme bir gül

Uzak durma, yaralarım azıyor

 

1980

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

             NEYLEYİM

 

Vefasız bir yâre gönül bağladım

Çaresiz dertlere kaldım, neyleyim

Kuru derelerde aktım, çağladım

Başımı taşlara çaldım, neyleyim.

 

Aklıma gelmeyen, başıma geldi

Uzun kirpikleri bağrımı deldi

Kalbimin içine dal, budak saldı

Bu derdi elimle buldum, neyleyim

 

Yürekten sevmiştim köylü kızını

Yalancıymış, tez unuttu sözünü

Çok aradım, bulamadım izini

Gayri, aramaktan yıldım, neyleyim

 

Geleceğim dedi, gitti, gelmedi

Peşinden koşacak halim kalmadı

Vazgeçeyim dedim, yine olmadı

Dört bir yana tellal saldım, neyleyim

 

Söylenen sözlere kulak asmadım

Biran olsun umudumu kesmedim

Çok çile çektirdi, yine küsmedim

Hatayı kendimden bildim, neyleyim

 

Köyün meydanına düğün kuruldu

Aşk avcısı, av yolunda vuruldu

Gönül yorulmadı, beden yoruldu

Güz gülleri gibi soldum, neyleyim

 

2007

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         GÖNÜL YARASI

 

Yorgun bedenimde bin bıçak saplı

Çektiğim acıyı bir görebilsen

Göğüs kafesimin içinde saklı;

Azgın yaraları bir sarabilsen

 

Gururu, kibiri yerlere serdim

Bu aşkın uğruna ömrümü verdim

Açtığın dertlerle komaya girdim

Şifalı elini bir sürebilsen

 

Gönül yarasına el katamaz tıp

Mecnunun derdine benzer tıpatıp

Şu kuru inadı bir yana atıp;

Verdiğin sözlerde bir durabilsen

 

İçimde burukluk, gözlerimde yaş

Yenilgiyle bitti, verdiğim savaş

Gözlerimin feri sönmeden ulaş

Kırgın hatırımı bir sorabilsen

 

Hatıram dediğin, aşkın kurşunu;

Sinemde duruyor, gel çıkar şunu

Haydi, uçuruver müjde kuşunu

Gönül köprüsünü bir kurabilsen

          

2001

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AŞKIN FORMÜLÜ YOKMU

 

Dertler, taht kurdu içime

Eriyorum lime lime

Sevgilimin kastı kime

         Bilmem niçin yas tutuyor

         Hücrelerim pas tutuyor

 

Dönmüyor aşkın düveni

Ne gazı var, ne fireni

Kaygısı kocattı beni

         Öfke, sabrı kemiriyor

         Zaman, ömrü kemiriyor

 

Bu derdi tabip ne bilir

Hep ilaçlar beyhudedir

Derdin şifası sendededir

         Bugünde güneş batıyor

         Yüreğime şiş batıyor

 

İn-cin top oynar odamda

Yoldaşım kırk mumluk lamba

Yastığım sarı muşamba

         Yine uykular firarda

         Bittim, korkular firarda

 

Aşkın varsa bir formülü

Hangi köşede gömülü

Deremem dikenden, gülü

         İşe hile karışıyor

         Diken, güle karışıyor

 

2000

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

    TUTUŞACAK BULUTLAR

 

Bir ah çeksem tutuşacak bulutlar

Onun için ah çekemem, yanarım

Bulutlar yanarsa kavrulur otlar

Her birine su dökemem, yanarım

 

Umut dağlarını bürüdü boran

Hayırlı bir dost yok halimi soran

Ayrılık çemberi, çevremi saran

Hudutları ben yıkamam, yanarım

 

Merhem kâr etmiyor gönül ağrıma

Gül sanmıştım, diken doldu bağrıma

Sebepsiz gidişin, gitti ağrıma

Bu buhrandan sağ çıkamam, yanarım

 

Fırtınalar kasvetimi dağıtmaz

Yağan karlar yüreğimi soğutmaz

Mutluluk, benimle bir gece yatmaz

Yürekleri ben yakamam, yanarım.

 

 2007

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   UNUTMAK NE MÜMKÜN!

 

Sevdiğin, elinden uçar giderse

Akar gözyaşların kurutamazsın

Yaşın elli değil, doksana erse

Unutmak ne mümkün, unutamazsın

 

Güz gülleri gibi solar gidersin

Acıyla, çileyle dolar gidersin

Aklına düştükçe dalar gidersin

Hayatını normal yürütemezsin

 

Sanma ki bu duygu, bir gün son bulur

Sen nereye gitsen, birlikte gelir

Yediğin lokmalar birer taş olur

Midene oturur, eritemezsin

 

Adını ağzına almasan bile

Gönül deryasından vurur sahile

Mazide geçenler, gelir hep dile

Var olan gerçeği çürütemezsin

 

2007

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         UNUTAMADIM

 

Aradan haftalar, aylar geçse de

Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü

Yerinde, yeni bir çiçek açsa da

Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü

 

Elimi attığım her noktada sen

Bakıp, kokladığım her saksıda sen

Zihnimde izin var hep desen desen

Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü

 

Yola çıksam, yollarımı kesersin

Nere gitsem hep izime basarsın

Yüreğimde deli deli esersin

Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü

 

Gönül bağımızı kopardığın gün

Kurusun dedikçe, veriyor sürgün

Unutmak istedim ama ne mümkün

Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü

 

2004

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         DOKTOR

 

Senin, vereceğin bütün ilaçlar

Derdimi azdırır, yorulma doktor

Ruhumu sıkıyor zalim kıskaçlar

Çare sende değil, darılma doktor

 

         Tıp ilminde bu illete çözüm yok

         Engin bilginize asla sözüm yok

         Dünya matahında, benim gözüm yok

         Sözümden alınıp, kırılma doktor

 

Erozyon götürdü umut dağını

Sam seli, mahvetti gönül bağını

Yar derdi, eritti yürek yağını

Kaleme, kâğıda sarılma doktor

 

                             2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SENDE BİR HAL VAR

 

Nedir başındaki bu karakışlar?

Benzin uçuk, kirpiklerinde nem var

Sebepsiz değildir kırgın bakışlar

Sesin titrek, mah yüzünde elem var

 

Karalara bürünüşün aslı ne?

Başın öne eğip bakma zemine

Söylenip durursun kendi kendine

Sözlerinde ızdırap var, gizem var

 

Kapama cihana sırça sarayı

Yudumlama demli, şekersiz çayı

Derdini açmazsan olursun zayi

Yüreğinde çok şiddetli deprem var

 

Hilal kaşlarını germe yay gibi

Savrulur gidersin deli tay gibi

Aydınlat gönlünü dolunay gibi

Duruşunda salkım salkım sitem var

 

Hayat bazen tatlı, bazense acı

Dertlere devadır, zaman ilacı

Başında bulunsun hoşgörü tacı

İstikbalde yaşanacak çok dem var.

 

         1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         G Ö N Ü L

 

Gönlümü, Gönül’e verdim

Gönül, Gönül’süz durmuyor

Göz göz oldu gönül derdim

Gönül derdimi sormuyor

 

         Gelmiyorsan bari ara

         Beni avladın uçara

         Görüntün yansır duvara

         Gözüme uyku girmiyor

 

Uçup gitme daldan dala

Sakın sapma yanlış yola

Gönül kapını arala

Sana akıl, sır ermiyor

 

         Geçti aylar, doldu sene

         Ömür bitmeden gelsene

         Derdime çare olsana

         Gönül yaramı sarmıyor

 

Gök yazma sarmış saçını

Kaşlar kalem, gözler çini

Kalbime vurdu perçini

Gözüm kimseyi görmüyor

 

         1999

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖLDÜRÜR BENİ

 

Yeni açmış bir gülün

Kokusu bürür beni

Dalga dalga kâkülün

Bir teli sürür beni

 

         Başında kırmızı çar

         Cemali ziya saçar

         Gülüşü gönül açar

         Güler güldürür beni

 

Elinde reyhan dalı

Kokusu etti deli

Eser bir sevda yeli

Alır götürür beni

 

         Bir tanedir gülşende

         Ahtım kaldı gül sende

         Neyleyim gönül sende

         Derdin öldürür beni

 

1981

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KANDIRIR BENİ

 

Muzip ve emsalsiz bir sevdiğim var

Bin türlü naz eder, kandırır beni

Kasvetli gönlüme getirir bahar

Kışları, yaz eder, kandırır beni

 

İçim alev alır yanar, tutuşur

En kızgın anımda gelir, yetişir

Bir gülüşle, sinirlerim yatışır

Kaş eder, göz eder, kandırır beni

 

Sözlerinde, bazen hayır görürüm

Bazen, beni rehin alır gururum

Bu yüzden kendine soğuk dururum

Buzları, köz eder, kandırır beni

 

Ummadığım anda yanıma gelir

Gönül sofrasından payını alır

Yürek fethetmenin yolunu bilir

Tatlı bir söz eder, kandırır beni

 

 2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

VEDASIZ AYRILIK

 

Veda etmeden mi, gidecektin sen?

Esas, beni yıkan, bu oldu Senem

Ayrılık rüzgârı başımda esen

Bu bana, ölümden zor geldi Senem

 

Aklını kim çeldi, kimlere kandın

Yalancı dostlara nasıl aldandın

Yaktığın ateşte, kendinde yandın

Biz yanıp dururken, el güldü Senem

 

Dönüşü olmayan bir yolu seçtin

Gittin, düşmanların safına geçtin

Dermanı bulunmaz, bir yara açtın

Bu derde düşenden kim kaldı Senem

 

Kökünden kurudu, yeşeren düşler

Cevapsız sorular beynimi dişler

Açık bir yaram var, devamlı işler

Göksümü, paslı bir biz deldi Senem

 

Bana, dar geliyor gayrı bu diyar

Sinsi düşmanlarım olsun bahtiyar

Sana, üzülecek bir haberim var

Aşkımız dediğin gül soldu Senem

 

 2007

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BENİ BENDEN ALAN YAR

 

Saf aşkını yüreğime aşlayıp

Sezdirmeden can evime dalan yar

Duyguları gergef fergef işleyip

Bir hamlede beni benden alan yar

 

Gönlüm salkım saçak, özgür bir kuştu

Başıboş gezerken yarla buluştu

Alev aldı birdenbire tutuştu

İçerime ateşleri salan yar

 

Bir ipek böceği kozayı ördü

Sevgiyle donandı şu gönül yurdu

Doyumsuz duygular ruhumu sardı

Düşlerimi satır satır çalan yar

 

Sürükleyip götürüyor dizlerim

Gölgene düşüyor ayak izlerim

Ben, sırrını benden bile gizlerim

Haset eller eylemesin talan, yar

 

Gönül aynasına yansıdı resmin

Bellek ağacına kazındı ismin

Güzeller içinde bulunmaz mislin

Aşkımızı kirletmesin yalan, yar

 

2006

 

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi37
Bugün Toplam145
Toplam Ziyaret98616
Hava Durumu
Saat
Takvim