CAN ÇİÇEĞİM
ŞİİR
MEHMET POSTALLI
Kapak Resmi : Mehmet Postallı
Şair İrtibat : Yenice Mah.Gül Sk.N0:29 Yahyalı / Kayseri
Ev Tel : 0352 611 2655
Cep Tel : 0537 209 3259
MSN : m.postalli59@hotmail.com
TAKDİM
Kardelen çiçeğinin buzullar altındaki mücadelesinden sonra, karların üzerinde çiçekler açtığını, başarıya ulaştığını bilmeyeniniz yoktur sanırım. Bütün olumsuz şartlara rağmen başarıya ulaşmak isteyenler, kardelen çiçeğinin zorlu serüveninden ibret alırlar.
Benzer zorluklara katlanarak kardelen gibi, kışta baharı yaşatan, yaşayan insanlar arasında şairimizi de sayabiliriz. Karçiçeği mahlasıyla şiirlerini bize sunan şairimizin hayatı edebi yönde hep olumsuzluklar içinde geçer. İlkokuldan sonra geçim şartları içinde boğuşurken, ortaokul, lise ve yüksekokulu hep dışardan sınavlarla tamamlayan ender insanlardan biridir. Yani gerçek bir kardelendir, Mehmet Postallı.
“Toprağa Bir Can Düştü” isimli kitabıyla şiir dünyasına cemre gibi düşen şairimizin, elinizdeki kitap 2. eseridir.
Gönüllere taht kuran bir halk şairi gibi, toplumun dertleriyle yakından ilgilendiğini görmekteyiz.
Eren kimdir? Sorusuna “ halkın derdini yüklenendir “ diye cevap verilmiş. Şairimiz de halkın derlerini dert edinen, onları dile getiren bir derviştir âdeta.
Toplumun doğruluk gibi büyük bir erdemden uzaklaştığını;
Öfkeyle baktı boşluğa,
Suç mu acaba dürüstlük ?
Diyerek yumdu ağzını
Biz derin derin düşündük
Mısralarıyla dile getirmiştir.
Şiirlerinin önemli bir bölümünü, insanlığın hasret kaldığı sevgi temalarına ayırmıştır.
Sarsın çevremizi sevgi çemberi
Bütün insanlığı kuşatsın artık
Dostluğa hasretim ezelden beri
İnsanlar sevgiyi yaşatsın artık
Aile, vatan, mazlumların âhı, töremizden gelen ağıt, Allah sevgisi gibi ortak emanetimiz olan çevre konusunda duyarlı davranmamızı,
Dergi olur, kitap olur okunur
Tezgâh olur halı, kilim dokunur
Kıymayın ormana bize dokunur
Çekilir cilvesi, nazı ormanın
birlik, beraberlik üzerine,
Meyve yediğimiz dalı kırmayız
Doğru söylemekten geri durmayız
Bize el uzatan başı yarmayız
Sol elde yaşasın, sağda yaşasın
gibi mısralarla taçlandırmıştır.
Daha nice güzel eserlere, yüreğine sağlık, tebrikler Karçiçeği.
24.03.2007 Mezitli
Ömer ERDOĞDU
Eğitimci Yazar
ANNECİĞİM
Günlerim geçiyor senden uzakta
Kapadı yolları kar, anneciğim
Gurbet ellerinde kaldım tuzakta
Beni turnalardan sor anneciğim
Evimizin önü bir sıra kavak
Yüzünde çizgiler, saçlarında ak
Beni, yakıp bitirecek bu firak
Hasretin içimde kor anneciğim
Senin gül yüzüne olmuşum hasret
Var mı ayrılıktan başka büyük dert?
Kuş tüyünde yatsam olur taştan sert
Sensiz dünya bana dar anneciğim
Değişmem dünyaya bir annemsin sen
Hakkını ödemez canımı versem
Tek isteğim, hakkın helal edersen
Eşsiz merhametin var anneciğim
1986
GÖNÜL ÇİÇEĞİM
Kadir bilmezlerin eline düşme
Acımadan yolar, gönül çiçeğim
Halden bilmezlere sırrını açma
Dertten derde salar, gönül çiçeğim
Gül bağının merkezine kurulur
Acı söz duyarsa hemen kırılır
Karakış ayında tomurcuk olur
Açılmadan solar, gönül çiçeğim
Sel suları gibi bulanık akma
İyilerle dost ol, kötüye bakma
Vefasızlar için, kendini yakma
Seni kimler sular, gönül çiçeğim
Güzellik, doğruluk görürse kimde
Kelebekler gibi uçuşur çimde
Sonsuz bir muhabbet başlar içimde
Kalpten kalbe dolar, gönül çiçeğim
1997
SEVGİ ÇEMBERİ
Sarsın çevremizi sevgi çemberi
Bütün insanlığı kuşatsın artık
Dostluğa hasretim ezelden beri
İnsanlar sevgiyi yaşatsın artık
Aksın gönüllerde sevgi ırmağı
Kalplerde büyüsün dostluk yumağı
Atın ellerdeki taşı, çomağı
Herkes birbirine gül atsın artık
Sevgi çiçekleri açsın, yükselsin
Dünyamıza barış ve huzur gelsin
El ele verelim âlem düzelsin
Fertler birbirini gözetsin artık
Yaratanı bilmek, en büyük sanat
Kulları sevelim, şeytana inat
Balığa su gerek, kuşlara kanat
İnsanlık, sevgiyi bir tatsın artık.
1994
KANARYA
Her yanı tel örgülü dar kafese mahkûmsun.
Dağlar çeksin yasını, gonca güller kurusun.
Şirin dilin olmasa, koymazlardı kafese.
Derdime dert katsa da, tutkunum yanık sese.
Bilmem, hangi çiçekten alıyorsun ilhamı.
Durma, şakı kanaryam, bırak kederi, gamı.
İkimizde dertliyiz, beraber dertleşelim
Küllenmiş yaraların, üzerini deşelim
Özlemi var içinde, hür olduğun günlerin.
Dalında şakıdığın, o rengârenk güllerin.
Hasretlik alev alev dağlıyor her yanını
Seni kafese koyan duyar mı isyanını?
Yurdunu, ocağını özlüyorsun kanarya
Sevgilinin yolunu gözlüyorsun kanarya
Sen, güllere vurgunsun, ben güllerin şahına
Hadi söyle kanaryam, kim girdi günahına
1995
KINALI KEKLİK
Koyun otlatırken bir keklik gördüm
Çırpınıp duruyor kınalı keklik
Halini görünce yandı yüreğim
Seni vuran avcı nereli, keklik
Kırılmış kanadı süzemez olmuş
Mavi gökyüzünde yüzemez olmuş
Çiçekli kırlarda gezemez olmuş
Vurulmuş dağların merali keklik
Ne sitem edersin ey bahtı kara
Seni vuran kimse yanmaz mı nara?
Yüce mahkemede hakkını ara
Bozulmuş, dünyanın kuralı, keklik
Ne de belalıymış sürmeli başın
Dilin susmuş, hani kıvrak sekişin
Kuraklarda seni arıyor eşin
Son bir sözün yok mu yaralı keklik?
1979
BAYRAM DUASI
Gelin hep beraber dua edelim
Şu bayram gününde Yüce Allah’a
Eşi, dostu ziyarete gidelim
Belki çıkamayız yarın sabaha
Hayırlar getirsin bu bayram bize
Rabbim kavuştursun sevdiğimize
Tövbeler edelim ettiğimize
Ak yüzle çıkalım ulu dergâha
Dünyada kuralım öyle bir düzen
Ne ezenler olsun, nede ezilen
Kalmasın bir tane el açıp gezen
Biz yardım edelim bütün ervaha
Dertlilerin, bölüşelim derdini
Büyük, küçük deme göster sevgini
Kalpten çıkaralım nefreti, kini
Küskünlük olmasın gayrı bir daha
1993
SENSİZ YAŞANIR MI?
Gül yüzlüme, bir hal oldu, kan kusar
Tabipler, derdine diyorlar kanser
İlaçlar tesirsiz, doktorlar susar
Bu illet merhemle sarılır mı hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
Ne menem dert imiş çaresi ölüm
Ördüğün kazaklar duruyor gülüm
Sen gittin gideli tutuktur dilim
Kuyruklu yıldızım görünür mü hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
Artık bu mekânlar batıyor bana
Her anı, bin acı katıyor bana
Bıraktığın sevgi yetiyor bana
Seni seven, sana darılır mı hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
Kadirşinaslıkta eşlerin hası
Gönlümün sultanı, evimin süsü
Bozuldu hanemin tadı, büyüsü
Yerini tutacak bulunur mu hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
Biran gülümsedin, gözüme baktın
Ayrılık vaktiymiş, derdinle yaktın
Şu hayat yolunda, yalnız bıraktın
Seninle yürüyen yorulur mu hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
Bütün evlatların mum gibi yanar
Seni tanıyanlar hayırla anar
Böyle imtihanla Hakk bizi sınar
Yaratana hesap sorulur mu hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
Çok görmen komşular acımız büyük
Yıkıldı başıma, dağlar kadar yük
Mevla’nın hükmüne boynumuz bükük
Kaderin sırrına varılır mı hiç?
Sensiz yaşanır mı, durulur mu hiç?
2001
Canım Anama
AH ANAM
Anîden ayrıldın sessiz, sedasız
Gözlerimin yaşı dinmiyor anam.
Bu nasıl bir gidiş hem de vedasız
İçimin yangını sönmüyor anam.
Telefonla geldi karalı haber
Dünya yalan imiş, ölüm muteber
Kırk altı yıl hayat sürdük beraber
Sensiz hiç içime sinmiyor anam.
Tarih, on üç Ocak yıl iki bin beş
Bu gün sensiz doğdu ufuktan güneş
Sızıyor babamın gözlerinden yaş
Adından başka şey anmıyor anam
Atmış üç yıl sefil bir hayat sürdün
Günden güne arttı, büyüdü derdin
Ana şefkatiyle kol, kanat gerdin
Boğazımdan lokma inmiyor anam
Derdin çoktu, kapandı mı dertlerin?
Kondun, göçtün ıssız kaldı yurtların
Bir cevher yitirdim yaram çok derin
Yerine hiç kimse konmuyor anam
Mevla’ ya şükretmek bütün gayretim
Hep kendi kendime sabır diledim
Ben de varacağım hazır biletim
Sırası gelmeyen binmiyor anam
Zor şartlarda sekiz çocuk büyüttün
Sen yemedin, hep bizlere yedirttin
Üç şerbetçi salıp, peşinden gittin
Gidenler geriye dönmüyor anam
Bilmem nasıl geçer, sensiz bu bayram
Yeniden açılır, göz verir yaram
Artık, gecelerle bozuktur aram
Gözlerim uykuya kanmıyor anam
Yanlış olmaz Yaratan’ ın yazgısı
Ne söylense değişmiyor çizgisi
Kul gözüyle okunmuyor dizgisi
Kadere hiçbir şey denmiyor anam
Rabbim, ibadetin birse, bin saysın
Ayağın altına, Cenneti yaysın
Cennet köşklerine hesapsız koysun
Analar, İnşallah Yanmıyor Anam.
13.01.2005
Sevgili Babama
B A B A
İlkbaharda, Tahrana’ ya göçerdin;
Yazın, Yedigöze konardın baba.
Koyunu sağdırır, kuzu seçerdin;
Lokmanı, kaymağa banardın baba.
En iyi olmalı koyunun, koçun
Bu yolda ağardı sakalın, saçın
Yaylaya yakacak getirmek için
Erkenden, Aksu’ya inerdin baba
Katırın sırtına tohum sarardın
Boyunduruk yapar, saban kurardın
Eke öküzlerle tarla sürerdin
Bazende, tosunu denerdin baba
Sırtına yüklenir, taşırdın sapı
Omzunu kerterdi şeleğin ipi
Başına giyerdin lacivert kepi
Sıcakta düvene binerdin baba
Ekini biçerdin, yığın yapardın
Çubukları budar, bağı teperdin
Koskoca bir dağdın, bize siperdin
Yerin doldurulmaz çınardın baba
Bir ömür koşturdun geçim derdine
Bıkmadan giderdin koyun ardına
Aldırmazdın çakalına, kurduna
Evinin üstüne dönerdin baba
Çok küçük yaşlarda hafızı kelam,
Olarak anıldın, şahittir âlem.
Cennetine yazsın İlahi Kalem
Evladına, içten yanardın baba
Ayakların kesik, takat yok dizde
Çektiğin çilenin izi var yüzde
Sohbet esnasında, ettiğin sözde
Dedemi, hayırla anardın baba
Dizlerini, maden kamyonu biçti
Dertli anam, ecel şerbeti içti
Ak saçlı başından çok işler geçti
Mevla’ya, şükürler sunardın baba
2007
GÖZÜN AYDIN
Yüreğimden, canbağımı kopardın
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
Ne yaptın da canı, candan ayırdın
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
Bundan sonra, açık gitmez gözlerin
Çok morfinden tesirliymiş sözlerin
Hiç hakkı, hukuku yokmuş bizlerin
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
En acı biberi ağzıma sürdün
Doktora yaptırdın, büyük ders verdin
Türlü oyunlarla, ipe un serdin
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
Kanaryamı efsunladın, susturdun
Umudumu kar suyuna bastırdın
Yıktın beni, bu dünyaya küstürdün
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
İki gülü vardı, bizim bahçenin
Değeri olmazdı malın, akçenin
Kırdın kanadını, sessiz serçenin
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
Bir daha yürümem, gittiğin yoldan
Şüphelenir oldum artık her kuldan
Çok hoştu, tatlıydı kaymaktan, baldan
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
Sevgi, saygı vardı her şeyden öte
Toplattın bohçayı yüklettin ata
Gayrı, bizim ocak yanmaz ki, tüte
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
Bulut olmayınca, kar, dolu yağmaz
Rüzgâr esmeyince dalları eğmez
Senin yaptıkların, dostluğa sığmaz
Gözün aydın dostum, dediğin oldu
2005
KÜÇÜK CANAN’IMA
Hiçbir yerde yoktur eşin, emsalin
Aydan aydın, mahzun yüzlü Canan’ım
Dişlerin sedeftir, kaymaktır dilin
Gül dudaklı, şirin sözlü Canan’ım
Yanağına konmuş minnacık bir ben
Canımsın, kanımsın, nefesimsin sen
Karşılıksız seviyorum seni, ben
En gözde çiçekten nazlı Canan’ım
Saçlarında durur bir çift kelebek
Bilmem peri misin yahut bir melek?
Delilik olurdu seni sevmemek
Mis kokulu, reyhan özlü Canan’ım
Kudret mührü gözlerinin karası
Bir buselik kaşlarının arası
Bana düşer güzelliğin kirası
Hilal kaşlı, zeytin gözlü Canan’ım
Doğum günün kutlu olsun bebeğim
Tomurcuk çiçeğim, balım, peteğim
Senin sevgin ile atar yüreğim
Aşkın bu gönülde gizli Canan’ım
08.08.2005
Biricik Kızım Fatma Betül’e
CİĞERPAREM CAN ÇİÇEĞİM
Geliyor gelin alıcı
Kapıya ulaştı ucu
Ayrılık olsa da acı;
Hiç üzülme can çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Kelimeler düğüm düğüm
Kızım, sanma ki üzgünüm
Bugün, benim mutlu günüm
Düğün var nazlı çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Benim biricik kızımsın
Kınalı küçük kuzumsun
Hem yüreğim, hem özümsün
Yuvadan uçan çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Taze karlardan durusun
Telli duvaklı kumrusun
Rabbim nazardan korusun
Güzelim, nazlı çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Şu hayat çok enteresan
Şaşırıp kalıyor insan
Kalbime kulak dayasan
Betül’ der, ey çan çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Gözlerim, seni süzüyor
Başım göklerde yüzüyor
Kirpiğimden yaş sızıyor
Sevinçten nazlı çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Bahtın açık olsun kızım
Budur Mevla’dan niyazım
Kaşın eğme, tutmaz özüm
İnciler saçan çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Ağbin kuşağın bağlasın
Annen sarılıp ağlasın
Evinde sevgi çağlasın
Ömrünce, nazlı çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
Ne acı gör, nede çile
Git bir tanem güle güle
Benziyorsun beyaz güle
Misk kokan nazlı çiçeğim
Ciğerparem gözbebeğim
Huzur dolsun yeni yuvan
Günler geçti yağlı, yavan
Canından çok sever baban;
Bağrımda açan çiçeğim
Ciğerparem, gözbebeğim
23.07.2000
BOSNALI ÇOCUK
Minik yüreğine yüklenen acın;
Senden beter, beni yakıyor çocuk
Annen, baban şehit kamptadır bacın
Avrupa pislikten kokuyor çocuk
Ürkek ceylanısın boş sokakların
Korkudan ağarmış al yanakların
Ağlamaktan şişmiş göz kapakların
Gözlerinden inci akıyor çocuk
Akşam olup baban eve gelince
Öper, koklar boğulurdun sevince
Yanağında gül açardı gülünce
Şimdi solgun solgun bakıyor çocuk
Çelik çomak oynar kumda koşardın
Küçük kuzuları sever okşardın
Kendi toprağında özgür yaşardın
Feryadın gökleri yıkıyor çocuk
Bu yükü taşımaz körpe bedenin
Gel, ortak olayım derdine senin
Duydum, öç almaya etmişsin yemin
Sırp itine, meydan okuyor çocuk.
1994
AH KOSOVA
Kosova, ah Kosova şanlı ecdadın yurdu
Sırplar seni orada, beni burada vurdu
İnsanlar kan ağlıyor, Kosova can pazarı
Yok, mu bir durduracak uluyan çakalları
Dün Kıbrıs’la, Karabağ, Bosna Hersek ve Kırım
Bugün de Kosova da yapılıyor soykırım
Avrupa da, Sırp zulmü Rusların desteğinde
Uçurtma uçuruyor NATO da gökyüzünde
Birçoğu katledilmiş, sağ kalan da perişan
Allah rızası için yok mu imdada koşan
Ey ümmeti Muhammet hani neredesiniz
Öldük mü, öldünüz mü hiç çıkmıyor sesiniz
Ekranda gördüklerim kanımı donduruyor
Gözü dönmüş caniler, ocaklar söndürüyor
Binlerce, onbinlerce insan yollara düşmüş
O güzelim şehirler cehenneme dönüşmüş
Onlar çok iyi bilir Yıldırım’ı, Murat’ı
Kalmasın istiyorlar tek bir Müslüman adı
Vagon vagon doldurup kovuyorlar dışarı
Yanaklara iz yapmış süzülen gözyaşları
Köyler çığlık çığlığa, şehir yanıyor şehir
Hüzün trenlerinde su zehir, ekmek zehir
Bir kadın ağlıyordu tek somuna sarılmış
Geçer mi boğazından, can evinden vurulmuş
Namusu çiğnenirken pak, masum kadınların
Kılları kıpırdar mı kararmış vicdanların?
Ceylanlar can veriyor, dişlerinde kurtların
Suçu, Müslüman olmak küçücük çocukların
Doğduğu, büyüdüğü toprağından sökülmüş
O tomurcuk güllerin boyunları bükülmüş
Baba şehit, anne dul, bacısı kirletilmiş
Büyük kardeş cephede ve çocuk taş kesilmiş
Ben, bir insan olarak, nasıl sessiz kalırım
Bu vahşeti gördükçe, yaşayamam, ölürüm
Kosova, ah Kosova şanlı ecdadın yurdu
Sırplar seni orada, beni burada vurdu
1999
BİR DÜNYA ÖZLÜYORUM
Bir dünya özlüyorum, kirlerinden arınmış
Bir dünya özlüyorum, nedametle yıkanmış
Umut çiçeklerinin, solmadığı bir dünya
Ezenin, ezilenin olmadığı bir dünya
İnsanların aç, açık yatmadığı bir dünya
Mazlumların acıyı tatmadığı bir dünya
Yemyeşil, pırıl pırıl ilk günkü kadar temiz;
Bir mekânda özgürce yaşamaktır gayemiz
Bir dünya özlüyorum, güzelliklerle dolu
Her şeyin ve her şeyin sevgiden geçsin yolu
En güzel kelimeler dökülsün dudaklardan
Daima eksilmesin tebessüm yanaklardan
Herkes dostça yaşasın kırmadan, kırılmadan
Şu üç günlük dünyada ayrılıklar olmadan
Her insan göstermeli, karşı inanca saygı
Toplumlar, gelecekten asla duymasın kaygı
Neden, niçin öldürsün, dövsün kardeş kardeşi?
Analar ağlamasın, dinsin kan ve gözyaşı
Çocukların gözleri, gözyaşıyla dolmasın
Acı, hüzün olmasın, gonca güller solmasın
Huzur, barış içinde, kardeşçe yaşayalım
Hak, adalet, eşitlik yollarında koşalım
Ne haksızlık yapalım, ne hakkımız alınsın
Avukatlar, hâkimler, mahkemeler boş kalsın
Yaprak yaprak gül gibi açılsın yüreğimiz
Ben, seni seviyorum diyebilsin hepimiz
Derelerin, çayların billur gibi aktığı
Fertlerin birbirine hoşgörüyle baktığı
Yamaçların ormanla süslendiği dünyada
İnsanların sevgiyle beslendiği dünyada
Severek yaşamanın hayali bile güzel
Maziden, istikbale uzansa uğurlu el
Asırlık çınar gibi büyüsünde sevgimiz
Gelecek nesillere bırakalım iyi iz.
1998
BİR ADAM
Elini alnına koymuş, oturuyor boynu bükük,
Taşın üstünde görünen, adam değil sanki kütük.
Matem pazarı kurulmuş, vücuduna bölük bölük,
Belini yaya çevirmiş, omuzlarına çöken yük.
Gözlerinin önü mosmor, avurtları çökük çökük
Kır bıyığını sarartmış, dert ortağı isli körük
Başında gri bir kasket, kasketin tereği sökük
Gelecekten beklentisi tükenmiş, umudu sönük.
Belli, ömründe gülmemiş, derdi kâf dağından büyük
Dudağından üç-beş kelam dökülüyor kırık, dökük
Dedi, sükûtum isyandır, yüzümden okuyun günlük
Muhannetin potasında, eritildim köpük köpük
Kanımı emip kuruttu, tenime yapışan sülük
Eşim öldü, evlat firar, bozuldu birlik bütünlük,
Elimi attığım dalın, hepsi, hepsi kökten çürük
Beynimde tortu bıraktı, ne varsa geriye dönük
Öfkeyle baktı boşluğa, suç mu acaba dürüstlük?
Diyerek yumdu ağzını; biz derin derin düşündük.
1998
HAK AŞKI
Hak aşkına yananlar, cehennemde yanar mı?
O’na aşık olanlar, başkasını anar mı ?
2004
GÜN DOĞMADAN
Sadece dağlara değil
Umutlara da kar yağar
Mahzun durma be hey gönül
Gün doğmadan neler doğar
2001
GEÇİŞ ÇİZGİSİ
Dünya bir duraktır, hayat imtihan
Ölüm, sonsuzluğa açılan kapı
Konuklarla dolar, boşalır bu han
Yolcusunu bekler yeni bir yapı
2000
BAYRAM MESAJI
Ramazan rahmetiyle cümle günahlar yunsun
Adınız cennetlikler arasında okunsun
Melekler, Kevser ırmağından badeler sunsun
Ayağına çimenler, eline güller dokunsun
Bayramınız mübarek, duanız kabul olsun
2005
BÜYÜK MÜJDECİ
Hem yerlerde, hem göklerde övülen;
Bir insan ki, iki cihan serveri.
Kâinata büyük müjdeyle gelen;
Yüce Yaratanın, son peygamberi.
Âleme nur yağdı O,nun aşkına
Zift rengi geceler, ışıl ışıldı
Müşrikler kudurdu, döndü şaşkına
Ateş söndü, putlar yere yıkıldı
Nebiler nebisi en güzel insan
Ümmetinden olmak, en büyük şeref
Varlık âlemine çağrıldığı an
Hizmetine koştu Burak ve Refref
Ne olurdu o asırda doğsaydım
Havayı solumak yeterdi bana
Kutlu kapısında köle olsaydım
O’nunla yaşamak can katar cana
Mukaddes beldede kızgın çöllerde
Kum tanesi olsam ayak bastığı
Mübarek bedenen, uzun yollarda;
Devesi olsaydım binip, kestiği
Hiç endişe duymam, merhametinden
Göster cemalini aşkınla yakma
Rahmet Peygamberi, şefaatinden;
Aciz ümmetini mahrum bırakma.
2000
DURMUYOR ZAMAN
Zaman, bir küheylan gider dörtnala
Elimde değil ki çekeyim dizgin
Doğduğum gün çıktım, dönülmez yola
Ne azığım hazır ne evrak düzgün
Beş, on, yirmi derken hayli yol aldım
Bazen hüzünlendim bazen de güldüm
Çeşitli dertlerle baş başa kaldım
Merhem kâr etmiyor, yaralar azgın
Yüzümde çizgiler, gözümde perde
Saçlarım durmadı durduğu yerde
Aldırmadım gençlik var iken serde
Her yıl bir yanımdan başladı bozgun
Dizlerim bu yükü taşımam diyor
Adımlarım geri geri gidiyor
Her geçen saniye ömürden yiyor
Heba olan ömre üzgünüm üzgün
Bir hayat sürmüşüm tuzsuz, bibersiz
Gaflete dalmışım, dosttan habersiz
Gayri kulaklarım sesten habersiz
Başımın üstünde dönüyor kuzgun
Bir güne denk değil, şu fani hayat
Kadrini bilmeden, tükendi heyhat
Yaptığım hayırdan, aşkın kabahat
İşte onun için yüreğim ezgin
2002
ELBET BİR GÜN
Her söze aldanma, kendini tanı
Dünya baki değil, elbette fani
Azrail’e, sende verirsin canı
İnsanlar mahşerde derilir bir gün
Seninde hesabın görülür bir gün
Menfaatin için hakkı terk etme
Hak yolu bırakıp, batıla gitme
Cehennemi düşün, tek can incitme
Mizan terazisi kurulur bir gün
Seninde hesabın görülür bir gün
Vakit varken, bırak kof arzuları
Tersine akıtmak zordur suları
Ölüm, böler bir gün saf uykuları
Bedenin, kefene sarılır bir gün
Seninde hesabın görülür bir gün
Sam yeli eserse çiçekler solar
Tamahkâr gözüne topraklar dolar
Sille vurdukların peşinden güler
Güvendiğin dallar kırılır bir gün
Seninde hesabın görülür bir gün
Sanma ki, yaptığın yanına kalır
Bütün amellerin peşinden gelir
Hak sahibi, elbet hakkını alır
Mazlumların yayı gerilir bir gün
Seninde hesabın görülür bir gün
Postallı, bu dünya sana da kalmaz
Ecel geldiğinde çare bulunmaz
Gideceğin yerde rüşvetçi olmaz
Suçlunun cezası verilir bir gün
Seninde hesabın görülür bir gün
1981
MARATON
Doğduğum günden bu yana
Sona doğru yürüyorum
Başladım bir maratona
Sona doğru yürüyorum
Deftere yazıldı adım
Kırka merdiven dayadım
Hiç durmadan adım adım
Sona doğru yürüyorum
Bazen rahat, bazen yorgun
Bazen tatlı, bazen dargın
Varacağım yer belirgin
Sona doğru yürüyorum
Bu can emanettir tende
Ecel daima ensemde
Gönlüm ile gitmesem de
Sona doğru yürüyorum
Hakka kulluk esas gaye
Ondan gerisi hikâye
Amel, yegâne sermaye
Sona doğru yürüyorum
Bir an gelir, durur nefes
Lokma biter, kesilir ses
Can uçar, boşalır kafes
Sona doğru yürüyorum
1998
GAFİL
Parası çok olan kefil olurmuş
Sevgisi olmayan sefil olurmuş
Gözlerini dünya hırsı bürüyen
Ölümden, hesaptan gafil olurmuş
2003
ÖMÜR TÖRPÜSÜ
Bir andan tutunuz yıllara kadar
Ah! Şu zaman var ya, ömür törpüsü
Salise, saniye ve dakikalar
Su gibi akar ya, ömür törpüsü
Saat, gün, ay derken, çileli yıllar;
Geçtikçe ömrünü çalan biri var
Karşına çıkan tüm olumsuzluklar
Canını sıkar ya, ömür törpüsü.
2002
GİDİYORSUN
Umulmadık bir zamanda
Birden geçip gidiyorsun
Geldin konakladın handa
Şimdi çekip gidiyorsun
Dün bizimle yan yanaydın
Bugün neden ayrı kaldın?
Saraydan davet mi aldın?
Hemen koşup gidiyorsun
Doyasıya gün görmeden
Rahat bir ömür sürmeden
Kimseye haber vermeden
Sessiz göçüp gidiyorsun
Ecel yakana sarıldı
Çarkın dişlisi kırıldı
Hep işlerin yarım kaldı
Döküp, saçıp gidiyorsun
Yoruldu mu kan pompası?
Yetmez doktorun çabası
Kuşandın beyaz libası
Sal’da uçup gidiyorsun
Tükendi mi suyun, aşın?
Çare yok ağrısa başın
En sevgili arkadaşın;
Ah, bırakıp gidiyorsun
Suskunsun bu ne hal desem
Durmazsın, gitme kal desem
Dönen yok, haber sal desem
Yollar aşıp gidiyorsun
Hatıran kaldı geride
Kavuşuruz ileride
Girdin dönülmez şeride
Uzaklaşıp gidiyorsun
Gidiyorsun, gidiyorsun
Sessiz veda ediyorsun.
11.12.2002
YİĞİT SAMİ
Güneyden esen fırtına
Büyük yara açtı gitti
Od düştü gönül yurduna
Bedenimi biçti gitti
Ağrısı arttı serimin
Dinmez yaşı gözlerimin
Şu yaralı yüreğimin
Ortasını eşti gitti
Kısa ömrü olmuş tamam
Salayı veriyor imam
Beni de götürür bu gam
Can, peşine düştü gitti
Araba olmuş nedeni
Döndüren var mı gideni?
Sala uzanmış bedeni
Buralardan geçti gitti
Ecel gelmiş, vermez aman
Nasıl dayansın buna can
Nefes bitmiş, dolmuş zaman
Hak davete koştu gitti
Sürme çekmiş hilal kaşa
Lüle yapmış siyah saça
Bir gül gibi baştanbaşa
Koçum, çiçek açtı gitti
Yaş onsekiz, henüz taze
Ay ışığı düşmüş yüze
Mevla’m sabır versin bize
Şerbetçimiz uçtu gitti
Dönüşü olmayan gemi
Dertten derde saldı beni
Emmim oğlu, yiğit Sami
Bu dünyadan göçtü gitti
24.08.1998
AH ŞU NEFS
Zarardayım, yine tutmadı hesap
Gün geçtikçe kârı, katlıyor ziyan
Uçarı nefsimdir esas handikap
Her gün aleyhime işliyor zaman
Aklım ile dirilemez, çatışır
Nefsim her durumda kaypak güreşir
Bazen yenişemez bazen yenişir
Birbirine hasım iki pehlivan
Nefsim hem vahşidir, hem de çok kurnaz
Sincap gibi çevik bir dalda durmaz
Kazancımı tüm yer, yinede doymaz
Ah şu nefsim, ah şu nefsim pek yaman
Kimi zaman ateşimi körükler
Kimi zaman sinirime dürtükler
Adım adım uçuruma sürükler
Bu nefsin elinden, Rabbim el-aman
2001
ALDANMA OĞUL
Makam, mevki elden çıkar giderde
İnsanlık ebedi ölmez be oğul
Elde ne var, ne yok, hepsi biterde
İyilik kumaşı solmaz be oğul
Tek kişinin olsa, dünya tapusu
Er, geç kapanacak kazanç kapısı
Harap olur şatoların yapısı
Bu dünya kimseye kalmaz be oğul
Mala tamah etmek var ise serde
Gözüne çekilir siyah bir perde
Cimrilik, insanı düşürür derde
Hasedin, heybesi dolmaz be oğul
Bencil olan, önem vermez insana
Yolunu şaşırır, düşer isyana
Gün gelir, zulmeden uğrar ziyana
Mazlumu inciten gülmez be oğul
İster vali olsun, isterse kadı
Bozulacak bir gün ağzının tadı
Yalan dünya diye konsada adı
Nefis, umursamaz, bilmez be oğul
Kimse muaf değil, olmazsa deli
Her amelin, mutlak vardır bedeli
Hak sahiplerine, hakkın vermeli
Vazife ihmale gelmez be oğul
İnsana mahsustur şeref, hasiyet
Dostluğu yaralar, bozuksa niyet
Mevla’nın emrine eyle riayet
Mizanda haksızlık olmaz be oğul
Gidenlerden ibret alınmaz ise
Öbür yana azık, salınmaz ise
İnsan sağken, kadri bilinmez ise
Pişmanlık hatayı silmez be oğul
Gençlikte duygular sel gibi çağlar
Gönül, umudunu yükseğe bağlar
Dengine düşmeyen, ömrünce ağlar
Her güzel yerini bulmaz be oğul
2006
HAMAL
Zehiri yedirdiler bize, süzme bal diye
Sırtımıza zamları sardılar hamal diye
1987
GÜLE YER YOK
Hıyarlar, kabaklar attı urganı
Bahçede güllere bırakmadı yer
Fakir, fukara da kısa yorganı
Ayağından çeker, sırtına örter
1997
BEN İHANET ETMEM!
Benim adım kırmızı değil, Mehmet’tir Mehmet
Milletimi, edemem ecnebiye şikâyet
Şirin görünmek için, Ermeni dostlarına
Ülkeme, Ecdadıma asla etmem ihanet
2006
KALİTESİZ ADAMLAR
Kaliteden anlamaz, kalitesiz adamlar
Vicdanları sızlatır, vicdansızca ithamlar
Kendi bal üretemez, eşek arısı gibi;
Nerede bir bal bulsa, hemen oraya damlar.
2006
DEĞİŞİR
Menfaat girince işin içine
Sevgiler değişir, sözler değişir
Söylenen söz, gelmez ise işine
Tavırlar değişir, yüzler değişir
Hoşuna gitmezse karga der kuşa
Gider, büyüklerin öğüdü boşa
Olacak işleri sürer yokuşa
İnişler değişir, düzler değişir
Yüz seksen derece döner tersine
Hiçbir ilaç tesir etmez hırsına
Çok iyi çalışır kendi dersine
Kartlar yenilenir, kozlar değişir
Dediği olmazsa ayağın direr
Ahde vefa bilmez, çok gönül kırar
Saniyede birkaç havaya girer
Bakışlar değişir, pozlar değişir
1994
SUÇ ZAMANDA MI?
Aman kardeş, her kişiye güvenme
Mert adam sandığın, avrat çıkıyor
Adamı iyi seç, sonra dövünme
Şu ömürde çok az fırsat çıkıyor
Devir mi değişti, zamanda mı suç?
Kolay seçilmiyor, altın ile tunç
Bu gidiş vallahi, billahi korkunç
Yalan, dolan, hile kat kat çıkıyor
Ne insanlar tanıyorsun hayatta
Pencereden bir bak, başın uzat da
Pek masum gördüğün maskeli zatta;
Bir utanmaz, mosmor surat çıkıyor
Muhannetin kapısına yönelme
Yiğit olmayanın peşinden gelme
Fenalık dokunsa, düşmandan bilme
Çok iyi bildiğin berbat çıkıyor
Bazıları var ki, nankör mü nankör!
Eğriyi, doğruyu görmez bakarkör
Kaypağı, korkağı, merdi iyi gör
Erdemli insanlar çok kıt çıkıyor
Benim az sözümü, sende tam anla
Saplar yine karışmasın samanla?
Devir bozuk, düzelir mi zamanla?
Bugün, dünden daha inat çıkıyor
1999
BELLİ DEĞİL
Canavar, bürünmüş kuzu postuna
Kuzu belli değil, kurt belli değil
Kara bulut çökmüş yurdun üstüne
Şubat belli değil, Mart belli değil
Dolar karşısında mağlup akçemiz
Yağmalandı, açık verdi bütçemiz
Gül kurudu, diken doldu bahçemiz
Hane belli değil, yurt belli değil
Fırsat bulan kesesini doldurur
Ahlak törpülendi, bozuldu huzur
Hiç uğruna kardeş kardeşi vurur
Fikir belli değil, dert belli değil
Kurtlar yuvalanmış özün içinde
Hileler saklıdır sözün içinde
Ne yüzler gizlidir, yüzün içinde
Kalleş belli değil, mert belli değil
1995
SÖKEMEZLER
Yüksek rakımlardan esen;
Rüzgârlara göğüs gerdim.
Her bahar yolumu kesen;
Haramiye çiçek verdim.
Nice badireden geçtim
İyiyi, kötüden seçtim
Özgürlük için ant içtim
Çelik zincirleri kırdım
Dostlarımla eleleyim
Bükülmez artık bileğim
Sevgi, hoşgörü silahım
Huzur, barış benim derdim
Yıkılmadım, yıkamazlar
Bükülmedim, bükemezler
Bu meydandan sökemezler
Bu Toprak, bu Bayrak benim
1997
DELİKANLIM
Haydi delikanlım, koçum, aslanım
Meşale elinde, emanet sende
Sonsuza dek yaşar, aziz vatanım
Sadakat, sağduyu, hamiyet sende
Saf sulardan duru, kardan arısın
Her çiçekten bal yapacak arısın
Fatih’in, Yavuz’un torunlarısın
İlim, irfan, şeref, asalet sende
Yüreğinde sevgi nehiri çağlar
O, asil mayanda nice cevher var
Gönül güzelliğin, zulmeti boğar
Kucaklar dolusu merhamet sende
Ruhumun meltemi, umut çiçeğim
Yurdumun bekçisi ve geleceğim
Yıllar boyu özlemini çektiğim
En güzel vasıflar, fazilet sende
O, ulu çınardan taze sürgünsün
Bayrağına, toprağına vurgunsun
Küflenen zihinler, aşkınla yunsun
Çağı kurtaracak meziyet sende.
1997
FARKIMIZ
Bizim maksadımız üzüm yemektir
Bağcı da yaşasın, bağda yaşasın
İnsanlık namına, hizmet vermektir
İnsanlar, huzurlu çağda yaşasın
Meyve yediğimiz dalı kırmayız
Doğru söylemekten geri durmayız
Bize el uzatan başı yarmayız
Sol el de yaşasın, sağda yaşasın
Bizi başkasıyla karıştırmayın
Hayırsız işlerde yarıştırmayın
Çirkinle, kötüyle barıştırmayın
Bırakın, yüzümüz ağda yaşasın
Hakkaniyet ölçüsüne uyarız
Ne kötü söz söyler, nede duyarız
Birkaç helal lokma ile doyarız
Tavşanda yaşasın, dağda yaşasın
Karışan zihinler gayri durulsun
Dünyada iyi bir denge kurulsun
Hak kiminse sahibine verilsin
Hakkın alan balda, yağda yaşasın.
2004
ÇAKALLARA KALDI MEYDAN
Baykuş öttü bağımızda
Bülbüller uzağa düştü
Canavarlar dağımızda
Kuzular tutağa düştü
Kanarya bağdan kovuldu
Gül dalına karga kondu
Denize tuzak kuruldu
Yunus balık ağa düştü
Acaba, ne oldu bize
Yabancıyız evimize
Hançerleri sinemize
Vuranlar otağa düştü
Ok fırladı çıktı yaydan
Atıldık şehirden, köyden
Çakallara kaldı meydan
Aslanlar yatağa düştü
1997
ÖLÜM OLSADA
Zulmün karşısında hakkı haykırıp;
Yazacağım, sonu ölüm olsa da.
Dinime küfreden yüze tükürüp;
Kızacağım sonu ölüm olsa da.
Kurtların elinde olamam koyun
Tilkiye, çakala eğemem boyun
Hainler birleşse kursa bin oyun;
Bozacağım sonu ölüm olsa da.
Hayatımda hiç sevmedim yalanı
Kirli kalemiyle şirret salanı
Peygambere dil uzatan yılanı;
Ezeceğim sonu ölüm olsa da.
2006
ÖLÜMDEN BETER
Rüzgâra kapılan yaprağa döndüm
Hayat yerden yere savurdu beni
Kimseye açmadım gizli derdimi
Yaktı yüreğimi kavurdu beni
Şifa diye sarıldığım zehirmiş
Güzellik, çirkinlik iç içe girmiş
Ölümden beteri muhannet imiş
Mihnet kazanında yoğurdu beni
Her gecenin şafağını bekledim
Belki beklediğim gün doğar dedim
Bahtımı sayısız yerde denedim
Umuttan hayale uçurdu beni
Öz değerlerimi emdi keneler
Fırsat kargaları peşimi güder
Ömrümü kemirip geçen seneler
Koşturdu peşinden çok yordu beni
1998
YEŞİL ÖRTÜ
Yeşil örtüsüdür, çıplak dağların
Çamlar, kamalaklar özü ormanın
Oksijen kaynağı olur sağların
Sevilir eğrisi, düzü ormanın
Sevmemek olur mu, o yeşil rengi?
Ardıcın, sedirin var mı ki dengi?
Her birinin başka başka ahengi
Serviler gelinlik kızı ormanın
Palamudu, gürgenisi, meşesi
Çınarların çok serindir gölgesi
Dallarda barınan kuşların sesi;
Şifadır gönüle sazı ormanın
Sayısız hayvanı koynunda saklar
İnsanlar tertemiz havayı koklar
İçinde ses verir çaylar, ırmaklar
Vardır söyleyecek sözü ormanın
Dergi olur, kitap olur okunur
Tezgâh olur halı, kilim dokunur
Kıymayın ormana bize dokunur
Çekilir cilvesi, nazı ormanın
1994
DAĞLARI SEVİYORUM
Çıkıp şu dağların en yükseğine
Yosunlu kayaya yaslanacağım
Tutkunu olduğum kır çiçeğine;
El sürüp, koklayıp, sesleneceğim
Doyacağım kekliklerin sesine
Eşlik edeceğim her namesine
Kapılıp rüzgârın inlemesine
Nisan yağmuruyla ıslanacağım
Çimenler üstüne soframı serip
Kuzukulağını tek tek koparıp
Yufka ekmek ile sokuma sarıp
Yemlikle, mantarla besleneceğim
Kar kütlelerinin çözüldüğünü
Suyun billur gibi süzüldüğünü
Boy boy lalelerin dizildiğini
Gönülden seyredip uslanacağım
Terk edip bu şehrin gürültüsünü
Yapmacık yüzlerin görüntüsünü
Yırtıp atamazsam gam örtüsünü
İzbe köşelerde paslanacağım.
2000
KARANFİL
Kapımın önünde beklersin beni
Kırmızı karanfil, beyaz karanfil
Çok iyi tanırsın, seni seveni
Bağışla, üzersem biraz karanfil
Toprağını deşer, sürer, sularım
Zararlı otları çeker yolarım
Gezerim sergini, öper koklarım
Renklerine doyum olmaz karanfil
Benim için özel yaratmış Mevla’m
Severim, okşarım asla doyamam
Bir telini koparmaya kıyamam
Nedendir bu eda, bu naz karanfil?
Hasret var gizemli bakışlarında
Sevgi var mor, pembe gülüşlerinde
Sev beni diyorsun hep düşlerinde
Cezp ediyor beni, bu haz karanfil
Vakit akşam şimdi, bekle yarını
Emersin güneşin ışınlarını
Dinlersin kuşların şarkılarını
Güzel günler unutulmaz karanfil
Yeşil zülüflerin her bir telinde
Tomurcuk boy verir zarif elinde
Açılıp şafağın serinliğinde;
Üşüme, geceler ayaz karanfil
Yağmurlar konuşsun, rüzgârlar sussun
Sırma saçlarını melekler yusun
Yoğurtçiçeğine, güle komşusun
Beni de onlarla bir yaz karanfil
1999
TABİATIN HÜZNÜ
Toprağın yüzünde belirdi hüzün
Yemyeşil yapraklar sarardı, düştü
Gülleri soldurdu, nefesi güzün
Ve renkler silindi, küle dönüştü
İlkbaharda açan sümbül ve lale;
Hani, nerde çimen, çiçek dolu kır
Yazın hırçın hırçın akan şelale
Şimdi öksüz çocuk gibi hıçkırır
Dağları bürüdü sis perdeleri
Yuvasına indi hep karıncalar
Alıp götürüyor güzellikleri
Güneylere sökün eden turnalar
Raks eder yapraklar yerde delice
Bacadan dumanı çıkar ateşin
Dallara kırağı yağar her gece
Yakıcı tesiri geçti güneşin
Yüksek tepelerden eser karayel
Karakıştan, zemheriden haber var
Keskin bıçak gibi keser karayel
Ağaçlar saçını başını yolar
Pencereme çarpar kar taneleri
Derede çakallar, kurtlar uluşur
Camda serçelerin kanat sesleri;
Yankılanır, yüreğimle buluşur
Her yıl bu mevsimde içim burkulur
Ben mi, tabiat mı sararıp solan?
Bir yol var ki, her an önümde durur
Ben miyim, gazel mi esip, savrulan?
1999
BENİM TOPRAĞIM
Cennet köşesinde Anadolu’nun;
Yiğitlerin vatan seçtiği yersin.
Adını aldığın “Yahya Gazi”nin;
Şahadet şerbeti içtiği yersin.
İlim sende, İrfan sende, Nur sende
Edep sende. Erkan sende, Ar sende
İnsanlığın en güzeli var sende
Faziletin doruklaştığı yersin
Güzel Kayseri’min, şirin ilçesi
Ardıcı, katranı, çamı, meşesi
Ormandan yükselir kuşların sesi
Kınalı kekliğin uçtuğu yersin
Anam börek yapar, şepit pişirir
Kendi yemez yavrusunu düşünür
Eş, dost gelir arapaşı içilir
Sohbetlerin boydan aştığı yersin
Kış gelince bürünürsün beyaza
Gelinlik kız gibi başlarsın naza
Mevsim adımını atınca yaza
Suların kükreyip, coştuğu yersin
Havalar ısınıp, bahar gelince
Rüzgâr, Toroslardan haber verince
Yağmur yağıp yurtlar çimenlenince
Obanın yaylaya göçtüğü yersin
Koyunlar kaymakla doldurur tası
Burda bir başkadır balın rehası
Özenle dokunur “ halının “ hası
İlmeklerin motifleştiği yersin
Gökyüzünde yağmur yüklü bulutlar
Yüreklerde filizlenir umutlar
Dağların başında geyikler otlar
Kuzuların yarda koştuğu yersin
Yüzüne çekersin yeşil duvağı
Semaya kurulur ebemkuşağı
Hiçbir zaman geçmez sevmenin çağı
Sevdanın gönüle düştüğü yersin
Bir inci gerdanlık Yahyalı Çayı
Ağcaşar Barajı sular ovayı
Gurbete gidenler özler sılayı
Tatlı anıların geçtiği yersin
Zamantı Irmağı çağlayıp akar
Bağrından çeşitli madenler çıkar
Rengârenk çiçekler mis gibi kokar
Çiğdemin, nevruzun açtığı yersin
Kuşlar harmanlanır Sultan Sazında
Özgürlüğün keyfi yaban kazında
Kırlar arasında meşe közünde
Çağşır mantarının piştiği yersin
Bir sabah çıkayım Aladağlara
Eğri’den, Akçaydan, Yedigöllere
Susuzdan, Aksudan, Şelalelere
Gök suların köpük saçtığı yersin
Çiftçiler nohudu, buğdayı eker
Bahçesine mısır, fasulye diker
Bir sene boyunca kahrını çeker
Ekini pırnatla biçtiği yersin
Elma, kiraz, vişne, çilek allanır
Şeftali, kayısı, armut ballanır
Bağda üzüm salkımları sallanır
Meyvelerin dolup, taştığı yersin
Ey Yahyalım muhteşemsin muhteşem
Çok şükür Mevla’ya sende doğmuşum
Sen; “Benim Toprağım” huzurum, neşem
Sevginin zirveye çıktığı yersin
Yiğitlerin vatan seçtiği yersin
1999
ANNEM
Ben ağladığımda, sende ağlardın
Yaşlı gözlerimi silerdin annem
Gece yarısında beşik sallardın
Derin uykuları bölerdin annem
Evladım diyerek bana süt verdin
Sen ölmede ben öleyim derdin
Öper, koklar, karşılıksız severdin
Sıcak kundaklara belerdin annem
Hiç usanmaz, katlanırdın nazıma
Derdin, ne hal oldu benim kuzuma
Kendin yemez, verir idin ağzıma
Hem de, küçük küçük dilerdin annem
Ana dili denmiş, bu diller senin
Beleyen, sallayan o eller senin
Sarıp, sarmalayan o kollar senin
Kolların boynuma dolardın annem
Eve geç geldimse, yoluma baktın
Hemen aramaya yollara çıktın
Bizi büyüttün ya, çok çile çektin
Yıkayıp, doyurur, sulardın annem
Parayla ölçülmez senin değerin
Hakkını ne zaman, nasıl öderim
Ancak, sana çok teşekkür ederim
Ben gülersem, sende gülerdin annem
1979
BABA YÜREĞİ
Bir vefasız çekip kopardı benden
Kuzular gözümde tütüyor ana
Zihnimi tırmalar, ne varsa dünden
Düşünceler beni yutuyor ana
Boğazıma diziliyor lokmalar
Uykusuz gözüme kanlı yaş dolar
Tuz ekildi, kapanmıyor yaralar
Yüreğime bin ok batıyor ana
Eski güzel günler tersine döndü
Evim, barkım sessizliğe büründü
Yavruların hayalleri göründü
Yuvamda baykuşlar ötüyor ana
Hasret kaldım kuzuların sesine
Onları severdim ölürcesine
Çığlıkları kulağımda bak yine
Benim derdim bana yetiyor ana
Çileler içinde dolacak ömrüm
Her gece rüyamda kâbus görürüm
Ya onları alır, ya da ölürüm
Sıtma nöbetleri tutuyor ana
Neden böyle diye hayıflanırsın
Ayrılık derdine düşme yanarsın
Baba yüreğini taş mı sanırsın?
Gönlümde gam yükü yatıyor ana.
25.04.2000
SENİ SEVİYORUM
Sen ki, göklere inat, yeryüzünde bir yıldız
Gönlümün kapısından süzülerek giren kız
Sen, benim Canan’ımsın ey güzeller güzeli
Ben, seni seviyorum ister darıl, ister kız
Sekiz Ağustos günü doldurdun ilk yaşını
Yüreğim dayanamaz görmeyim gözyaşını
Gül de görünüversin sıra sıra inciler
Balıklar mı getirdi, ağzındaki dişini
Şimdi yerim küçüğüm, dede diyen dilini
Kırmızı güller tutan, o ufacık elini
Uğur böcekleriyle süslemiş annen seni
Pak alnının üstüne taramış kekilini
Işıl ışıl gözlerin oltu taşından kara
Kaşların hilal gibi, cemalin benzer kar’a
Mevla’m seni korusun, ömrünce gül güzelim
Annen, baban birde sen nice mutlu yıllara
08.08.2002
HASRET MEKTUBU
Mektubuma bilmem nerden başlasam
Kafamda sözcükler sekiyor oğlum
Bizden, sana kucak dolusu selam;
Bu sabah postayla çıkıyor oğlum
Verdiğin numara meşgul çalıyor
Gelen otobüste gözüm kalıyor
Başkaları, ay dolmadan geliyor
İçime bir hüzün çöküyor oğlum
Sağlığın, sıhhatin nasıl, bize yaz
Sıkı giy, üşütme geceler ayaz
Üstüne afiyet gribim biraz
Öksürük döşümü söküyor oğlum
İyi çalış kalma bütünlemeye
Sınıf tekrar etme, öbür seneye
Sakın ha, mitili atma Niğde’ye
Yokluğun, babanı yıkıyor oğlum
Yatırabildiysen okul harcını
Şubatta öderiz kira borcunu
Taşıdın mı yatağını, hurcunu?
Annen, seni kaygı çekiyor oğlum
Kursağına düşmez sıcak bir yemek?
Dilerim, yok olmaz verdiğin emek
Sana, çokça harçlık gönderememek
Bizim canımızı sıkıyor oğlum
Sekiz evlek buğday ektik ayvana
Bu yıl para vermek yeme samana
İnşallah gelirsin, sende harmana
Dedende kırk dekar ekiyor oğlum
Havalar soğudu kurduk sobayı
Odun ateşiyle demledik çayı
İftar yaklaşıyor, serdik sofrayı
Gözümüz kapıya bakıyor oğlum
Sözlerime son verirken ciğerim
Selam eder gözlerinden öperim
Zorda olsa bu bayramı beklerim
Hasretlik belimi büküyor oğlum
2000
ASKERE MEKTUP
Mektuplar yolladım posta eliyle
Çok selam gönderdim seher yeliyle
Bir nasihat edem kardeş diliyle
Ol, Yüce Allah’a kul sen her zaman
O karakaşların yıkık durmasın
Kirpiklerin birbirini vurmasın
Mahzun gönlün boşa hayal kurmasın
Gül yüzlü kardeşim, gül sen her zaman
Yiğit olan, vatan görevin yapar
Asaletli olan iyi huy kapar
Aciz olan yanlış yollara sapar
İhlâsla hak yolda kal sen her zaman
İnsan doğar, büyür bir günde göçer
Dostunun bağrında yaralar açar
Canı sağ olana günler tez geçer
Azimli, sabırlı ol sen her zaman
Postallı der, kardeş gel dinle sözüm
İnan ki, sözüme uygundur özüm
Sen gittin gideli yoldadır gözüm
Halinden bir haber sal sen her zaman.
1991
ALBAYRAĞIM
Ülkemin burçlarında dalgalanan Bayrağım
Özgürlüğümün teminatı, gurur kaynağım
Dinim, namusum, necip Milletim ve toprağım;
Uğrunda şehit olup, sana sarılacağım.
Hilalin, inancımın simgesi, gözbebeğim
Yıldızın bağımsızlık nişanesi, çiçeğim
Göklerde nazlı nazlı süzülen kelebeğim
Al rengin, Şehidimin kanından, Albayrağım.
1998
Öğretmenlerime
ÖĞRETMENİM 1
Konuştukça bal akıyor;
Dilinizde, Öğretmenim.
Yüzlerce bülbül şakıyor;
Elinizde, Öğretmenim.
Tutuşturdun meşalemi
Elime verdin kalemi
Öğrendim cümle âlemi
Dizinizde, Öğretmenim
Sen arısın, bizler çiçek
Bal yaparsın petek petek
Bizimdir mutlu gelecek
İzinizde, Öğretmenim
Gül yüzünde gülücükler
Gözlerinde sevgi parlar
Merhamet püskürten dağ var;
Kalbinizde, öğretmenim
Türlü türlü akıl verdi
Hayatıma şekil verdi
Sevmek ve sevdirmek vardı
Özünüzde, Öğretmenim
Kelimeyi ve heceyi
Hem alçağı, hem yüceyi
Çözdük sırrı, bilmeceyi
Sözünüzde, Öğretmenim
Harfler ile tanıştırdın
Kitaplarla konuşturdun
Bilgilerle buluşturdun;
Gölünüzde, Öğretmenim
1991
ÖĞRETMENİM 2
Ben bir çiçek isem, bahçıvanım sen
Güzel ellerinle der öğretmenim
Bin bir çiçek açar senin elinden
Renk renk, demet demet ser öğretmenim
Senin eserindir bildiğim her şey
Bilgi hazinenden aldığım bu pay
Şimdi ses veriyor üflediğin ney
Yüreklerde yankın var öğretmenim
Sınıfa girince ışır gözlerin
Şefkatle bakarsın, güler yüzlerin
Kulağıma küpe olur sözlerin
İster imtihan et, sor öğretmenim
İçimi ısıtır, sıcacık sesin
Kendi çocuğundan fazla seversin
Anneden, babadan öte bir şeysin
Sensin yolumdaki nur, öğretmenim
Her gün senin günün, her saat her an
Bir güne sığmazsın, sen bir cansın can
Şerefle taşınır taktığın nişan
Bu dünya durdukça dur öğretmenim.
2005
OĞLUM YAVUZ’A
Oğlum, sen Müslüman Türk evladısın
Aklına başka şey getirme yavrum
Bizim önderimiz, Peygamberimiz
Rehberin izini yitirme yavrum
Hak yolunda yürü, batıla sapma
Her sözü, her yerde kaldırıp atma
İyilik edene, kötülük yapma
Sadık dostlarını bitirme yavrum
Menfaatin için söyleme yalan
Kimse yok, dünyada ebedi kalan
Onmaz başkasının malını çalan
Haramı evine götürme yavrum
Helalinden kazan, şükret Allah’a
Belalara sabret, düşmeden aha
Güzel ahlaklı ol, biçilmez paha
Kendini aşağı düşürme yavrum
Kötülere bakıp, etme gıybeti
İyilerle otur, dinle sohbeti
İnsanın yükselir ilmi, kıymeti
İtibarı yere yatırma yavrum
Cahilden ibret al, âlime imren
Susmayı bil, konuşmayı da öğren
Vefasız demesin eş, dost ve yaren
Ziyareti, sakın kaçırma yavrum
Kimseyi incitip, canını yakma
Elin namusuna, ırzına bakma
İyilikte bulun, başa da kakma
İşini takip et, oturma yavrum
Kötü kelam etme, kapa ağzını
Oruç tut, namaz kıl, yap niyazını
Terk eyleme sünnetini, farzını
Aman ha, yolunu şaşırma yavrum
Dostunu iyi seç, olma ki, gafil
Yavuz ol, dinine uzattırma dil
Allah’a sığın ve O’nu iyi bil
Kutlu sermayeni, batırma yavrum
1986
ACI SÖZ
Acı biber yesen geçer acısı
Acı söz yenilip, yutulmaz yavrum
Ölünceye kadar sürer sancısı
Yastık taş kesilir, yatılmaz yavrum
Dost zannetme her karşına çıkanı
Adamın beynine damlatır kanı
Sivri dil, ok gibi deler kalkanı
Yağlı kurşun elle tutulmaz yavrum
Kötü kelam kalbi parçalar geçer
Nice kötülüğün kapısın açar
Sevgi buharlaşır, sessizce uçar
Muhabbet pazarda satılmaz yavrum
Ne kalp kır, ne kırıl, herkesi gözet
Konuşmak dilersen, hayırlı söz et
Toplumun içinde kendini düzelt
Halis bala sirke katılmaz yavrum
Güzel ahlak olsun malın, ziynetin
Herkesçe dinlensin sözün, sohbetin
Önümüzde bir yol var ki çok çetin
Zamanın peşinden yetilmez yavrum
İnsan ne çekerse çekermiş dilden
Kişiyi düşürür gözden, gönülden
Şu gönül dediğin naziktir tülden
Kırıldı mı, kaynak atılmaz yavrum.
2003
BAYRAMDIR BU GUN
Yine bir bayrama kavuştuk dostlar
Gönlümüz sevgiyle dolsun bu sabah
Bitsin dargınlıklar, barışsın küsler
Asık yüzlerimiz gülsün bu sabah
İnsanoğlu beşer olur hatası
Hatayı affeder adamın hası
Feyiz çeşmesinden doldurun tası
Ruhumuz gıdayı alsın bu sabah
Husumeti bir tarafa koyalım
Büyüğü, küçüğü sevip, sayalım
Peygamberin sünnetine uyalım
Öfkemiz geride kalsın bu sabah
Zorda olsa gelmeyene gidelim
Kavim değil, din gayreti güdelim
Yoksula, fakire yardım edelim
Yetimler gözyaşın silsin bu sabah
Şu yalan dünyada nedir kârımız
Hepimiz ölümlü, yoktur zorumuz
Yarının büyüğü çocuklarımız
Bayram olduğunu bilsin bu sabah
Kolay olan işi zor etmemeli
Dünyayı kendine dar etmemeli
Gidip barışmaya ar etmemeli
Şeytanlar saçını yolsun bu sabah
Bu günlerin kıymetini bilelim
Anne, baba duasını alalım
Komşumuzda gülsün, bizde gülelim
Evimizde huzur olsun bu sabah
Bayramlar sevince boğar insanı
Eşini, dostunu, kendini tanı
İnsanın en güzel yeri vatanı
Gurbet kuşlarımız gelsin bu sabah.
2001
GURBET
Ocağıma düştün diye ;
Sinsi sinsi güler gurbet.
İçerini kemirmeye ;
Beklemeden dalar gurbet.
Hasretlik içine çöker
Gözyaşı bendini yıkar
Od düştüğü yeri yakar
Yüreğine dolar gurbet
Garipten alır hıncını
Erken kocatır, gencini
Kimseler duymaz sancını
Dertten derde salar gurbet
Kuşları da hissiz öter
Gecesi gündüzden beter
Yatak diken gibi batar
Uykuları böler gurbet
Güneş bile yaslı doğar
Kasavet, sevinci boğar
Yazın, başına kar yağar
Saçlarını yolar gurbet
İster para içinde yüz
Bulamazsın aşina yüz
Bir derdine eklenir yüz
Ömrünü de çalar gurbet.
2002
O KADAR ŞİŞME
Adam oldum sandın, hemen şımardın
Kulağını çekeceğim bu sene
Daha düne kadar dağda yaşardın
Harmanını yakacağım bu sene
Nerede büyüdün, nerede bittin
Çok hata işledin, çok göze battın
Ölçüyü kaçırdın, aşırı gittin
Sana kement takacağım bu sene
Makama güvenme, azma, kırıtma
Pişmiş kelle gibi öyle sırıtma
Kanunsuz, nizamsız hüküm yürütme
Saltanatın yıkacağım bu sene
Koltuğunda, hindi gibi şişersin
Milli değerlerden uzak yaşarsın
İkide bir ofsaytta düşersin
İcabına bakacağım bu sene
O kadar şişme ki, patlayacaksın
Çok dar karınlısın, çatlayacaksın
Selefini dokuz katlayacaksın
Pullarını dökeceğim bu sene
Kimsesiz yerlerde caka satarsın
Garibanın yakasını tutarsın
Tekme savurursun, çifte atarsın
Nallarını sökeceğim bu sene
Yoksula, garibe dönme sırtını
Çok hafifsin, biliyorum tartını
Yırtıp atacağım gurur örtünü
Ümüğüne çökeceğim bu sene
Başın yükseklerde, ara soğudu
Asla tutmuyorsun, büyük öğüdü
Dostların şimdiden yaksın ağıdı
Topuğuna sıkacağım bu sene
2003
Sedat Yürek Beye
KÖSTEBEKLE SAVAŞ
Tuttuğum su, üç değirmen döndürür
Bütününü yuttu, yine çıkmadı
Bu köstebek ocağımı söndürür
Bağım, bahçem bitti, yine çıkmadı
Ne soğan bıraktı, ne de patates
Hanım, der buradan umudunu kes
Bu gidişle vallah edeceğim pes
Canıma tak etti, yine çıkmadı
Şimdi sarımsağa dikti gözünü
Çok uğraştım göremedim yüzünü
Bu yolda harcadım olan izini
Sabrımı tüketti, yine çıkmadı
Toprakları tırnağımla kazarak
Geçidine kurdum yeni bir tuzak
Geçmedi bu yoldan, o benden kazak
Başka yerden dürttü, yine çıkmadı
Zehirli top yaptım bir tek yutmadı
Hatır için bir tat dedim tatmadı
Birazını gel, sat dedim satmadı
Depoda çürüttü, yine çıkmadı
İzin sürdüm kazma ile bel ile
Dedim şunu çağırayım al ile
Sofra kurdum kaymak ile bal ile
Köşesine yattı, yine çıkmadı
Dedim ortak olsak yarı yarıya
Hele birkaç adım yaklaş beriye
Edemedim elçi koydum araya
Gideni aldattı, yine çıkmadı
Bir hoca götürüp muska yazdırdım
Bahçelerin dört yanını gezdirdim
Üşenmedim her deliği kazdırdım
Adamı terletti, yine çıkmadı
Gittim Bektaşlıdan uzman getirdim
Bedelini bir bankaya yatırdım
Varlığımı sırf bu yolda bitirdim
Uzman, bomba attı, yine çıkmadı
Ulan kössü, kör vicdanın kuruya
Biraz hayır versen, girsem sıraya
Bari, aşçı alsan sizin saraya
Hafifçe sırıttı, yine çıkmadı
Tarım müdürüne dilekçe sundum
Derdime bir derman bulacak sandım
Bir cevap verdi ki, orada dondum
Uzaktan seyretti, yine çıkmadı
Müdür, soğuk baktı bu şikâyete
Köstebek zararı girmez afete
Herhalde, bu dava kaldı ahrete
Dünyamı kararttı, yine çıkmadı
Yeraltı dünyası halden bilmiyor
Kanun tanımıyor, dilden bilmiyor
Onlar ile uğraşmaya gelmiyor
Büyük çiftçi battı, yine çıkmadı.
2006
BEKİR EFENDİ
Şu masum kızın kadrini;
Bilmedin Bekir Efendi
Bunca senedir dersini;
Almadın Bekir Efendi
Gelip, geçicidir makam
Olmasın acı, keder, gam
İstenen evsafta adam;
Olmadın Bekir Efendi
Bir orada, bir burada
Şaşırdın kaldın arada
Sarılısın makarada;
Dolmadın Bekir Efendi
Adımları saya saya
Daima yürüdün yaya
Hayatında doya doya;
Gülmedin Bekir Efendi
Ellerin sözüne baktın
Kızı dertlere bıraktın
Hem çektirdin, hem de çektin;
Ölmedin Bekir Efendi
Seni doğrultmaz mengene
Bildiğini yapan gene
Sekiz saati bir güne;
Bölmedin Bekir Efendi
Ne desem, tutulmaz sözüm
Dargınlığa yoktur yüzüm
Bu meseleye bir çözüm;
Bulmadın Bekir Efendi
1999
KÜLHANBEYİ
Bir zamanlar, külhanbeyi yaşardı
Baba mirasını saçtı, savurdu
Palavrayla dolar dolar taşardı
Saman hararından boldu avurdu
Hayatta yok idi gamı, tasası
Dostu, arkadaşı kahve masası
İçkinin tutkunu, kumar hastası
Kuytu köşelerde çok çam devirdi
Yatağından akşamüstü kalkardı
Kalkar kalkmaz sigarayı yakardı
Kahvaltı yapmadan evden çıkardı
Her gün bir yörede kuzu çevirdi
Kahveden dönerdi gece yarısı
Evde bekler beş çocukla, karısı
Simasına sinmiş duman sarısı
Kanser ciğerini kastı, kavurdu
Halsiz düştü, elde malda kalmadı
Varlık varken kıymetini bilmedi
Son günlerde evine de gelmedi
Ayrılık, ölümden daha ağırdı
Dostum dedikleri onu terk etti
Ant içenler, sözlerinden çark etti
Gerçek dostu yokmuş, sonra fark etti
Tek başına bir köşede can verdi
2003
ÜÇ İLLET
İnsan hayatının üç illeti var
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Ocaklar söndürür, sağlığı bozar
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Genç yaşta başlanır, bir heves ile
Pişman olun, ömrün geçer yas ile
Zehiri sunarlar altın tas ile
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Bu üç illet birbirinin kardaşı
Sırt sırta vererek yapar savaşı
İnsanın, bunlardan çok ağrır başı
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Birisi aklını alır götürür
Birisi malını alır götürür
Birisi canını alır götürür
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Sigara kansere kapı aralar
Alkol, kumar aileyi paralar
Bedene bırakır birçok yaralar
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Hırıl hırıl öter soluk borusu
Kömürleşir akciğerin yarısı
Tek tek başlar organların ağrısı
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
İş tutamaz olur elin, ayağın
Başına yıkılır evin, ocağın
Eşinden, dostundan koparır bağın
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Bunlar geçim vermez, yuva dağıtır
Hem oğlundan, hem kızından soğutur
Bir değirmen gibi adam öğütür
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
Alkolün ve sigaranın sonucu
Yakana yapışır uyuşturucu
İnsanı, tez elden, ederler yolcu
Bir alkol, bir kumar, birde sigara
2006
GÜZELLİĞİ GÖR
Ben, güzelim diye kırıtıyorsun
Gel de güzelliği bizim burda gör
Ekranlara çıkıp sırıtıyorsun
Gel de güzelliği bizim burda gör
Bizim kadınımız has güle benzer
Kalbi sevgi dolu bir göle benzer
Gönül serinleten bir yele benzer
Gel de güzelliği bizim burda gör
Yüzünü gerdirip, kaşını yolmaz
Bir boyadan çıkıp birine dalmaz
Renkleri tabidir, dört mevsim solmaz
Gel de güzelliği bizim burda gör
Kirmeni eğirir, halıyı dokur
Az, çok demez, Hakk’a eder bin şükür
Tereddüt etmeden hemen yuva kur
Gel de güzelliği bizim burda gör
Pekmezi kaynatır, bahçeyi sular
Ekmeğini yapar, ununu eler
İneğini sağar, bebeği beler
Gel de güzelliği bizim burda gör
Kocasına sadık, evini yıkmaz
Birini bırakıp, biriyle çıkmaz
Her ay bir erkeğin başını yakmaz
Gel de güzelliği bizim burda gör
Onun göz ancak eşini görür
Namusu uğruna canını verir
Yavrusunu seve seve emzirir
Gel de güzelliği bizim burda gör
Biliyoruz sizler sosyetesiniz
Ne fireniniz ver ne vitesiniz
Bizim değerlerden çok ötesiniz
Gel de güzelliği bizim burda gör
2004
SEVGİ RÜZGÂRI
Gönül pencereni biraz arala
Buz dağına “Sevgi Rüzgârı” değsin
Bırak karakışı, tanış baharla
Taşların yerinde gül filizlensin
Yağmurla buluşsun kıraç vicdanın
Hırçınlığın geçer belki uslanın
Düşüncen değişir çevreni tanın
Hele, iç dünyana bir banar gelsin
Kişi, hem sevecek hem sevilecek
Eşini, dostunu iyi bilecek
Kapkara kesilen yüzün gülecek
Yeter ki, kendinle aran düzelsin
Gül yaprağı gibi gayet nazik ol
İncinme, incitme çok sempatik ol
Ömür çok sınırlı, durma çabuk ol
Değiştir çizgini gönlün şenlensin
1997
BEKLEMEK
Beklemek ne güzeldir, ama seni beklemek
Umutla, heyecanla bir seveni beklemek
1998
TUTUK
Apansız tutukladı gözlerindeki büyü
Dilimden düşürmedim en sevdiğin türküyü
1981
ÇİÇEKLER GÜLÜMSESİN
Ela gözlüm, ay yüzlüm, gönlümdeki perisin
Bakışını, kokunu, özledim gülüm sesin
Ilık rüzgârlar essin, karlar buzlar erisin
Yağmur yağsın, gün açsın, çiçekler gülümsesin
2006
KARŞILIKSIZ SEVGİ
Gün vurmasa, gülün rengi solmazdı
Göz görmese, aşk yüreğe dolmazdı
Karşılıksız sevgi, kurur, yeşermez;
Leyla olmasaydı, Mecnun olmazdı.
2005
AHIM VAR
Ey sevdiğim başkasını seversen
Kırılsın ellerin saramayasın
Verdiğin sözlerden ayrılır isen
Kör olsun gözlerin göremeyesin
Şu benim sevgimi inkâr edersen
Yüzüstü bırakır ele gidersen
Gelin olup ak elbise giyersen
Dilerim murada eremeyesin
Postallı, derdinden düşerse aha
Aklına getirme beni bir daha
Azrail canını alsın sabaha
Mahşerde hesabı veremeyesin
1979
BİR DİLBER
Çadırını kurmuş Toros dağına
Bir dilber oturmuş ayran özüyor
Nasıl oldu bilmem, düştüm ağına
Gözünün ucuyla beni süzüyor
Bir top kır çiçeği almış eline
Örgülü saçları inmiş beline
Karşı durulur mu aşkın yeline?
Gönül aşkın deryasında yüzüyor
Bakışları ceylanları andırır
Hiç affetmez cilvesiyle kandırır
Ağına düşeni yakar, yandırır
Beni mecnun etti, kendi geziyor
Postallı, bu naza dayanmaz gönül
Gül olmayan yerde, durur mu bülbül?
Gel yaklaş yanıma, yüzüme bir gül
Uzak durma, yaralarım azıyor
1980
NEYLEYİM
Vefasız bir yâre gönül bağladım
Çaresiz dertlere kaldım, neyleyim
Kuru derelerde aktım, çağladım
Başımı taşlara çaldım, neyleyim.
Aklıma gelmeyen, başıma geldi
Uzun kirpikleri bağrımı deldi
Kalbimin içine dal, budak saldı
Bu derdi elimle buldum, neyleyim
Yürekten sevmiştim köylü kızını
Yalancıymış, tez unuttu sözünü
Çok aradım, bulamadım izini
Gayri, aramaktan yıldım, neyleyim
Geleceğim dedi, gitti, gelmedi
Peşinden koşacak halim kalmadı
Vazgeçeyim dedim, yine olmadı
Dört bir yana tellal saldım, neyleyim
Söylenen sözlere kulak asmadım
Biran olsun umudumu kesmedim
Çok çile çektirdi, yine küsmedim
Hatayı kendimden bildim, neyleyim
Köyün meydanına düğün kuruldu
Aşk avcısı, av yolunda vuruldu
Gönül yorulmadı, beden yoruldu
Güz gülleri gibi soldum, neyleyim
2007
GÖNÜL YARASI
Yorgun bedenimde bin bıçak saplı
Çektiğim acıyı bir görebilsen
Göğüs kafesimin içinde saklı;
Azgın yaraları bir sarabilsen
Gururu, kibiri yerlere serdim
Bu aşkın uğruna ömrümü verdim
Açtığın dertlerle komaya girdim
Şifalı elini bir sürebilsen
Gönül yarasına el katamaz tıp
Mecnunun derdine benzer tıpatıp
Şu kuru inadı bir yana atıp;
Verdiğin sözlerde bir durabilsen
İçimde burukluk, gözlerimde yaş
Yenilgiyle bitti, verdiğim savaş
Gözlerimin feri sönmeden ulaş
Kırgın hatırımı bir sorabilsen
Hatıram dediğin, aşkın kurşunu;
Sinemde duruyor, gel çıkar şunu
Haydi, uçuruver müjde kuşunu
Gönül köprüsünü bir kurabilsen
2001
AŞKIN FORMÜLÜ YOKMU
Dertler, taht kurdu içime
Eriyorum lime lime
Sevgilimin kastı kime
Bilmem niçin yas tutuyor
Hücrelerim pas tutuyor
Dönmüyor aşkın düveni
Ne gazı var, ne fireni
Kaygısı kocattı beni
Öfke, sabrı kemiriyor
Zaman, ömrü kemiriyor
Bu derdi tabip ne bilir
Hep ilaçlar beyhudedir
Derdin şifası sendededir
Bugünde güneş batıyor
Yüreğime şiş batıyor
İn-cin top oynar odamda
Yoldaşım kırk mumluk lamba
Yastığım sarı muşamba
Yine uykular firarda
Bittim, korkular firarda
Aşkın varsa bir formülü
Hangi köşede gömülü
Deremem dikenden, gülü
İşe hile karışıyor
Diken, güle karışıyor
2000
TUTUŞACAK BULUTLAR
Bir ah çeksem tutuşacak bulutlar
Onun için ah çekemem, yanarım
Bulutlar yanarsa kavrulur otlar
Her birine su dökemem, yanarım
Umut dağlarını bürüdü boran
Hayırlı bir dost yok halimi soran
Ayrılık çemberi, çevremi saran
Hudutları ben yıkamam, yanarım
Merhem kâr etmiyor gönül ağrıma
Gül sanmıştım, diken doldu bağrıma
Sebepsiz gidişin, gitti ağrıma
Bu buhrandan sağ çıkamam, yanarım
Fırtınalar kasvetimi dağıtmaz
Yağan karlar yüreğimi soğutmaz
Mutluluk, benimle bir gece yatmaz
Yürekleri ben yakamam, yanarım.
2007
UNUTMAK NE MÜMKÜN!
Sevdiğin, elinden uçar giderse
Akar gözyaşların kurutamazsın
Yaşın elli değil, doksana erse
Unutmak ne mümkün, unutamazsın
Güz gülleri gibi solar gidersin
Acıyla, çileyle dolar gidersin
Aklına düştükçe dalar gidersin
Hayatını normal yürütemezsin
Sanma ki bu duygu, bir gün son bulur
Sen nereye gitsen, birlikte gelir
Yediğin lokmalar birer taş olur
Midene oturur, eritemezsin
Adını ağzına almasan bile
Gönül deryasından vurur sahile
Mazide geçenler, gelir hep dile
Var olan gerçeği çürütemezsin
2007
UNUTAMADIM
Aradan haftalar, aylar geçse de
Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü
Yerinde, yeni bir çiçek açsa da
Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü
Elimi attığım her noktada sen
Bakıp, kokladığım her saksıda sen
Zihnimde izin var hep desen desen
Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü
Yola çıksam, yollarımı kesersin
Nere gitsem hep izime basarsın
Yüreğimde deli deli esersin
Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü
Gönül bağımızı kopardığın gün
Kurusun dedikçe, veriyor sürgün
Unutmak istedim ama ne mümkün
Hatırımdan çıkmıyorsun bir türlü
2004
DOKTOR
Senin, vereceğin bütün ilaçlar
Derdimi azdırır, yorulma doktor
Ruhumu sıkıyor zalim kıskaçlar
Çare sende değil, darılma doktor
Tıp ilminde bu illete çözüm yok
Engin bilginize asla sözüm yok
Dünya matahında, benim gözüm yok
Sözümden alınıp, kırılma doktor
Erozyon götürdü umut dağını
Sam seli, mahvetti gönül bağını
Yar derdi, eritti yürek yağını
Kaleme, kâğıda sarılma doktor
2006
SENDE BİR HAL VAR
Nedir başındaki bu karakışlar?
Benzin uçuk, kirpiklerinde nem var
Sebepsiz değildir kırgın bakışlar
Sesin titrek, mah yüzünde elem var
Karalara bürünüşün aslı ne?
Başın öne eğip bakma zemine
Söylenip durursun kendi kendine
Sözlerinde ızdırap var, gizem var
Kapama cihana sırça sarayı
Yudumlama demli, şekersiz çayı
Derdini açmazsan olursun zayi
Yüreğinde çok şiddetli deprem var
Hilal kaşlarını germe yay gibi
Savrulur gidersin deli tay gibi
Aydınlat gönlünü dolunay gibi
Duruşunda salkım salkım sitem var
Hayat bazen tatlı, bazense acı
Dertlere devadır, zaman ilacı
Başında bulunsun hoşgörü tacı
İstikbalde yaşanacak çok dem var.
1998
G Ö N Ü L
Gönlümü, Gönül’e verdim
Gönül, Gönül’süz durmuyor
Göz göz oldu gönül derdim
Gönül derdimi sormuyor
Gelmiyorsan bari ara
Beni avladın uçara
Görüntün yansır duvara
Gözüme uyku girmiyor
Uçup gitme daldan dala
Sakın sapma yanlış yola
Gönül kapını arala
Sana akıl, sır ermiyor
Geçti aylar, doldu sene
Ömür bitmeden gelsene
Derdime çare olsana
Gönül yaramı sarmıyor
Gök yazma sarmış saçını
Kaşlar kalem, gözler çini
Kalbime vurdu perçini
Gözüm kimseyi görmüyor
1999
ÖLDÜRÜR BENİ
Yeni açmış bir gülün
Kokusu bürür beni
Dalga dalga kâkülün
Bir teli sürür beni
Başında kırmızı çar
Cemali ziya saçar
Gülüşü gönül açar
Güler güldürür beni
Elinde reyhan dalı
Kokusu etti deli
Eser bir sevda yeli
Alır götürür beni
Bir tanedir gülşende
Ahtım kaldı gül sende
Neyleyim gönül sende
Derdin öldürür beni
1981
KANDIRIR BENİ
Muzip ve emsalsiz bir sevdiğim var
Bin türlü naz eder, kandırır beni
Kasvetli gönlüme getirir bahar
Kışları, yaz eder, kandırır beni
İçim alev alır yanar, tutuşur
En kızgın anımda gelir, yetişir
Bir gülüşle, sinirlerim yatışır
Kaş eder, göz eder, kandırır beni
Sözlerinde, bazen hayır görürüm
Bazen, beni rehin alır gururum
Bu yüzden kendine soğuk dururum
Buzları, köz eder, kandırır beni
Ummadığım anda yanıma gelir
Gönül sofrasından payını alır
Yürek fethetmenin yolunu bilir
Tatlı bir söz eder, kandırır beni
2006
VEDASIZ AYRILIK
Veda etmeden mi, gidecektin sen?
Esas, beni yıkan, bu oldu Senem
Ayrılık rüzgârı başımda esen
Bu bana, ölümden zor geldi Senem
Aklını kim çeldi, kimlere kandın
Yalancı dostlara nasıl aldandın
Yaktığın ateşte, kendinde yandın
Biz yanıp dururken, el güldü Senem
Dönüşü olmayan bir yolu seçtin
Gittin, düşmanların safına geçtin
Dermanı bulunmaz, bir yara açtın
Bu derde düşenden kim kaldı Senem
Kökünden kurudu, yeşeren düşler
Cevapsız sorular beynimi dişler
Açık bir yaram var, devamlı işler
Göksümü, paslı bir biz deldi Senem
Bana, dar geliyor gayrı bu diyar
Sinsi düşmanlarım olsun bahtiyar
Sana, üzülecek bir haberim var
Aşkımız dediğin gül soldu Senem
2007
BENİ BENDEN ALAN YAR
Saf aşkını yüreğime aşlayıp
Sezdirmeden can evime dalan yar
Duyguları gergef fergef işleyip
Bir hamlede beni benden alan yar
Gönlüm salkım saçak, özgür bir kuştu
Başıboş gezerken yarla buluştu
Alev aldı birdenbire tutuştu
İçerime ateşleri salan yar
Bir ipek böceği kozayı ördü
Sevgiyle donandı şu gönül yurdu
Doyumsuz duygular ruhumu sardı
Düşlerimi satır satır çalan yar
Sürükleyip götürüyor dizlerim
Gölgene düşüyor ayak izlerim
Ben, sırrını benden bile gizlerim
Haset eller eylemesin talan, yar
Gönül aynasına yansıdı resmin
Bellek ağacına kazındı ismin
Güzeller içinde bulunmaz mislin
Aşkımızı kirletmesin yalan, yar
2006