YÜREĞİME
E L İ F
DÜŞTÜ
ŞİİR
MEHMET POSTALLI
MEHMET POSTALLI
1959 yılında Kayseri’nin Yahyalı İlçesinde dünyaya geldi, İlkokulu Yahyalı’da bitirdikten sonra, babasının yanında çiftçilik ve hayvancılıkla iştigal etti. Askerlik görevini yerine getirdikten sonra ise bir süre bakkaliye işletti. 1983 yılında bir kamu kuruluşunda memur olarak göreve başladı. Ortaokulu ve Liseyi dışarıdan bitirdi. Yüksek öğrenimini Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümünde tamamladı. 2007 yılında emekliye ayrılmış olan Şair evli olup bir kız, bir erkek çocuk sahibidir.
Postallı’nın şiirleri birçok gazete ve dergide, bazen Karçiçeği mahlasıyla bazen de kendi ismi ile yayınlanmış olup, üç şiir antolojisinde yer aldı. Anadolu Hececileri Dört isimli ortak bir şiir kitabı ile Toprağa Bir Can Düştü ve Can Çiçeğim isimli şiir kitapları yayınlanmış bulunmaktadır. Çeşitli yarışmalarda üç birincilik, bir üçüncülük, beş kez de mansiyon ödülü aldı. Kayseri Kültür Derneği ile Anadolu İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği tarafından da ödüllendirilmiş bulunmaktadır.
Mehmet Postallı, Erciyes’in güneyinde, Aladağların bağrında tabiat güzeli bir ilçe olan Yahyalı’da, toprağına ve öz kültürüne bağlı olarak Mevla’nın verdiği ömrü tamamlamaya çalışıyor. Bu zaman zarfı içerisinde yüreğinden vurulmuş bir şair olarak şiirlerini yazmaya devam etmektedir.
Kapak Resmi : Mehmet Postallı
Şair İrtibat : Yenice Mah. Çevreyol Cad. N0: 18 Yahyalı / Kayseri
Ev Tel : 0352 611 2655
Cep Tel :0537 209 3259
MSN : m.postalli59@hotmail.com
ÖN SÖZ
Sanatın en güzeli, aynı zamanda en zorudur şiir. Kabiliyet ister, emek ister, sabır ister… Bir arı misali çıkılır yola, vermeden hiç mola duygu çiçekleri gezilir birer birer. Duygu polenleri toplanır gönül kovanında. Yürekte bir güzel yoğrulur sevgiyle. Sonra en yoğun duygular yerleştirilir söz peteğine. Sözün balıdır şiir.
Mehmet Postallı'nın şiirlerini İstanbul'da 2009 yılında tertiplenen bir şiir yarışmasında tanıdım. Benim de üyesi olduğum jürinin dikkatini çeken şiiriyle dereceye girdi. Kendisiyle, ödülünü almak üzere İstanbul'a geldiğinde yakinen tanıştık ve Anadolu Çocuğu özelliklerini taşıyan şairle şiir üzerine sohbetler ettik.
Karçiçeği mahlasını da kullanan Mehmet Postallı kardeşim, emek vermiş, yorulmuş ve gönül işi güzel mısralar dizmiş şiir gerdanlığına. Onları da yüreğine ateş düşen yaralı bir baba şefkatiyle yerleştirmiş kitap sayfalarına. O sayfaları yüreğimizle öpüp yerleştirelim diye gönlümüze. Zaten şairlerin yaptığı en güzel iş, gönül alıp gönül vermek değil midir?
Şiirin kıvrak, yüreğin berrak, duyguların apak olsun Mehmet Bey kardeşim... Bu güzel söz petekleri için tebrikler, teşekkürler…
Bestami YAZGAN
Şair-Yazar
GÖNÜL TUTULDU SEVDAYA
GÖNÜL TUTULDU SEVDAYA
Gönül tutuldu sevdaya, sevdasız hiç durulmuyor
O’nun aşkı sardı beni, lâkin kendi sarılmıyor
2009
SEVDA RÜZGÂRI
Sevda rüzgârına kapıldı gönlüm
Nazlı bir dilberin eline düştü
Kavruldu yüreğim, savruldu külüm
Kumral bir zülüfün teline düştü
Aşkın şarabından tattım bir içim
Geceme nur doğdu, ışıdı içim
Bütün bedenimi sardı o biçim
Sevdası göksümün soluna düştü
Tamtakır dururken gönül hanesi
Doldurdu sevginin en şahanesi
Sabah loşluğunda bir çiğ tanesi
Şirin bir selvinin dalına düştü
Mezara koymadan deli kafayı
Yar ile bir ömür sürsem sefayı
Hayatta bilmezdim gamı, cefayı
Dertsiz başım derdin gölüne düştü
Aydan aydın bir yüz, hilal gibi kaş
Bu hâl içerime düşürdü telaş
Afsunlu bir gözden üç beş damla yaş
Gelin duvağının tülüne düştü.
2008
HALİM PERİŞAN
Bırakıp gittiğin o günden beri
Gözyaşımla sulanıyor topraklar
Garip bir sessizlik sardı her yeri
Çimleri örtüyor sarı yapraklar
Bırakıp gittiğin o günden beri
Sen böyle değildin, ne oldu sana
Bu ani kararda bir tuhaflık var
Bittimi bu sevda, geldik mi sona?
İkimiz için de, bu bir intihar
Sen böyle değildin, ne oldu sana
Zamanı durdurmak gelse de elden
Çevirsem geriye doğru zamanı
Çaresiz kalmışım, kim bilir halden
Bu illetin acep var mı dermanı?
Zamanı durdurmak gelse de elden
Belki pişman olun günün birinde
O gün çok geç olur, iş işten geçer
Olmak istemezdim senin yerinde
Her kişi yolunu kendisi seçer
Belki pişman olun günün birinde
Gönlüm viran oldu, halim perişan
Muhlis hayallerim darmadağınık
Geleceğe dair yoktur bir nişan
Kapılar kapalı, yollar tıkanık
Gönlüm viran oldu, halim perişan
2009
ŞAHSENEM
Nasıl güleyim ki, dert dizi dizi
Gül demekle gülünmüyor Şahsenem
Yara geçse bile, kalıyor izi
Aşk yarası silinmiyor Şahsenem
Gönül derdi benzemiyor oyuna
Yürü selvi boylum bakam boyuna
Sevda ateşiyle koyun koyuna;
Yaşamadan bilinmiyor Şahsenem
Ben de sanırdım ki seven, sevilir
Karşılıksız sevgi biter, eksilir
Ne bir ilâcı var, ne tabip bilir
Aşka çare bulunmuyor Şahsenem
Bilmediğim bir hâl oluyor bana
Bir türlü sığmıyor akla, izana
Aşk gemisi yanaşmıyor limana
Deryalara dalınmıyor Şahsenem
Kesildi soluğum, titriyor elim
Konuşmak isterim, tutulur dilim
Tek başıma yürüyemem bir milim
Gel demeden gelinmiyor Şahsenem
Gözlerimden çağlar iki şelâle
Yüreğimin koru ermez zevale
Şu gönül dediğin ne muhkem kale
Kol gücüyle alınmıyor Şahsenem
2009
E L İ F
Yanık yüreğime merhem kâr etmez
Kendi ellerinle sar be sultanım
Yüzüne bakmaya bir ömür yetmez
Her zaman karşımda dur be sultanım
Neden böyle uzaklarda durursun?
Bir gönül yapmayı çok mu görürsün?
Bir nazarla tam kalbimden vurursun
Açmışım sinemi, vur be sultanım?
Sevdam için karlı dağlar aşarım
Dile getirmekte yoktur başarım
Yuvasız kuş gibi yalnız yaşarım
Gel de yuvamızı kur be sultanım
Doruk noktasına çıktı heyecan
Ayrılık derdine dayanır mı can?
Gel, etme sevdiğim bitsin bu hicran
Sensiz yaşamak mı, zor be sultanım?
İnce bir tığ yüreğimi eşiyor
Günden güne yara derinleşiyor
Senden mahrum kaldı, içim üşüyor
Sevginle bir hırka ör be sultanım
Bilmem ki ne deyim, tutuldu aklım?
Kapında beklerim hep iki büklüm
Seyreyle âlemi, gez iklim iklim
Arada beni de gör be sultanım
Seven sevdiğinden bekler mi teklif?
Sanki damarlarım yolundu lif lif
Yeter gayri yeter, öldürdün Elif
Bir kez olsun, hâlim sor be sultanım
2009
SEN NESİN?
Leyla mısın, Şirin misin sen nesin?
Bu tarifsiz güzelliğin nereden?
Kadir Mevla’m nazarlardan saklasın!
Yoksa bana, bu cihanı dar eden.
Kınalı ellerle motif işlersin
Bir yandan da, al elmayı dişlersin
İçten içe sevdiğini düşlersin
Senin aşkın, beni bahtiyar eden
Mehtapsız gecemin şafağısın sen
Karanlık dünyamın ışığısın sen
Bu mahcup yüzlünün, aşığısın sen
Kusursuz yaratmış seni, var eden
Gül, gül açar gözlerini süzersin
Kanımdasın, damarımda gezersin
Gönlümü bir dantel gibi bezersin
Ne hoş etmiş, seni, bana yâr eden
Gönül bu durakta eğlendi kaldı
Kumral saçlarına bağlandı kaldı
Sevda ateşiyle dağlandı kaldı
Bir kıvılcım yüreğimi kor eden
Gülde, karanfilde, lalede sensin
Mehtapta, yıldızda, halede sensin
Aslı da, Şirin de, Leyla da sensin
Aşkın, beni başkasına kör eden
2007
MAVİ MENEKŞEM
Nurdan cemalini çevirme öte
Yüzüne bakmaya doyamıyorum
Benim tahammülüm yoktur hasrete
Yerine kimseyi koyamıyorum
Senden ayrı düşmek, bütün endişem
Kedere dönüşür sevincim, neşem
Şimdi neredesin, mavi menekşem
Kadife sesini duyamıyorum
Yürekten bir bakış, candan bir gülüş
Hakikate erer, beslediğim düş
Yarama merhem ol, aşkımı bölüş
Derdimi, ellere diyemiyorum
Pınarın başında bir turna döner
Turnam gelir, gönül köşküne konar
Yürek yangınına neylesin pınar
Günlerdir aş, ekmek yiyemiyorum
Hak, murat etmezse kalem yazamaz
Sen istersen, bu ayrılık uzamaz
Benim aşkım, başkasına benzemez
Vazgeçip, düzene uyamıyorum
Ey mahzun duruşlum, çiçek kokulum
Çıkmaz sokaklara uğratma yolum
Bırakır gidersen, kırılır kolum
İntizar etmeye kıyamıyorum
Benim hislerimle, gönül eğleme
İçten sevmiyorsan, yalan söyleme
Ela gözlerinden mahrum eyleme
Gönlümün gamını yuyamıyorum.
2007
AH İNSAFSIZ!
Ayrılık ölümden beter derlerdi
Onun en zorunu tattırdın bana
Ateş yandığı an tüter derlerdi
Bir ömür, kor ateş tutturdun bana
Bakışın alevdi içime aktı
O çatık kaşların sıktıkça sıktı
Verdiğin ıstırap doruğa çıktı
Zehirli zokayı yutturdun bana
Sanki bütün dünya sırtıma bindi
Hasretlik acısı sineme sindi
Ağlamaktan gözlerime kan indi
Gururumu söküp attırdın bana
Ah seni insafsız, kalpsiz, duygusuz!
Bir günüm geçmedi gamsız, kaygısız
Sabahlar olmuyor sensiz, uykusuz
Gece yıldızları güttürdün bana
Sürekli hicranmış aşkın cilvesi
Ölmeden bitmiyor derdi, çilesi
Ne yaşandı, ne duyuldu böylesi
Sevmemeye tövbe ettirdin bana.
2009
KALK GİDELİM
Haydi, kalk gidelim bizim ellere
Bizim dağlar kekik kokar sevdiğim
Sakın fırsat verme yaban ellere
Herkes seyrimize bakar sevdiğim
Mevsim ilkbahardır eridi karlar
Esmeye başladı ılık rüzgârlar
Çiçekler açıldı, süslendi kırlar
Yolumuza güller döker sevdiğim
Ekinler boy verdi, şelâle coştu
Seninle orada olsak ne hoştu
Sevinçten uçarım versen bir muştu
Umutsuzluk yürek yakar sevdiğim
Yetmez mi bunca yıl verdiğin hasar?
Başıma sardığın yaraları sar
İçini ferah tut olma karamsar
Beni bu havalar sıkar sevdiğim
Elin titremesin, tut elimden tut
Bize eşlik eder beyaz bir bulut
Sevgi bir ummandır çizilmez hudut
Korkuyu zihninden çıkar sevdiğim
Bak şu kumrulara yanında eşi
Gönül huzurudur her şeyin başı
Sevdiğini alamayan bir kişi,
İflah olmaz, erken çöker sevdiğim
Gel gayri nazlanma hasreti bitir
Al beni güzelim sinene yatır
Sevmek ve sevilmek ömrü uzatır
Ayrılık, adamı yıkar sevdiğim
2009
KÜSME BANA
Hoyrat rüzgârlara kapılıp birden,
Küserek yönünü çevirme benden.
Ayrılık acısı, beter, zehirden
Susarak yönünü çevirme benden
Susma ey nazlı yar, söyle kelamı
Başımıza gelen dert mi, bela mı?
Aşina olduğum o dost selamı,
Keserek yönünü çevirme benden
Karalar giyinip, çatma kaşları
Görmez misin yuva kuran kuşları?
Sevdalı sinene kara taşları,
Basarak yönünü çevirme benden
Gözlerimden, çekme, kara gözünü
Kudretli Mevla’ma bağla özünü
Gülden güzel, aydan aydın yüzünü,
Asarak yönünü çevirme benden
2009
YAKACAK BENİ
Cananla göz göze geldiğim zaman
Yüreğim yerinden çıkacak gibi
Bedenimi bürür bir mavi duman
İçim erir gider akacak gibi
Aklım, fikrim uçar gider başımdan
Ilık ılık bir şey kaynar döşümden
Geceleri uyuyamam düşümden
Dağlar üzerime çökecek gibi
Bazen yeşil giyer, bazen al giyer
Bir lale misali, boynunu eğer
Bu hasretlik uzar giderse eğer
Genç yaşta belimi bükecek gibi
Suların engine aktığı gibi
İğde çiçeğinin koktuğu gibi
Aslı’nın, Kerem’i yaktığı gibi
Beni de, bu sevda yakacak gibi
Vuslat geciktikçe katlanır acım
Bir güzelin himmetine muhtacım
Hevesle yeşeren umut ağacım
Yaprağını erken dökecek gibi
Ot, odun değilim, yanarken tütem
Sevdiğime nasıl edeyim sitem
Bu dertten ölürsem, tutmayıp matem,
Seyrime uzaktan bakacak gibi
2008
SÖYLEYEMEDİM
İçime düşürdün, aşk ateşini
Seni sevdiğimi söyleyemedim
Bir gün olsun bırakmadım peşini
Seni sevdiğimi söyleyemedim
Beline bağlanmış kırmızı kuşak
Elinde kına var, başında duvak
Ya çok utangacım yahut çok korkak
Seni sevdiğimi söyleyemedim
Bir su içsem ak pınarın başında
Uyusaydım yaylaların döşünde
Gözüm kaldı gözlerinde kaşında
Seni sevdiğimi söyleyemedim
Perişan haldeyim, tükendi takat
Devasız dertlerim birikti kat kat
Kuşkular yoluma kurdu barikat
Seni sevdiğimi söyleyemedim
2008
MADEM GİDECEKSİN!
Anlaşıldı, gideceksin, çare yok
Yanımda bir lahza kal da öyle git
Sineme saplandı zehirli bir ok
Yarama bir merhem çal da öyle git
Dost elinden yedim acı bir sille
Beynimin içinde patladı gülle
Beyaz işlemeli kırmızı tülle
Akan gözyaşımı sil de öyle git
Gözlerime bir bak, kaldır başını
Çatma birbirine kalem kaşını
Hüzünlü ayrılma, sil gözyaşını
Yüzüme son defa gül de öyle git
Böyle mi kapanır aşkın perdesi?
Kırıldı kavalın en son kertesi
Benim için yoktur senden ötesi
Seni sevdiğimi bil de öyle git
Sevdamız uğruna dağları delsem
Seninle ağlayıp, seninle gülsem
Hiç zoruma gitmez, suçumu bilsem
Bari bir bahane bul da öyle git
Son görüşmemiz mi, ne diyorsun sen?
Sensiz dünya bana derin bir mahzen
Bırakır gidersen, yaşayamam ben
Beni de yanına al da öyle git
Koynumda saklıdır bir tutam saçın
Gönlümden sökülmez çaktığın perçin
Mutlu geçen günler hatırı için;
Cenazemi olsun kıl da öyle git
2008
ASİ DİLBER
Gönlümü kaptırdım asi dilbere,
Yakarışım para etmiyor benim
Korkarım bu vuslat kalır mahşere,
Bahtımın düdüğü ötmüyor benim
Uzaktan uzağa görünür, kaçar
Güldükçe ağzından inciler saçar
Sevdamı kadehe doldurur, içer
Bir güzele gücüm yetmiyor benim
Elimi kaldırsam, kolum tutulur
Bir çift söz söylesem, dilim tutulur
Koşup gitsem derim, yolum tutulur
Kervanım yolunda gitmiyor benim
Çiçeğe durmadan kırılır dalım
Elime almadan soluyor gülüm
Umutlarım yandı, savruldu külüm
Yıkıldı, ocağım tütmüyor benim
El âlem şen, şakrak, ederken düğün
Acıyla doyarım günde üç öğün
Olanca derdimi havanda dövün
Çektiğim çileler bitmiyor benim
2007
GELİN
İçimde yanıyor, sönmez bir ataş
Ben, sana muhabbet duyalı, gelin
Can alıcı bir göz, hilal gibi kaş
Yazması fildişi oyalı, gelin
Nurdan cemalini gördükten beri
İnan, bilmiyorum gezdiğim yeri
Beni, benden çekip aldın ey peri
Şaşkınım, aklına uyalı, gelin
Kar gibi eridim, mum gibi yandım
Derin bir uykudan, yeni uyandım
Kendimi kaybettim, mecnuna döndüm
Aşkını kalbime koyalı, gelin
Sanırdım, gönlümü alınmaz kale
Bir meltem estirdin, çevirdin küle
Bağladın kendine, eyledin köle
Beni, benliğimden soyalı, gelin
Rabbim, bu âlemi var etti yoktan
Dilerse güneşi indirir gökten
Senin, güzelliğin kudreti-Haktan
Hakkın boyasıyla boyalı gelin
2007
ARIYORUM
Ayağımda çarık, elimde fener
Yitirdim yârimi aramaktayım
Dediler, gidenler sanma ki döner!
Bense, umudumu korumaktayım
Belki, bir sapakta önüme çıkar
Kaldırır başını, yüzüme bakar
Ayrılık, sinemi yaktıkça yakar
Kırılmış dal gibi kurumaktayım
Dün, şafak vaktinde rüyamda gördüm
Gönlümden kopardım bir çiçek verdim
Ardı sıra koştum, izini sürdüm
Aşkımın peşinden yürümekteyim
Şehir şehir gezdim, elimde resmi
Sorup duruyorlar, var mıydı hasmı?
Kavga mı ettiniz, dargın mı, küs mü?
Asılsız sözlerden erimekteyim
Bazen, yalan, yanlış haber geliyor
Gözlerim, hep uzaklara dalıyor
Varmadığım yerde aklım kalıyor
Gökte yıldızları taramaktayım
Bu yoldan dönüş yok, ölene kadar
Vazgeçmem imkânsız, bulana kadar
Dizlerim dermansız kalana kadar
Yorgun bedenimi sürümekteyim
Büyüsünde kaldım, gördüğüm yüzün
Ateşi söner mi kalpteki közün?
İçimi kapladı, bir garip hüzün
Düşüne düşüne çürümekteyim
2007
SENSİZ YAŞAMAK!
Birkaç istemezin aklına uyup;
Verdiğin sözlerden cayma, güzelim.
Duyduğun haberi, benden sormayıp;
Hem sana, hem bana kıyma, güzelim.
Bir derdin olursa, benimle paylaş
Ela gözlerinden süzülmesin yaş
Meyvesiz ağaca, atarlar mı taş?
Yalan haberleri duyma, güzelim.
Bozulursa iki dostun arası
Düşmanlara gelir, gülme sırası
Her gün derinleşir gönül yarası
Çaresiz dertlere koyma, güzelim.
Sevgi yürektedir, söküp alınmaz
Her güzel olanın kadri bilinmez
Yürekten sevenin dengi bulunmaz
Sen, elin lafına uyma, güzelim.
Yüzünü çevir de, gözlerime bak
Senden ayrılmayı göstermesin Hak
Bana zulüm olur sensiz yaşamak
Yaşarsam ömürden sayma güzelim.
2007
KARA ŞAÇLARIN
Bir teline zarar gelsin istemem
Aman, incitmeden tara saçların
Boyalı, cilalı olsun istemem
Kudretten boyalı, kara saçların
Gören göz tutulur, gönül hoşlanır
Sevda kazanında yürek haşlanır
Kıvılcımlar saçar, can ataşlanır
Benziyor alevli kora saçların
Başına kurulmuş dantel sergisi
Gücümüz yetmezdi, olsa vergisi
Burgu gibi işlemeli örgüsü
Açtı yüreğime yara saçların
Mükemmel yakışmış fidan boyuna
Şaşkın şaşkın süzüyorum boyuna
Dolanmış bir yandan yana boynuna
Büklüm büklüm, sıra sıra saçların
Kem gözler görmesin, kendini koru
Turna gibi süzül, vakarla yürü
Siyah bir perçeme astım gururu
Tutsak etti vura vura saçların
Kutlu sırrımızı açma ellere
Bizi çekemezler, düşen dillere
Akşam melteminde bırak yellere
Dalgalansın yara yara saçların
Kadir gecesinde şafak sökerken
Aşk erbabı gözyaşları dökerken
İrem bağlarında Kevser akarken
Kelep kelep batmış nura saçların
2007
KAHRIMDAN ÖLÜRÜM
Benden başkasına gidersen eğer?
Kahrolurum, elde gördükçe, gülüm.
Baş başa yaşamak, bir ömre değer;
Severim, dünyada durdukça, gülüm.
Eller düğün eder, giyer, kuşanır
Gözlerimden kanlı yaşlar boşanır
Nasıl dayanılır, nasıl yaşanır;
Seni, bir başkası sardıkça, gülüm.
Böyle bir hayatı düşünmek bile;
Allah göstermesin, en büyük çile.
Kahrımdan ölürüm her gün ah ile
Eller alıp, sefa sürdükçe, gülüm.
Seni düşünürüm gecede, günde
Unutulmaz bir haz bıraktın bende
Bana, yer açmazsan, yürek hanende
Ne derim, ahbaplar sordukça, gülüm?
Güler yüzle, gönül kapını açıp
Şifalı elinden bir kahve içip
Doyası seyretsem, karşına geçip;
Sırma saçlarını ördükçe, gülüm.
İçimi soğutmaz, dağların karı
Bağrıma basarım ateşi, nârı
Yatağa düşürür, gönül efkârı
Ayrılık okunu vurdukça, gülüm
2007
ÇEKENLERE SOR
Ayrılık acısı pek yaman olur
Bilmiyorsan bir de çekenlere sor
Çile kuyusuna düşen boğulur
En güzel çağında çökenlere sor
Bir hırçın ceylanın koşmuş peşine
Gönül vermiş gözlerine, kaşına
Kuytu köşelerde yalnız başına,
Sessizce gözyaşı dökenlere sor
Ahından erimiş, murat almamış
Bir ömür beklemiş, yâri gelmemiş
Yaşlı gözlerinin feri kalmamış
Bir umutla yola bakanlara sor
Ölse de bahsetmez yârin suçundan
Sadece bir tutam tel var saçından
Bir dokunsan, bin ah çeker içinden
Kaderine boyun bükenlere sor
Eşiğine varıp dizüstü çökmüş
Yalvarıp yakarıp boynunu bükmüş
Yarasına avuç avuç tuz dökmüş
Aşk oduyla yürek yakanlara sor
2011
KALBİMDE SAKLISIN
Kalbimde saklısın, zihnimde mıhlı
Adını, her daim anar dururum
Feryadımı duyar her vicdan ehli
Ateşler içinde yanar dururum
Gönlüm isyanlarda, dinlemez komut
Gel de, gözlerimin yaşını kurut
Yıkılır giderim vermezsen umut
Gazsız lamba gibi söner dururum
Mutlu bir çift görsem, sızılar içim
Yüzüne hasretim, sevgine açım
Seni, gözlemekten ağardı saçım
Her sabah yoluna iner dururum
Nurdan cemalini ölmeden görsem
Bütün varlığımı yoluna sersem
Senin derdin beni eyledi sersem
Çıkmaz sokaklarda döner dururum
Aşk ile bağlanır bülbül, gülüne
Figan eder pembesine, alına
Rüzgârla savrulup, zülfün teline
Kar tanesi gibi konar dururum
Uslanmaz aşığa yüz vermesen de
Tatlı bir gülüşle poz vermesen de
Bir bahane bulup, söz vermesen de
Ben yine şansımı dener dururum
Hayat çekilmiyor yalnız başına
No’lur çok bekletme Allah aşkına
Resmini işledim gönül taşına
Cansız hayalinle kanar dururum
2007
AŞKIN İZİN VERMİYOR
Eriyorum, güneş görmüş kar gibi
Mah yüzünü görür görmez sevdiğim
Salınır durursun pembe nar gibi
Gözüm görür, elim ermez sevdiğim
Aşkın badesinden tattım bir yudum
Tepeden, tırnağa boyandım, yundum
Ne doyası yedim, nede uyudum
Gözlerime uyku girmez sevdiğim
Katıksız bir sevgi bütün sermayem
Bir ömür, birlikte yaşamak gayem
Şahlanan duyguya vurulmuyor gem
Aşkın buna izin vermez sevdiğim
Zemheri ayında poyraz sert eser
Dokunduğu yeri, buz gibi keser
Sevgiden nasipsiz, yüzünü asar
Dostun hatırını sormaz sevdiğim
Seven, sevdiğine çektirmez acı
Kadir kıymet bilen, başımın tacı
Olanca derdimin sensin ilacı
Yoksa bu acılar durmaz sevdiğim
Umutlar tükendi, kalmışım naçar
Cerrahlar toplansa ne işi yarar
Senin, himmetine ihtiyacım var
Bu yarayı, tabip sarmaz sevdiğim
2007
GÜLBEYAZ
Aşkımızı bir başkası duymasın
Yad eller geride kalsın, Gülbeyaz
Kıskanç komşuların lafa doymasın
Başını taşlara çalsın, Gülbeyaz
Ağyara aldanma hemen kandırır
Bir söz eder, hayatını söndürür
Doğru kararından geri döndürür
Seven sevdiğini alsın Gülbeyaz
Üstümüzden aralansın bulutlar
Yıkılsın engeller, kalksın hudutlar
Gerçeğe dönüşsün bütün umutlar
Güzel günler geri gelsin Gülbeyaz
Hayati konular gelmez ihmale
Uğurlu sevdamız ersin kemale
Bütün istemezler şaşsın bu hale
Düşmanlar kahrından ölsün, Gülbeyaz
Öyle uzak durma biraz yakın gel
Mah yüzüne beyaz duvak takın gel
Kınalı elini bir kez dokun, gel
Yaralarım şifa bulsun Gülbeyaz
Haydi, bekliyorum vakit daraldı
Vuslatsız seneler ömrümü çaldı
Bilemem, dünyada kaç günüm kaldı
Dost dostun kadrini bilsin Gülbeyaz
Gönül kapısını gün ışırken çal
Keklikler aşk ile ötüşürken çal
Gül yapraklarına çiğ düşerken çal
Güldükçe gül açan gülsün Gülbeyaz
1998
SEN SEVMESEN DE!
Sana bir sözüm var söyleyim peşin
Seni seviyorum, sen sevmesen de
Hemen kesip atma iyice düşün
Seni seviyorum, sen sevmesen de
İçten bakışların fırlatır bir ok
O bakışlar yok mu, yaraladı çok?
Hayır desen bile, hiç önemi yok
Seni seviyorum, sen sevmesen de
Beni meftun etti bu naz bu duruş
Yürekten avlayış, şaşmaz bir vuruş
Öyle kolay değil, benden kurtuluş
Seni seviyorum, sen sevmesen de
Gönül bahçesinde açılan çiçek
İstersen kabul et, ister sünger çek
Şaka etmiyorum vallahi gerçek
Seni seviyorum, sen sevmesen de
Şimdi tercih senin, söyle nazlı yâr
Sevgimden bir şüphen, endişen mi var?
Bu aşkı taşırım mezara kadar
Seni seviyorum, sen sevmesen de.
2009
GELİRSİN DİYE
Gözümü yollardan alamıyorum
Aklına düşerde gelirsin diye
Başka bir adreste kalamıyorum
Yanılır, şaşarda gelirsin diye
Düşmanlara inat, doğruyu seçip
Muhabbet suyundan bir yudum içip
Müşfik kollarını yay gibi açıp
Ansızın koşarda gelirsin diye
Aradaki hainleri sezerek
Zihnindeki soruları çözerek
Bu sebepsiz ayrılığa kızarak
Dağları aşarda gelirsin diye
1998
VEFASIZ
Sinsi oyunlarla bana sokulup;
Zerk etme kanıma akrep zehrini
Dost edalarıyla yüzüme gülüp
Viran edip gitme gönül şehrini
Yaklaşma yanıma, benden uzak dur
Kirpiklerin kurşun, kalbimden vurur
Kararan vicdanın, kanda boğulur
Yıkasan kirletir Seyhan Nehrini
Umut bağlanır mı vefasız yara?
Hazan vurmuş bağda gez yara yara
Yeni kapanmışken açtığın yara
Çekemem bir daha senin kahrını.
1997
SENSİZ YILLAR
Bir akşamüzeriydi telefon çalıverdi
Tanıdığım hoş bir ses, gönlümü alıverdi
Biran şaşırdım kaldım, rüyada mıyım neyim?
Buldum seni sevgilim, her zaman seninleyim
Senden geriye kalan, ne adres vardı ne iz
Teşekkürler sevgilim, bu ne muhteşem sürpriz
Yüzünü görmesem de, sesinle avunurum
Adresini ver bana, gelir seni bulurum
Tomurcuk gül gibiydin, gülümü soldurdular
Seni, benden koparıp, yüreğimden vurdular
Mecnun gibi dolaştım, geçti tam on beş senem
Ayrılık ateşiyle yandı, kavruldu sinem
Uçan kuşlara sordum, esen yellere sordum
Karanlık odalarda sessizce ağlıyordum
Sensiz geçen yılları ömürden mi sayarım
Seher vakti rüzgâra fısıldasan duyarım
Mazimizi unutma bize o bile yeter
Ayrılığı anladım, inan ölümden beter
Bitti artık çilemiz, şükür kavuşturana
Uzaklarda olsan da, varlığın yeter bana.
1997
AVCI
Kalbimi koydun hedefe
On ikiden vuruyorsun
Dişlerin benzer sedefe
Öyle gülüp duruyorsun
Gözüm, gözünde takılı
Ayağımda mıh çakılı
Saçların reyhan kokulu
Çepeçevre sarıyorsun
Kirpiklerin demir kafes
Kaşların çelikten pres
Gir gönlüme, estikçe es
Dallarımı kırıyorsun
Her çiçeğe konmaz arı
Konsa bile olmaz kârı
Olmuşsun hisar mimarı
Önüme set örüyorsun
Ben mahkûmum, sen savcısın
Bana, kaderim acısın
Silahsız müthiş avcısın
Yaman tuzak kuruyorsun
Bilmeden düştüm eline
Bakmazsın çeşmim seline
Bağladın zülfün teline
Peşin sıra sürüyorsun
Yufkadır aşığın bağrı
Sol yanımdan gitmez ağrı
Yüreğimden aldın çağrı
Ona doğru yürüyorsun
Ayrılık ölümden yaman
Allah göstermesin aman
Seni görmediğim zaman
Düşlerime giriyorsun
Çektin kılıcı, kalkanı
Doldurdun gönül çantanı
Gitme güzeller sultanı
Bana hayat veriyorsun
2007
KISKANIYOR
Seni seviyorum diye;
Eller seni kıskanıyor.
Şaşıyorlar bu sevgiye;
Diller seni kıskanıyor.
Nazarlı gözlerden sakın
Parmağına yüksük takın
Çiçeklerde yoktur kokun
Güller seni kıskanıyor
Gözlerin derdime derman
Bu can sana olsun kurban
Başında pembe bir türban
Allar seni kıskanıyor
Hayatıma girdin birden
Aşk ateşi gitmez serden
Bu güzellik, bu tat nerden
Ballar seni kıskanıyor
Kuğu gibi geziyorsun
Gözlerini süzüyorsun
Yüreğimde yüzüyorsun
Göller seni kıskanıyor
2008
BİRİNİ BULDUM
Senin açtığın yarayı;
Saracak birini buldum
Yıkıp gittiğin sarayı,
Kuracak birini buldum.
Kara gecenin sabahı
Geldi, yaşattı felahı
Bana yönelen silahı;
Vuracak birini buldum.
Nevruz çiçek açmış gözde
Benler sıralı ak yüzde
Her vakit verdiği sözde;
Duracak birini buldum.
Pırıl pırıl vicdanını
Sevgi kaynayan kanını
Seveni için canını;
Verecek birini buldum.
1999
GÖNLÜN HOŞ DEĞİL Mİ?
Seherde bülbüller öter
Ötüşü, bir düş değil mi?
Erkenden bir duman tüter
Bilmem, gönlün hoş değil mi?
Koyun meler kuzusuna
Gönül arar, nerde suna
Sorsam yârin arzusuna
Güller sana eş değil mi?
Yalvarırım hakka daim
Hiç kimse bilmiyor halim
Tutuldu ayağım, elim
Sizin iller kış değil mi?
Çiçekle bezenmiş yurdu
Çadırı çimene kurdu
Uğrun uğrun ağlıyordu
Kirpikleri yaş değil mi?
Başına siyah çar takmış
Gözlerinden inci akmış
Başkasında gönlü yokmuş
Son pişmanlık boş değil mi?
Bir yiğit, böyle yıkılmaz
Bu çile, yalnız çekilmez
Taş yere tohum ekilmez
Senin yürek taş değil mi?
1982
DAĞLI MANİLER
Dağlara erişemem
Kuşlarla yarışamam
Yârim bugün gelmezse
Bir daha görüşemem
Dağlara götür beni
Karlara batır beni
Gözünü sevdiğim yâr
Dizine yatır beni
Dağların başı kardır
Toprağı taşı kardır
Yârimi bir kez görsem
O bile bana kârdır
Dağlarda at yayılır
Yeleleri sayılır
Menekşe gözlü yârim
Beni görse bayılır
Dağların üstü çayır
Yanarım cayır cayır
O yâri düşünmekten
Bende kalmadı hayır
Dağların başı serin
Yollara çiçek serin
Para, pul sizin olsun
Yârimi bana verin
Şu dağları gezeyim
Göllerinde yüzeyim
Yârin samur saçını
Çiçeklerle bezeyim
Dağlarda yayla çayı
Severim koklamayı
Yârsiz bir gün geçmiyor
Nasıl beklerim ayı
Dağlara koyun saldım
Peşinde kaval çaldım
Yâri ele vermişler
Kuşlardan haber aldım
Şu dağlarda kuzu var
Çığırlarda izi var
Yârimden ayırdılar
Yüreğimde sızı var
2002
MUZAAFFER OLAN
Kim nefsini yenerse, muzaffer olan odur
Böylesini bulursan, şapka çıkar, selam dur.
2009
DAVETİYE
Düğünümüz var dostlar, duymayana duyurun
Müstesna günümüze, biraz vakit ayırın
Arkadaşlar, ahbaplar, akrabalar, komşular;
Leyla ile Mecnun’ un düğününe buyurun
2004
GÜLÜN DİKENİ
Bir sabah goncayı dereyim derken
Ellerime, gülün dikeni battı
Kavuşmanın hayalini kurarken
Dikenleri yüreğimi kanattı
Bir sabah koncayı dereyim derken
2005
GÜL İÇİN
Bülbülün figanı, gonca gül için
Ne büyük murattır O, bülbül için
Bir kez olsun, Gül, yüzüme gülmedi
Ben, kendimi heder ettim Gül için
2007
BU DERT
Dizler taşımaz oldu, bu ayaklar götürmez
Bu dert beni götürür, inan dostum çok sürmez
2009
TEK YÖN
Kumaşım farklı benim, satılmaz her pazarda
Gezdim, tozdum bir zaman, şimdi sıra mezarda
2010
BİLMEM
Akşam vakti, kayıp ettim gölgemi
Bu güneş yeniden doğar mı bilmem?
Fırtına başladı, batarsa gemi;
Azgın sular beni, boğar mı bilmem?
1995
DOST SANDIĞIN
Baş ahbabım deyip dost bildiğini;
Menfaatler çakışınca anlarsın.
Ne kadar sayılıp, sevildiğini;
Başın dara sıkışınca anlarsın.
2009
MİNİK MERVE’M
Minik kanaryamsın pek tatlı dilli
Hanemde şakıyıp, ötersin Merve
Gözlerin sürmeli, gıdığın ballı
Ömrüme bir ömür katarsın Merve
Ellerin kadife, saçların sırma
Sıkı sıkı sarıl dedeni kırma
Böyle bir güzeli gel de ısırma
Kaşlarını niçin çatarsın Merve
Rabbim seni bize vermiş çok şükür
Dişlerin sedeften, saçların çok gür
Pembe yanağını dudağıma sür
Sen bana üç öğün yetersin Merve
Vurgununum geciktirme vuslatı
Yorgun bedenimin yoktur takati
Gidiciyim, gel kaçırma fırsatı
Her zaman gözümde tütersin Merve
Eşin emsalin yok gayet şirinsin
Atom karıncasın, süper beyinsin
Yüreğim üşürken seni giyinsin
Sevginle sıcacık tutarsın Merve
Mutlu bir hayat sür, hem beni de an
O kara gözlerin gülsün her zaman
Seni seviyorum, küçüğüm inan
Gönlümün içinde yatarsın Merve.
07.01.2009
GÜZEL ELİF’İM
En gözde çiçekler eş olmaz sana
Lale de, sümbül de, gül de Elif’im
İçten yaralıyım, merhem ol bana
Ferahlat gönlümü gül de Elif’im
Kaybımız büyüktür, şimdi şoktasın
Sokakta, komşuda ya da parktasın
Her yerde babanı aramaktasın
Kalıyor gözlerin yolda Elif’im
Boyundan büyüktür derdin, kederin
Biçareyiz kuzum, yaran çok derin
Duaya açılmış minik ellerin
Her anında baban dilde Elif’im
Yaralı kuş gibi çırpınıp durma
Cevabı pek müşkül, çok soru sorma
Gıdığın şeftali, yanağın hurma
Tadın yok kaymakta, balda Elif’im
İnci gibi akan gözyaşın dinsin
Sen gül de güzelim, annen sevinsin
Her gece yanına melekler insin
Rabbim, garip kuşa dulda Elif’im
Seni görmedi mi duramaz deden
İçinde bir sancı başlar inceden
Dileğim şudur ki, yüce Merciden
Korunsun tufanda, selde Elifim
Henüz, üç yaşında taze fidansın
Kimse incitmesin sırça mercansın
Hayat iksirisin, nefessin, cansın
Bağrıma basayım gel de Elif’im
20.12.2010
SENİ ÖZLEDİM
Bizden ayrılırken büktün boynunu
İzledim kuzum ben, seni izledim
Bıkıp, usanmadan her gün yolunu
Gözledim kuzum ben, seni gözledim
Hak’ kın bahşettiği cennet gülüsün
Derdim, küçük yavrum tezce büyüsün
Uğrar diye kem gözlerin büyüsün;
Gizledim kuzum ben, seni gizledim
Senin okumaman bizim için zül
Elemi, kederi bırak, gayri gül
Yokluğuna nasıl dayanır gönül
Nazladım kuzum ben, seni nazladım
Düşünme burayı dersine çalış
Ayrılık zor ama sen ona alış
Bizi de kahretti senden ayrılış
Özledim kuzum ben, seni özledim
1993
“ BAHTIN AÇIK OLSUN “
Sen, bizim bahçenin gonca gülüydün
Neşe kaynağımdın, sevgi doluydun
Hem dert ortağımdın, hem destekçimdin
Bütün olmazların çıkar yoluydun
Bugün, temelinden sarsıldı bendim
İtinayla seçip, koydum ismini
Sana verdim kalbimin bir kısmını
Doya doya bakıp, öpüp koklayım
Bari ver de bir boylama resmini;
Ömrümce, koynuma alıp saklayım
Kırmızı ibrişim kardeş kuşağı
Bağlansın da öyle çık git eşiği
Yorgunum, bitkinim bende bir hal var
Bu gece akşamdan serin döşeği
Sanki üzerime uçuyor duvar
Meğer son geceymiş, kına gecesi
Ayrılığa delaletmiş “ Türkçesi “
Kanatlandın uçuyorsun yuvadan
Yine garip kaldı gönül bahçesi
İçim daralıyor, ağır havadan
Gelin arabası gelmiş tur atar
Taksi kornaları beynimde öter
Bahtın açık olsun yürü git kızım;
Gelinlikle görmek, bu bana yeter
Saadetler dilemektir son sözüm.
2005
KENGER VAKTİ
Fazlı Karaman Ağabeye
Gelirim demiştin, kenger vaktinde
Kengerler kurudu, yine gelmedin
Her nedense, duramadın akdinde
Dün şölen varidi, yine gelmedin
Çiçekle süslenen dağ etekleri
Silip, süpürüyor kötülükleri
Horoz kayasının kar kütükleri
Âhından eridi, yine gelmedin
Kurduğum düşünce zamana sığmaz
Gönül tarlasına yağmurlar yağmaz
Bu günün güneşi, bir daha doğmaz
Gün garba yürüdü, yine gelmedin
Ne gün tutacaksın verdiğin sözü
Geçen günler aştı doksanı, yüzü
Sana, kanattığım kenger sakızı
Bakraçta çürüdü, yine gelmedin
Ne kadar dil döksem, hepsi nafile
Gemi yürümezmiş sade laf ile
Yetmişinden sonra kel durdu bile
Zülfünü taradı, yine gelmedin
Baka baka gazel oldu kengerler
Görenler aklımdan şüphe ederler
Şaşkın adam, daha ne bekler derler
Yüreğim kor idi, yine gelmedin
Bahar geldi geçti, yaz tükenmekte
Zaman kurdu mevsimleri yemekte
Bu ayın sonunda güz görünmekte
Kar yolu bürüdü, yine gelmedin
Aksu deresinde çağlayan sular
Yalçın kayalardan ağlayan sular
Kaynağı, deryaya bağlayan sular
Beni de sürüdü, yine gelmedin
Hasret kaldım, dost yüzünü özlerim
Canım sıkkın, dokunmasın sözlerim
İstanbul yoluna dalan gözlerim
Hep seni aradı, yine gelmedin.
2007
“ ÖĞRETMEN ’’
Som cevheri pak eliyle yoğurur
İtinayla işler, dizer öğretmen
Ham ipeği kirmeninde eğirir
Sevgi ile dokur, bezer öğretmen
İrfan çeşmesinin suyunu içer
İyiyi, güzeli, doğruyu seçer
Engin bilgisiyle ufuklar açar
Toplumun yolunu çizer öğretmen
Yetiştirmek için model insanı
Çalışır, çırpınır sunar imkânı
Cehalet derdine bulur dermanı
Zamanı sorgular, süzer öğretmen
Öğrencisi için ömrünü adar
Mücadele eder sonuna kadar
Ahlâk yapısında büyük hissedar
Hayat reçetesi yazar öğretmen
Onları şefkatle bağrına basar
Okutur, eğitir bırakır eser
Zulmetin önünü, bilimle keser
Çirkin oyunları bozar öğretmen
Kimi mimar olur, kimisi doktor
Her biri hedefe atılan oktur
Doğu, batı diye ayırım yoktur
İl il, belde belde gezer öğretmen
Çağlara yön veren o’nun mühürü
Doruklara taşır fenni, kültürü
Cevabını bulur binlerce soru
Çetin soruları çözer öğretmen
Vatana sevdalı, bayrağa âşık
Milletiyle, mesleğiyle barışık
Yüzünde tebessüm, gözünde ışık
İlmin mayasını özer öğretmen
Öğretmen, sözünü, özünü bilir
İşler peteğini, balını alır
Vefakâr insandır sever, sevilir
Gönül deryasında yüzer öğretmen.
2008
BENİM DİLİM
Türk’üm, Türk diline sevdalıyım ben
Türkçe konuşurum, Türkçe yazarım
Anamın diline çok bağlıyım ben
Yabancı dillere olmaz nazarım
Bozmasın dilimi uyduruk diller
Benim güzel Türkçem arı, durudur
Türkçenin tadını ne bilsin eller
Damağımın tadı, gözüm nurudur
Bir Millet diliyle birlikte yaşar
Dilini unutan Millet yok olur
Türkçeyi korumak bizlere düşer
İnsanlar diliyle kimliğin bulur
Şiirim Türkçedir, düşüncem Türkçe
Özüm, sözüm Türkçe, Bayrağım Türkçe
Kederim Türkçedir, sevincim Türkçe
Zengin tarihimle, toprağım Türkçe
2009
O’ NUN AŞKINDAN
O’NUN AŞKINDAN
Yüce Rabbin aşkından nehirler çağlamakta;
Bitkiler zikir çekip, bebekler ağlamakta.
1994
SENİN RIZAN İÇİN
Rabbim haccı nasip et, ihrama bürüneyim
Tek senin rızan için, yollarda sürüneyim
1996
BIRAK KALSIN
Bu dünyada şan, şöhret güzelde, sonrası boş
O halde bırak onu, Allan’ın yolunda koş
1995
USTA
Her insanın başkadır, birbirindin siması
Düşünmek gerekmez mi, kimdir acep ustası?
1997
RUHUN GIDASI
Namaz, ruhun gıdası, dertlerin ilacıdır
Peygamberim buyurdu, müminin miracıdır
1995
CAN KUŞU
Bu can, kafeste bir kuştu
Can kuşu kafesten uçtu
İlâhi davete koştu;
Koştu canana kavuştu.
2001
DELİLİK
Dünyada ne kalır, öldükten sonra
Bir kötülük kalır, bir de iyilik
Bunları yaşarken bildikten sonra
O halde, kötülük yapmak, delilik
1995
DÜNYA MALI
İnsanoğlu, dünyaya elleri bomboş gelir
Nasibi ne kadarsa, ancak o kadar alır
Verilen süre dolar, yolculuk tekrar başlar
Dünya malı dediğin, yine dünyada kalır
2008
HAYAT PERDESİ
Gizli bir el çeker, hayat perdeni
Birkaç metrelik bez, sarar bedeni
Dostların, uğurlar, mezara kadar
Hiçbir kuvvet döndüremez gideni
2008
MEVLA’YI ÇAĞIRIR
Seherde uyanan bülbül
Çiler, Mevla’yı çağırır
Rahmetiyle açılan gül
Güler, Mevla’yı çağırır
Besmele her şeyin başı
Bulutlar akıtır yaşı
Yıldırımlar dağı, taşı
Deler, Mevla’yı çağırır
Ağaçlar eğer dalını
Çiçek sergiler alını
Garip çoban kavalını
Çalar, Mevla’yı çağırır
Bahçe açar çıkısını
Kiraz, takar takısını
Reyhan, güzel kokusunu
Salar, Mevla’yı çağırır
Çilek, sunar çileğini
Gözler kurar eleğini
Masum yüzler dileğini
Diler, Mevla’yı çağırır
Avını arar tazılar
Çimen bitirir yazılar
Bütün koyunlar, kuzular
Meler, Mevla’yı çağırır
Arılar dolaşır dağı
Yoklar çiçeği, yaprağı
Karınca kara toprağı
Eler, Mevla’yı çağırır
Veli kulların sözleri
Nura boyanmış yüzleri
Hak anılınca gözleri
Dolar, Mevla’yı çağırır
Bebek kaldırır başını
Gösterir inci dişini
Ağlarken gözün yaşını
Siler, Mevla’yı çağırır
Tüm canlılar hayat boyu
Kana kana içer suyu
Âşıklar, derin uykuyu
Böler, Mevla’yı çağırır
2008
CANAN DİYE
Gönül bir sevdaya düştü
Yanar canan canan diye
Aşkın şarabından içti
Döner canan canan diye
Kur’an sözlerin doğrusu
Hak yolunadır çağrısı
Bütün dertlerin ağrısı
Diner canan canan diye
Secdeye kapanır başlar
Pişmanlıkla akar yaşlar
Medine’ye uçan kuşlar
Konar canan canan diye
Güneş eritir karları
Su büyütür çınarları
Kuruyan gözpınarları
Kanar canan canan diye
Tadan unutmaz tadını
Almak ister muradını
Her daim O’nun adını
Anar canan canan diye
2009
ECEL
Ecel, bakmaz yaşa, başa
Vadesi dolan gidiyor
İster az, ister çok yaşa
Sırası gelen gidiyor
Bir yol ki bu, giden gelmez
Zamanını kimse bilmez
Bir saniye ertelenmez
Çağrıyı alan gidiyor
Çıkmasa da bir talibi
Yoktur ecelin galibi
Tolu vurmuş çiçek gibi
Yaprağı solan gidiyor
Ne fakir tanır, ne zengin
Ne yüksek bilir, ne engin
Birdenbire gelir son gün
İşini bölen gidiyor
Verilen süre belirsiz
Çekilen kura belirsiz
Nöbet var, sıra belirsiz
Bir bir seçilen gidiyor
Hane hene gezer durur
Uğradığı canı vurur
Bedavaya bilet verir
Beze sarılan gidiyor
Ezgin bir sela verilir
Dostlar, başına derilir
Amel defteri dürülür
Yaptığı kalan gidiyor
İki metrelik bir çukur
Ne altın geçer, ne bakır
Tek çıkar yol sabır, şükür
Ağlayan, gülen gidiyor
2007
HOŞ GELDİN
On bir aydan bu yana, bekliyoruz yolunu
Hoş geldin, sefa geldin ayların padişahı
Gönül peteklerine dolduralım balını;
Ellerimiz dopdolu olsun bayram sabahı
Şehrimiz, ocağımız bereketinle doldu
Yoksulun, kimsesizin mahzun yüzleri güldü
Müjdeler olsun dostlar, Ramazan ayı geldi
Feyiz çeşmelerinde yıkayalım günahı
Bir gece var ki onda, tam bin aya bedeldir
Rahmet ummanlarına koşup testini doldur
İbadetini tam yap, iki elini kaldır;
Kulluğunu arz eyle, zikret yüce Allah'ı
2005
KADİR GECESİ
Bu gece kıymetli geçirme boşa
Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi
Mevla’yla kalırsak eğer baş başa
Gülşene bürünür gönül bahçesi
Gecenin sırrına ermektir murat
İnsanın ruhunda bırakır bir tat
Kuran’ı Kerimi eyle kıraat
Şefaatçi olur her bir hecesi
Kıbleye yönelip boyun bükerek
Gözlerinden kanlı yaşlar dökerek
Allah Allah diye tesbih çekerek
Huzurda yapalım şükür secdesi
Günahkâr elleri açıp semaya
İçten yalvaralım ulu Mevla’ya
Rabbim rahmetiyle bakar simaya
Affı sever yücelerin Yücesi
Geçen seneleri gözden geçirip
Zalim nefsimize zehir içirip
Gecenin feyzinden güller devşirip
İbadetle dolsun ahret bohçası
Bu gece bedeldir bütün bir ömre
Yaşantımız uysun İlâhi emre
Taş yüreğimize düşerse cemre
Mazhar olur Peygamberin müjdesi
2009
KUTLU DİYAR MEKKE VE HZ.MUHAMMED
Âlemi var edenin seçtiği kutlu diyar
Nice peygamberlerin o toprakta izi var
Halil İbrahim gelip Kâbe’yi tekrar kurdu
Hacer ve İsmail’in şenlendi ıssız yurdu
Hakkın nazar kıldığı bir yer olur mu viran?
Allah’ın evi orda, orada indi Kur’an
ö
Yüce Rabbim lütfetti, zemzem fışkırdı çölden
Sevgili gelecekti, çünkü bu altın koldan
Sene beş yüz yetmiş bir, mevsim ise ilkbahar
Abdullah’ın evinde müjdeli bir haber var
Amine’nin yavrusu iki cihan güneşi
Yerde, gökte övülür, yoktur daha bir eşi
Ta doğudan, batıya nurla doldu kâinat
Şanı yüce çocuğa melekler gerdi kanat
Torununu bağrına bastı Abdulmuttalip
Himayesine aldı amcası Ebutalip
Beldeler arasında Mekke mukaddes mekân
Bu mübarek toprakta kan akıyordu kan
Gün geldi, zaman doldu peygamber oldu Ahmet
Çölleşmiş yürekleri yeşertti inen rahmet
Allah’ın birliğine çağırdı insanları
Cahiller güruhunun çok sıkıldı canları
Allah’ın emirleri iniyor ayet ayet
İnananlarda sevinç, müşriklerde şikâyet
İslam’ı seçenlere müşrikler zulmediyor
Ya dininizden dönün, ya burdan gidin diyor
Hicret vakti gelmişti, iki dost çıktı yola
Zor yolculuktan sonra, Küba’da verdi mola
Ve nihayet göründü, özlemle beklenenler
Medine’yi coşturdu, dağlarda saklananlar
Allah’ın Elçisine kucak açtı Medine
İnsanlar fırka fırka girdi bu yüce dine
Müşrikler tek taraflı bozmuşlardı barışı
Çok sürmedi, ordunun nur şehrini sarışı
Kahraman mücahitler dört bir koldan akıyor
Kureyş reisleri şaşkın şaşkın bakıyor
Doğduğu topraklara girdi Resulü Ekrem
Başladı müşriklerin yüreklerinde deprem
Mekke’yi teslim aldı, Mekke’den sürülenler
Mekke ulularınca hor, hakir görülenler
Kâbe’nin anahtarı sunuldu Muhammed’e
Beytullah’ın damından yükseldi ulvi seda
Putlardan, resimlerden arındı kutlu Kâbe
Tekbir nidalarıyla tavaf etti sahabe
Rabbim şükürler olsun bu ne muhteşem dönüş
Sürgünlerde mutluluk, putperestlerde sönüş
İslam’la şereflendi, huzur buldu gönüller
Muhammed Mustafa’dan aldı kokuyu güller. SAV.
2002
SEVGİLİ SULTANIM
Yusuf’tan güzelsin, Âdem’den ezel
Sevgili sultanım bir tanesin sen
Rabbim yetiştirmiş, yaratmış özel
Hiçbir kusurun yok, şahanesin sen
Mübarek beldenin yetim çocuğu
Mekke’nin emini ve talihisin
Gönül deryasında yüzen bir kuğu
Bütün insanların en Salih’isin
Dilinden yükseldi mukaddes çağrı
Yaratanın kulu ve hatibisin
Seninle değişti dünyanın seyri
Allah’ın elçisi ve habibisin
Umudun söndüğü, susuz çöllerde
Yanan yüreklerin çağlayanısın
Eşsiz bir tabipsin, ismin dillerde
Derin yaraların bağlayanısın
Bütün zamanların, tek şahsiyeti
Peygamberler şahı, Hak bülbülüsün
Cemalini gören netsin cenneti
Cennet bahçesinin solmaz gülüsün
Böyle bir karakter görmedi cihan
Canlara can, âlemlere rahmetsin
Yerlerde, göklerde övülen insan
Muhammet’sin, Mustafa’sın, Ahmet’sin SAV.
2009
“ E F E N D İ M “
Ezelden, ebede, solmayan çiçek;
Yüreklerde açan gülsün Efendim.
Rahmet pınarından doyası içek;
Bizimde yüzümüz gülsün Efendim.
Kudret kalemiyle çizildi hudut
Mekke çöllerinde yeşerdi umut
Bütün güzellikler şahsında mevcut
Neyzenler, besteni çalsın Efendim
İnsanlığa inen, son kitap Kur’an
Çağlar değişse de, tazedir her an
İnsanları, doğru yola çağıran
Rabbimin seçtiği dilsin Efendim
Büyük buluşmaya şahittir hıra
Zift rengi geceler boyandı nura
Âlem uykudayken çıktın huzura
Müşrikler saçını yolsun Efendim
Elinde bereket, dilinde şifa
Sendedir merhamet, sadakat, vefa
Hiçbir şeyde yoktur böyle tat, sefa
Vahyin peteğinde balsın Efendim
Bir bulut, başında gölge ederdi
Nere gitsen senin ile giderdi
Bir damla su, bir orduya yeterdi
Çölün ortasında gölsün Efendim
Geçtiğin yollara diken atanlar
Meğer ne bedbahtmış taşa tutanlar
Mübarek zatına dil uzatanlar
Kadrini nereden bilsin Efendim
Bütün insanlığın hayat önderi
Seni, tanıyanın kalmaz kederi
İzinde gidenin, döner kaderi
Sonsuza götüren yolsun Efendim
Herkese ayandır asil duruşun
Muhammed Emin’sin, yoktur bir eşin
Sığınağı idin, her garip kuşun
Yetimi okşayan elsin Efendim
Nebiler serdarı, Hakkın Habibi
Şefaat makamı, Kevser sahibi
Sevdalı yürekler pervane gibi
Nur yüzüne nazar kılsın Efendim
Gülümserken dişin inci saçardı
Mah yüzünde, pembe güller açardı
Gören gözler, aşk badesin içerdi
Dostlar nasibini alsın Efendim
Doğuştan mühürlü kara gözlerin
Kâinata ışık tutar sözlerin
Ümmetin içindi hüznün, kederin
Muhlis kalpli, en has kulsun Efendim
Düşmanlar peşine düştü, hicrette
Emir almış güvercinler nöbette
Ulvi dava, yerde kalmaz elbette
İster, tüm zalimler gelsin Efendim
Müşfik kollarını açtı Medine
Hakikati gören, girdi bu dine
Nail olur isem, kutlu sevgine
Seven, sevdiğini bulsun efendim
Canlara can, sultanlara sultansın
Güzeli görmeyen, derdine yansın
Gönül, hasretine nasıl dayansın
Gözyaşımı kimler silsin Efendim
Senin gibi bir yüz, görmedi âlem
Vasfını yazmaktan, şan alır kalem
Sensiz yaşamaktan, duyarım elem
Bu can, sana kurban olsun Efendim. S.A.V.
2008
NE OLUR TUT ELİMDEN
En karanlık devirde, büyük muştuyla gelen
Gelmedi bu dünyaya senin kadar sevilen
Zalimler yeltense de, güneşi söndürmeye
Deryaya akan nehri tersine döndürmeye
Ey güzeller güzeli, çoktur kadrini bilen
En emin, en vefalı, en sadık arkadaştın
Kimsesizlerin kimi, mazlumlara sırdaştın
Gören hayran kalırdı, Yusuf’tan da güzeldin
Güneş gibi aşikâr, Âdem kadar ezeldin
Hakkın emrini yayıp, yeni bir çığır açtın
Dünya içerisinde yoktu eşin, menendin
Hatice yalnız seni, sen de O’nu beğendin
Gül yüzlü çocukların bu sevginin ürünü
Seninle yaşayanın bayram olur her günü
En üstün, en mukaddes bir görevi yüklendin
Cehaletin zırhını delmişti nurlu okun
Âlemleri kuşattı gülden de güzel kokun
Yetimleri avutur sıvazlardın başını
Derdine deva olur silerdin gözyaşını
O mübarek elinle n’olur bana da dokun
Koyunları otlatır, develeri güderdin
Benim de, hanemize bir katkım olsun derdin
Yürüdüğün topraklar bereket fışkırırdı
Bütün otlar, ağaçlar ismini haykırırdı
Onlarla selamlaşır, onlara gülümserdin
Emlik kuzu olayım dere tepe güt beni
Parmaklarından sula, elinle büyüt beni
Yahut deven olayım Medine yoluna sür
Yanından hiç ayırma gittiğin yere götür
Boynuma bir yular tak izinde yürüt beni
Sevmedim hiç kimseyi seni sevdiğim kadar
Sevgili, beni de al, sensiz dünya bana dar
Sayısız sevenin var, benimkisi bambaşka
Seni dünya gözüyle görebilseydim keşke
Ömrümün her mevsimi o an olurdu bahar
Hasretinden dertliyim ey güzeller serdarı
Bir yudum Kevser sun da, dinsin gönlümün harı
Hakikat bahçesinin en has, en nazlı gülü
Yüreğimin kapısı başkasına sürgülü
Ey sevgili, sendedir gönlümün anahtarı
İçimdeki yangınlar günden güne kor olur
Virane olan gönlüm aşkınla mamur olur
Çok bekletme sultanım bir gece kapımı çal
Düşümde olsa bile, bir lahza yanımda kal
Ayak bastığın mekân aydınlanır, nur olur
Öyle bir zamandayız, zamana tutsak olduk
Nefsimize yenildik, günah bahrine daldık
Ruhlarımız gıdasız hem susuz hem de açız
Ey rahmet peygamberi yardımına muhtacız
Kurtar bizi bu dertten, türlü dertlerle dolduk
Derdimi anlatamam bizarım bu dilimden
Gönüller tabibisin, sen bilirsin halimden
Derdimin şifası yok bitkilerde, ballarda
Ben sensiz yürüyemem çetrefilli yollarda
Ey sevgili rehberim ne olur tut elimden
2011
“SEVİYORUM”
Varlığını Hak yoluna,
Serenleri seviyorum.
Canını vatan uğruna,
Verenleri seviyorum.
Fitne ekip kan dökeni,
Teröre arka çıkanı,
Bayrağıma yan bakanı,
Vuranları seviyorum.
Bir yürekte olmazsa kir
Ayırt etmez zengin, fakir
Memleketi için fikir,
Yoranları seviyorum.
Asalet varsa özünde
Güven okunur gözünde
Adam gibi her sözünde,
Duranları seviyorum.
Soysuzlara meyletme, küs
Güzel ahlâk kişide süs
Bütün zorluklara göğüs,
Gerenleri seviyorum.
Adaletten sapmaz dirhem
Yüzü asık değildir hem
Milletin derdine merhem,
Sürenleri seviyorum.
Kim şaşırır mihrabını,
Dolandırır ahbabını.
Yolsuzluğun hesabını,
Soranları seviyorum.
Her devrin vardır pirleri
Hayra çevirir şerleri
Hak dostu olan erleri,
Erenleri seviyorum.
Din için çile çekeni
Kalplere sevgi ekeni
Bir gül için, bin dikeni,
Derenleri seviyorum.
Beyaz eder karasını
Yapar komşu arasını
Yetimlerin yarasını,
Saranları seviyorum.
Düşünürse ötesini
Elbet, üzmez atasını
Önce kendi hatasını,
Görenleri seviyorum.
Bulur derdin devasını
Alır mazlum duasını
Gariplerin yuvasını,
Kuranları seviyorum.
Aşk ateşi büyür gün gün
Yapılır nişan ve düğün
Mevla’nın emrine uygun,
Törenleri seviyorum.
İnsan olursa kafalı
Yaşamaz gözü kapalı
Her hâlükarda vefalı,
Yârenleri seviyorum.
Kapılmaz öfkeye, kine
Uymaz havai zevkine
İnsanlığın idrakine,
Varanları seviyorum.
Kul, kulu görmezse köle
Diken bile döner güle
Sevgi ile bir gönüle,
Girenleri seviyorum.
2008
HALKSIZ DEMOKRASİ
Cumhuriyet türküsünü söyleyip!
Milletin önünü kapatanlar var.
Halkın seçtiğine razı olmayıp;
Durumdan vazife çıkartanlar var
Bunlar kazanırsa demokratik yol
Başkası alırsa, derler ağır ol
Düşünme, konuşma, görme, sağır ol,
Deyip, özgürlükten dem vuranlar var
Kimse çözemiyor demokrasi ne
Kulak tıkanıyor halkın sesine
Adalet kefesi döner tersine
Ülkemde, tuzları kokutanlar var
Şu, kartel medyası, birinci kuvvet
Onların dediği, olur hükümet
Yoksa ilk etapta kopar kıyamet
Abanın altından, korkutanlar var
Rantiyeci, mafya ve beşli çete
Baş başa vererek yazar reçete
Daha niceleri dâhil şirkete
Her gün ekranlarda sırıtanlar var
Mesnetsiz fikirler çıkıyor YÖK’ten
Vatandaşı, kurtarmalı bu yükten
İlimsiz yuvayı, silmeli kökten
Ayrımcılık dersi okutanlar var
Başörtüsü taksa bir kız öğrenci
Hemen damgayı yer, aşırı dinci
İsterse, sınıfta olsun birinci
Okul bahçesinde coplatanlar var
Aslan Mehmetçiği doğuran ana
Kışla kapısından çevrilen ana
Tabutun başında devrilen ana
Şehidin sırtından pay kapanlar var
Demokrasi yırtık, tutmuyor yama
Yüz okkayı, denk saydılar grama
Halk, çıkış yolunu biliyor ama
Tekerin önüne taş atanlar var
Bırakılır mı hiç, koltuklar ballı?
Bunun kaymağını yiyenler belli
Adamlar, bütçeyi emer temelli
Milletin kanını kurutanlar var
Yaralarım her yanımdan göz verdi
Ben merhem istedim, tabip tuz verdi
İnancıma söven dünkü namerdi
Vatan aşığıyla bir tutanlar var
2007
UZAK TUT BENİ
Yüce Rabbim, bu biçare kulunu;
Yüzsüzlerden, soysuzlardan uzak tut.
Ben istemem parasını, pulunu;
Kalpsizlerden, huysuzlardan uzak tut.
Alnım açık olsun, başım dik olsun
Açgözlü olmayım, gözüm tok olsun
Her şartta, tuttuğum taraf hak olsun
Kalleşlerden, haksızlardan uzak tut
Simasına baksan, saç, sakal tamam
Ya çok emin biri yahut baş imam
Sihirli sözlerle, inandırır tam
Dili ballı hırsızlardan uzak tut
Türlü yollar bulur, akla gelmeyen
Halkı soyar, Hak korkusu bilmeyen
İnsanlıktan nasibini almayan;
Alçaklardan, çapsızlardan uzak tut
Nefsiyle yüzleşmez, aynaya baksın
Kirlerin içinde koktukça koksun
Ahlâktan habersiz, edepten yoksun
Kaşarlanmış arsızlardan uzak tut
Haram yoldan servetini katlamış
Ömür boyu yasak yerde otlamış
Hicabından, ardamarı çatlamış!
Kahpelerden, utsuzlardan uzak tut
Devamlı nefsinin peşinden giden
Pislik deryasına batmış bir beden
Vatana, Millete ihanet eden;
Hainlerden, köksüzlerden uzak tut
Kadir Mevla’m bulaştırma çirkefe
Onlarla, aramda olsun mesafe
Hamallık yapayım, taşıyım küfe
Yeter ki, şu pürüzlerden uzak tut
2008
UZAK DUR!
Büyük lokma ye de, büyük konuşma!
İyi düşün, boş sözlerden uzak dur.
Öyle her gidenin peşinden koşma
Yanlış yoldan, ham izlerden uzak dur
Doğruyla dost ol da, eğriden ayrıl
Hakikat ipine sımsıkı sarıl
Çirkin iş yapana öfkelen, darıl
İflah olmaz öküzlerden uzak dur
İnsanlık denen şey, galiba bitmiş
Çamura mı batmış, Aya mı gitmiş?
Hayânın yerini, arsızlık tutmuş
Şeytanlaşmış şom yüzlerden uzak dur
Değerler değişmiş, ahlak bozulmuş
Aile yapısı kökten çözülmüş
Kimisinin yüz derisi yüzülmüş
Sadakatsiz şer kızlardan uzak dur
Ne saygı, ne sevgi, ne de bir vefa
Kişiler, keyfince sürüyor sefa
Selam versen, pişman eder bin defa
Şirret kokan kem gözlerden uzak dur.
2009
ÇARE VARMI DOKTOR BEY?
Nemelazımcılık hastalığından;
Kurtuluş çaresi var mı, doktor bey?
Bir reçete yazsan en alasından
Bu sizin meslekte sır mı, doktor bey?
Bu müzmin hastalık tak etti cana
Bir çare bul diye gelmişiz sana
Avare davranma, bir bak bu yana
Teşhisi o kadar zor mu, doktor bey?
Ahlak törpülendi, töre bozuldu
Değerler çiğnendi, yöre bozuldu
Billur gibi akan dere bozuldu
Sular yine durulur mu, doktor bey?
Olmadık halt yer de kızarmaz yüzü
Kökünü unutmuş, bozulmuş özü
Şerefmiş, namusmuş görmüyor gözü
O gözler, sahiden kör mü doktor bey?
Vicdan cellâdından medet umarız
Arsıza, hırsıza karşı susarız
Görsek bile gözümüzü yumarız
Yapanın yanına kâr mı, doktor bey?
Her gün bin bir çeşit dolap çevrilir
Meydanlarda nice çamlar devrilir
Dalkavuklar, yalakalar sevilir
İnsanca yaşamak ar mı, doktor bey?
Derler, ye üzümü, sorma bağını
Kırmızı örümcek örsün ağını
Bu dünyayı kurtar, sar yumağını
Bu hayat insana yar mı, doktor bey?
Başımız dönüyor tansiyon yüksek
Dağ gibi görünür, ufacık tümsek
Vah diyen olmuyor, yarımız ölsek
Sağ kalanlar korunur mu, doktor bey?
Tepkimiz yok sinemizi soyana
Seyirciyiz, canımıza kıyana
Toplum, derin uykusundan uyana
Umut var mı, uyanır mı, doktor bey?
Bırakmıyor yakamıza yapıştı
Girdi hücremize, kana karıştı
Akyuvarlar suspus, bünye alıştı
Vurdumduymaz yaşanır mı, doktor bey?
Toplumu bitirdi acı, ızdırab
Durum düzelmezse halimiz harap
Hangi merhem şifa olur hangi hap
İlaç, kafdağında kar mı, doktor bey?
2000
SİNSİ ARKADAŞ SİGARA!
Sağlığın düşmanı, sinsi arkadaş
İnsana, kancayı takar sigara
Ne dert ortağıdır, ne dost, ne sırdaş
Kendi tuzağına çeker sigara
Derdi, paran ile satın alırsın
Tükenir takatin, güçsüz kalırsın
İş işten geçince pişman olursun
Çaresiz dertlere sokar sigara
Gözlerinin önü pul pul morarır
Buğday benzin günden güne sararır
Akciğerin kömürleşir, kararır
Yiğidin belini büker sigara
Sigara içenin pek kokar ağzı
Düzensiz saz gibi hırlar boğazı
Bütün bedenini sarar marazı
Adamı genç yaşta yıkar sigara
Sigarayı değil, kendini yakar
Marifetmiş gibi keyifle çeker
Sayısız zehrini içine döker
Öksürtür, döşünü söker sigara
Çocuk, büyüklerden görür kursunu
Küçükken bilemez can korkusunu
Ataşlara atar öz yavrusunu
Anayı, babayı yakar sigara
Birçok kötülüğe basamak olur
İçki kumar derken, işten kovulur
Geçimsizlik başlar, yuva dağılır
Karabasan gibi çöker sigara
Bir izmarit yutar koca ormanı
Havayı kirletir kara dumanı
Emanet olarak verilen canı
Durmadan sıktıkça sıkar sigara
Doktorlar söylesin, varsa yararı
Akıl sahipleri versin kararı
Bütün bir ev halkı görür zararı
İçmeyene berbat kokar sigara
Çevreyi kirletir, sağlığı bozar
Ölüm fermanını kendisi yazar
Konu komşu gelir, açar bir mezar
Başucuna bir taş diker sigara
2007
DOST KADRİNİ BİL
El, ele ucuzdur acımaz sana!
Dostlarının kıymetini bil yavrum
El adamı merhem olmaz yarana
Vefalı insanı ara, bul yavrum
Çıkarcı kişiye bağlama umut
Vefasız olanı arama, unut
Seveni sev, hakça yaşa, hakkı tut
Dostlarına sadakatli ol yavrum
İbret almak için çevrene göz at
Bir canı inciten olur mu azat?
Yetime, yoksula elini uzat
Garibanla ekmeğini böl yavrum
Edep gömleğini boyunca takın
Dost gönüller olsun hep evin, barkın
Kötü söz etmekten her zaman sakın
Yürek fatihidir tatlı dil yavrum
İyiliğe, güzelliğe sevdalan
Hayatına asla girmesin yalan
Adam gibi yaşa ve Hakka bağlan
Gül dalında yetişiyor gül yavrum.
2010
AMAN HA!
Bütün insanların mimarı birdir
Sakın, hiç kimseyi dışlamayasın
Varılacak durak, bir kara yerdir
Unutup da, hata işlemeyesin
Kibirle yürüyüp, dikme başını
Alçak gönüllü ol, çatma kaşını
Öksüzün, yetimin sil gözyaşını
Aman ha, onları haşlamayasın!
Fitnelik yapanlar, ocak söndürür
Olur, olmaz yerde lafı kondurur
Yaz gününde kar yağdırır, dondurur
Muhannet elinde kışlamayasın
Bitişen yarayı dürtüp, kaşıma
Kişiden kişiye kem söz taşıma
Her sırrını deyip arkadaşına
Sonradan kendini suçlamayasın
Şom ağızlı, yüreğine indirir
Tatlı bir söz, acıları dindirir
Zalim olan, kimsesizi sindirir
Mazlumu, güçsüzü taşlamayasın
Anneye, babaya itaat eyle
Hayatın boyunca doğruyu söyle
Deme ki, dünyanın düzeni böyle
Kimseye kötülük aşlamayasın
Aykırı tipleri arkadaş bilip;
Ölümü unutma, dünyaya dalıp.
İyi günlerinde can, ciğer olup;
Dostunu, zor günde boşlamayasın
Yüce Yaratanın emrince yaşa
Ömür çok değerli, geçirme boşa
Kötü huylarını çevirip başa
Bıraktığın yerden başlamayasın
Var mı yetiştiren dikensiz gülü?
Merhamet yağmuru yeşertir çölü
Mizanda kesişir herkesin yolu
Hak etmeden, Cennet düşlemeyesin
2007
İNSANA DOST GEREK
Dost gözükenlerin peşinden gidip
Kadim dostlarını küstürmeyesin
Ufak tefek şeyi bahane edip;
Selamı, sabahı kestirmeyesin
Birkaç süslü sözün rengine kanıp
Sahte gülüşlerin narına yanıp
Her olur olmazı arkadaş sanıp;
Soysuzları eve bastırmayasın
Bulanık sulara kapılıp akma
Sevgiyi, saygıyı elden bırakma
Hem kendini, hem de dostunu yakma
Yüz azdırıp, surat astırmayasın
Haksız yere kimse karalanmasın
Ezeli dostluklar paralanmasın
Gönüller kırılıp yaralanmasın
Rüzgârı ters yönden estirmeyesin
Hiçbir zaman olma nefsine esir
Dostunu unutma geçse bir asır
Seveni, sen de sev, arama kusur
Kendini köşeye kıstırmayasın
2011
İLGİNÇ
Başörtüsü denince kızdılar darıldılar
Mahkeme yollarında koştular, yoruldular
Türbana hayır diye meydan meydan gezenler,
Seçimler yaklaşırken çarşafa sarıldılar
2009
APTALA BAK
Açtığınız yaralar içten içe kanıyor
Yaktığınız yürekler daha hala yanıyor
Bak hele şu aptala, yaptığı yıkımları,
Beş altı yıl geçmeyle unutuldu sanıyor.
2009
ŞOM AĞIZLI
Bir bayan, inanarak örtüyorsa saçını
Ne yapacaksın ki, sen, kafasının içini
Biraz saygın var ise, inanca, özgürlüğe
Şom ağzını kapa da, bilmesinler suçunu
2007
BİR İŞE YARASALAR
Aydınlığı sever mi indeki yarasalar?
Doğru yol der götürür adamı yara salar
Bu beylerin haline şaşırıp kalacağım;
Karıştırmaktan başka bir işe yarasalar
2008
BOZULDU FİYAKASI
Localara kapanıp kurmuşlardı kumpası.
Ortalığa döktüler içlerindeki pası.
Demokrasi kaçkını, sahte demokratların;
Kargaşa bekliyorken, bozuldu fiyakası.
2008
SEVSİNLER SİZİ
İşinize geldi mi demokrasi dersiniz
Umduğunuz çıkmazsa, sözünüzü yersiniz
Milletin tercihiyle, iktidar olanları
Kanun dışı yollarla yıkmayı istersiniz
2007
KIZLARA NE OLDU?
Ne oldu kızlara kaçan kaçana!
Anayı, babayı düşünen mi var?
Yuvayı terk edip uçan uçana
Ocağı, obayı düşünen mi var.
2009
YA ÇATLAR YA KUDURUR
Bu köyün köpekleri, geçene havlar durur
Kervancı, pas vermezse, racon keser, diş vurur
Yağlı kemik atana, göz yumar, kuyruk sallar
Bu gidişle, çok sürmez, ya çatlar ya kudurur
1997
YÜREĞİME KOR DÜŞTÜ
YÜREĞİME KOR DÜŞTÜ
Türkistan Türklerini boğazlıyor kızıl Çin
Yüreğime kor düştü yanıyor için için
Ey dünya liderleri, vicdanınız var ise,
Yapılan soykırımın n’olur önüne geçin.
2009
YEMİN ETTİK, SÖZ VERDİK!
Mehmetçiğe kurşun sıkan elleri;
Kırmak için yemin ettik, söz verdik.
Şirret kokan, ayrılıkçı dilleri;
Burmak için yemin ettik, söz verdik.
Yıkacağız çakalların inini
Kıracağız kahpelerin binini
Şehit olan aslanların kanını;
Sormak için yemin ettik, söz verdik
Hangi yörede var, böylesi töre
Terör sergilenir göz göre göre
Her kim, prim verir ise teröre
Vurmak için yemin ettik, söz verdik.
Hiç sevmeyiz, şu ırkçılık lafını
Sileceğiz zihinlerin küfünü
Eli kanlı canilerin defini;
Dürmek için yemin ettik, söz verdik.
Sözleri uymuyor günü gününe
İyi bakın bugününe, dününe
Bütün gerçekleri, gözler önüne;
Sermek için yemin ettik, söz verdik.
Pis elleri, arıtamaz ırmaklar
Bunlar insanlıktan hayli uzaklar
Kalleşliğin belgesidir tuzaklar
Yarmak için yemin ettik, söz verdik
Bir tutarız Muğla’sını, Kars’ını
Aklı olan düşünemez tersini
Hasta ruhlu katillerin dersini;
Vermek için yemin ettik, söz verdik.
Haddini bildirmek gerek, namerde
Şehidimin kanı, kalmasın yerde?
Albayrağı zirvelerde, göklerde;
Görmek için yemin ettik, söz verdik
Bir dilden okunur İstiklal Marşı
Şehit anneleri, titretir arşı
Şu haydut, bölücü teröre karşı
Durmak için yemin ettik, söz verdik
Büyük bir devletiz, Millet tek yumruk
Hiçbir dış ülkeden almayız buyruk
Tek bir Türkiye var, amaçsa doruk
Varmak için yemin ettik, söz verdik.
2007
VATAN AŞKINA ŞEHİT DÜŞENLERE
Bu vatan aşkına candan geçerek
Kahpe kurşunlarla vurulan sensin
Yiğitçe vuruşup şehit düşerek
Şanlı al bayrağa sarılan sensin
Tabuta sığar mı böyle bir konca?
Yürekte taşınır yürekte anca
Taş taş, tuğla tuğla hudut boyunca
Kalenin burcuna örülen sensin
Sizsiniz vatanın esas sahibi
Cepheden kaçanın yoktur nasibi
Bütün heybetinle sultanlar gibi
Gönlümün tahtına kurulan sensin
Toprak vatan olmaz çekmeden çile
Kahraman Mehmetçik olmasın hele
Bayrağa renk veren al kanı ile
Yurdun temeline karılan sensin
Şehitler diridir inancımız tam
Her kişiye kısmet olmaz bu makam
Ölü diyenlere asla inanmam
Mezara girerken dirilen sensin
Bu Millet bir bütün, ulu bir ağaç
Sarsılmaz bir iman, ulvi bir amaç
Yağmurlarla yağ da, çiçeklerle aç
Taze fidan iken kırılan sensin
Tarihe silinmez bir imza atan
Görevini yapıp sessizce yatan
Bedel ödenmeden olmuyor vatan
Bu toprağa kurban verilen sensin
Vatanı uğrunda vurulan sensin.
2009
MEHMET’İM
Alnından kaynıyor bulgur bulgur ter
Helaldir yediğin lokma, Mehmet’im
Ellerinde nasır, gözlerinde fer
Her şeye kafanı takma, Mehmet’im
Elinin emeği yediğin ekmek
Her insana nasip olmaz bu yemek
Ne büyük devlettir, çok şükür demek
Kötü örneklere bakma, Mehmet’im
Utanacak hiçbir işi yapmazsın
Faydan için murdar eli öpmezsin
Haktan, adaletten milim kopmazsın
Cahille oturup, kalkma, Mehmet’im
Sorumlu kişiler öder borcunu
Âhiret yurdunda alır ecrini
Namazını tam kıl, tut orucunu
Kendini ziyana sokma, Mehmet’im
El eline bakmaz, kendin çalışın
Yoksullarla ekmeğini bölüşün
Elbet, bir baharı vardır her kışın
Sen, tatlı canını sıkma, Mehmet’im
Vatanına, Bayrağına bağlısın
Hak aşkıyla yüreğinden dağlısın
Müslüman, Türk bir atanan oğlusun
Hakikat yolundan çıkma, Mehmet’im
2007
MEHMETÇİĞİN TÜRKÜSÜ
(Çanakkale)
Siperlerden taşan, yanık bir türkü;
Çanakkale asla geçilmez diyor.
Düşmanın çokluğu, yıldırmaz Türk’ü
Mehmetçiğin gücü ölçülmez diyor.
Anam, kuşağıma dikti bir kese
Kınalı koçuna, kondurdu buse
Ne çıkar, yamalı olsa elbise!
Esaret gömleği biçilmez diyor
Sökülür, atılır elbet bu illet
Bir Türk için, silik yaşamak zillet
Allaha inanmış, necip bir Millet
Düşman karşısında küçülmez diyor
Vatan, bir bütündür, kimse bölemez
Kudurmuş sırtlanlar, tek taş alamaz
İstese de, umduğunu bulamaz
Her çeşmenin suyu içilmez diyor
İmanlı göğsümüz çelikten kalkan
Asil yüreğimiz kaynayan volkan
Pişman olur bize çatmaya kalkan
Al bayrak üstünde uçulmaz diyor
Mermimiz biterse, yeter süngümüz
Cesarette, yoktur bizim dengimiz
Son nefere kadar, sürer cengimiz
Savaş meydanından kaçılmaz diyor
Cephede versek de, binlerce şehit
Yerini doldurur, şanlı mücahit
Hepimiz ant içtik, Rabbim de şahit
Ölmeden, bu boğaz açılmaz diyor
Conkbayırı, zığındere, kanlısırt
Saldırıya geçti, bir sürü aç kurt
Simalar rengârenk, hava, kan, barut
Burada, kim kimdir seçilmez diyor
Bir gün, gün yüzüne çıkar gerçekler
Cennette boy verir, solmaz çiçekler
Düştüğü toprakta dirilecekler
Şahadet şerbeti saçılmaz diyor
Kanımızla yazdığımız destanı;
Okusun, Avrupa, varsa irfanı.
Onların, olsaydı biraz vicdanı
Bir insan, bu kadar alçalmaz diyor
İstiklâlim için veririm canı
Namusum uğrunda dökerim kanı
Düşmana çiğnetmem’’ Cennet Vatanı”
Bir başka diyara göçülmez diyor
Çanakkale, asla geçilmez diyor
2008
FİLİSTİN’DE ÇOCUK OLMAK
Yüreğinde korku, yanağında kan
Durmadan gözyaşı döker bir çocuk
Yok mu mazlumlara bir arka çıkan?
Umutsuz gözlerle bakar bir çocuk
Filistin yaralı, Gazze kan gölü
Yerlere serilmiş yüzlerce ölü
Şehit bir annenin tomurcuk gülü
Âhıyla gökleri yıkar bir çocuk
Vahşi sırtlanların gözü kararmış
Mescidi Aksayı füzeler sarmış
Elleri titriyor, benzi sararmış
Kaderine boyun büker bir çocuk
Ortada kalmıştır vatansız, yurtsuz
Anadan kadersiz, doğuştan bahtsız
Dertlinin halinden bilir mi dertsiz?
Onursuz yüzlere çakar bir çocuk
Hayatında özgürlüğü tatmamış
Ana kucağında rahat yatmamış
Uykusuz gözleri uyku tutmamış
Gecenin koynuna akar bir çocuk
Yağmur değil, bomba yağıyor gökten
Bunlara yapılan revamı haktan
Şu kahpe İsrail yıkılsın kökten
İnşallah, tümünü yakar bir çocuk
Dumanlar tütüyor, yıkılmış evler
Oturmuş, vahşeti seyreder devler
Vampirler kalleştir sinsice avlar
Elin vebalini çeker bir çocuk
Filistin’de doğmak bütün günahı
Zalimi boğacak, yetimin âhı
Kirli eller ateşlemiş silahı
Kurşunun önünde seker bir çocuk
İnsanlık nerede, hani kardeşlik
Yahudi kanında mevcut kalleşlik
Bir yanda susuzluk, bir yanda açlık
Dizinin üstüne çöker bir çocuk
Soykırım değil de, bu yapılan ne?
Can dayanmaz masumların haline
İkişer taş almış, iki eline
Topun karşısına çıkar bir çocuk
Bu bir savaş değil, toptan yok etmek
Bir milleti çoluk çocuk katletmek
Müslüman neslini kırıp, tüketmek
Minik yumruğunu sıkar bir çocuk
Sokakta kol gezer ölüm tankları
Ne olur, durdurun şu manyakları!
Kâfire mahsus mu insan hakları?
Dünyanın gözüne sokar bir çocuk
Oynamak ne demek, gülmek ne demek
Katliama maruz kalmak ne demek
Filistin’de çocuk olmak ne demek
Yırtık vicdanları diker bir çocuk
Katledilir yeni doğmuş bebekler
Açılmadan solar körpe çiçekler
Dilinde tek kelam “Allahuekber”
Kalbimi yerinden söker bir çocuk.
2009
TURGUT KOYUNCU’YA
(Allah Rahmet Eylesin)
Gün sonu, yirmi beş Ekim
Kaf dağından ağır yüküm
Dünya bir olsa vermezdim;
Yaratandan geldi hüküm.
Nasibi bitmiş tasında
Amansız dert yakasında
Ölümüne tutsak olmuş;
Yoğun bakım odasında
Nazik beden aşınıyor
Doktorlar ne düşünüyor
Turgut göçünü toplamış;
Yeni eve taşınıyor
Enfeksiyon kurmuş pusu
Boğazından geçmiyor su
Eşi on senelik gelin;
Daha körpedir yavrusu.
Pembe yanaklar morarmış
Hortumlar vücudu sarmış
Şu dermansız hastanede;
Çekeceği çile varmış
Dertler canını yakıyor
Bir yandan dua okuyor
Turgut dokuzuncu kattan;
Minik Elif’e bakıyor
Yasaktır yanına girmek
Varıp durumunu görmek
Ziyaretine gelenler;
Bekleşiyor öbek öbek
Doktordan halini sordum
Ne dediyse hayra yordum
Mevla’m ömür verir diye;
Bir umutla bekliyordum
Hekimlerin başı serin
Zaman kısa, yara derin
Kötü haber harap etti;
N’olur birde müjde verin
Istıraptan ter döküyor
Acısı yürek söküyor
Turgut evinin önüne;
Çeşit çeşit gül dikiyor
Kara haber geldi yeni
Kedere gark etti beni
Hiç kem sözünü duymadım;
Nasıl unuturum seni
Orta güz geldi geçiyor
Yıkımlara yol açıyor
Ecel hep yetkini değil;
Bazen de civan seçiyor
Kötü dertler arınmıyor
Yol bitince yürünmüyor
Arkadaşları toplanmış;
Turgut niye görünmüyor?
Arabası açık gri
Gelmez oldu çoktan beri
Bir boşluk var yüreğimde;
Ne yapsam dolmuyor yeri
Zehir oldu yiyecekler
Soldu tomurcuk çiçekler
Elif, Canan bundan sonra;
Kime baba diyecekler
Bir çift kumru kondu dala
Dert koymaz ki, murat ala
Bir tanesi yaralanmış;
Diğeri yüklenmiş sala
Turgut’a rahmet dileyin
Canan’ına söylemeyin
Babam nerde derse, Elif;
Soğulcak’a gitti deyin
Takdir böyle, hüküm kesin
Kesildi ılık nefesin
Telefonundan arasam;
Acep duyulur mu sesin?
Tüm, Yahyalı etti sökün
Tabutuna güller dökün
Fatiha okuyun dostlar;
Nur dolsun mezarı yekûn
Sağ geldi ölü gidiyor
Ağzımın balı gidiyor
Hakkınızı helal edin;
Turgut’un Salı gidiyor
Yaran açılmış kanıyor
Gözlerinden yaş iniyor
Sabreyle ey can çiçeğim;
Rabbimiz bizi sınıyor
Virüs bulaşmış goncaya
Can dayanmaz bu sancıya
İman, Kuran yoldaş olsun;
Merhum Turgut Koyuncu’ya.
25.10.2010
G İ T T İ N !
(Turgut Koyuncu’nun Aziz Hatırasına)
Takdire razıydın, kadere teslim
Kulluğundan taviz vermeden gittin
Çok nezaketliydin, temizdi aslın
Kimsenin gönlünü kırmadan gittin
Mesuttu, mutluydu ocağın, yurdun
İşinle, gücünle uğraştın durdun
Dayadın, döşedin bir yuva kurdun
İçinde bir devran sürmeden gittin
Evin küçüğüydün severdi herkes
Huzur veriyordu aldığın nefes
Ne olur bir daha ses versene ses
Eşine, dostuna varmadan gittin
Elif’in, Canan’ın elinden tutup
Başını okşayıp, zevkle uyutup
Baba şefkatiyle bakıp, büyütüp;
Gelinlik içinde görmeden gittin
Âfete uğradın, kem göze geldin
Amansız dertlerle yüz yüze geldin
Yazı yaşamadan son güze geldin
Halis muradına ermeden gittin
Sana ne yaptılar bet yok, beniz yok
O eski halinden eser yok, iz yok
Sükûta büründün, mimik yok, söz yok
Derdin devasını sormadan gittin
Öyle bir gittin ki, dönmemesine
Yaktın yüreğimi sönmemesine
Gözlerim çağlıyor dinmemesine
Açtığın yarayı sarmadan gittin
Onca derdi çektin ah demeden, ah!
Gamdan, üzüntüden olmuyor sabah
Ahret ayrılığı vermesin Allah
Dünyada doyası durmadan gittin.
25.10.2010
KARAGÖZLER KAPANDI
Musalla taşına konmuş dört tabut
Herkesin yüzünde derin bir sûkut
Elinden gelirse gözyaşını tut
Son uykuda “karagöz”ler kapandı
Bir aile söndü, bin yürek yandı
Yan yana kazıldı dört yeni mezar
Takdir böyle imiş, hangi güç bozar
Kader kitabında acep ne yazar
Zemin kara, yazı ondan karadır
Vakti gelmeyince çözülmüyor sır
Kimse bilemiyor ömür kaç sene
Vadesi yetene, var bir bahane
Körpecik bedenler girdi kefene
Gülleri soldurdu kömür sobası
Boş evi neylesin gülün babası
Baba, gurbet elde geçim derdinde
Giderken kalırdı gözü ardında
Dönüp gelecekti ayın dördünde
Umulmadık işler geldi başına
Doyamadı yavrusuna, eşine
Ana kucağına yatmış üç bacı
İnşallah giydiler şehitlik tacı
Rabbim yaşatmasın böyle bir acı
Dağlar matem tuttu, sular ağladı
Yahyalı topyekûn kara bağladı
10.01.2011
D E D E
Hayattan koptuğun o günden beri
Hep seni aradım hep seni dede
Öyle özledim ki yattığım yeri
Sımsıcak bağrına bas beni dede
Zaman geri dönse gitsem ezele
O günkü fırsatlar geçmiyor ele
Sana sığınırdım, babamdan bile
Hep senden alırdım güveni dede
Kokunu vermiyor çiçekler, güller
Tadını vermiyor kaymaklar, ballar
Bir daha sarar mı, o müşfik kollar?
Nasıl unuturum buseni dede
Eve gelir gelmez beni sorardın
Bulamazsan sokak sokak arardın
Üstüme titrerdin, kanat kurardın
Görmedim senden çok seveni dede
2009
TABİAT İNCİSİ
Nasıl methedeyim Yahyalı’m seni
Sana, sevenlerin bakışı başka
Güzelliğin ile cezp ettin beni
Hasretin içimi yakışı başka
Gezdim karış karış ovayı, dağı
Yeşile boyanmış bahçesi, bağı
Açmış elvan elvan gülü, zambağı
Miskianber gibi kokuşu başka
Seyrettim Aksu da çamı, çınarı
Tahtacık dağının eksilmez karı
Unutulur mu hiç o Buzpınarı
Gökgölün üstüne akışı başka
Şahadet parmağı minarelerin
Kırları süsleyen mor lalelerin
Tabiat incisi şelalelerin
Köpükten kurdele takışı başka
Serin yaylalara obalar konar
Buz gibi suları içenler kanar
Dağların başında kartallar döner
Kınalı kekliğin sekişi başka
Elması, çileği, narı, kirazı
Koyunu, kuzusu, turnası, kazı
Türlü nimetlerle doyurur bizi
Şükredip boynunu büküşü başka
Sensiz yaşanır mı canım sevgilim?
Vasfını saymaya yetmiyor dilim
Kınalı parmaklar, halı ve kilim;
Dokur ilmek ilmek nakışı başka
1993
UMUTLARA KAR YAĞDI
Güvendiğim dallar elma tutmadı
Bu yılda bekârlık göründü bize
İşler sarpa sardı iyi gitmedi
Bu yılda bekârlık göründü bize
Çok çaba sarf ettim, yanmadı çıra
Elmalar ıskarta, etmiyor para
Babamdan, bir türlü gelmiyor sıra (1)
Bu yılda bekârlık göründü bize
Kısmet mi kapalı, nazar mı değdi
Benden küçüklerin çocuğu doğdu
Sıcak umutlara yine kar yağdı
Bu yılda bekârlık göründü bize
Yaşım otuz oldu, döküldü saçım
Kızlar evlendikçe yanıyor içim
Ne yapsam yolunda gitmiyor geçim
Bu yılda bekârlık göründü bize
Hayalleri erteledim seneye
İnşallah bir engel çıkmaz sahneye
Bir gelinde girsin bizim haneye
Bu yılda bekârlık göründü bize
2001
1- Şiire konu olan şahsın babası 4 evlidir.
HANIM TEYZE
Has yünden dediğin döşekle, yastık
Yünleri pıtraktan az, hanım teyze
Boşattık içini duvara astık
Düştü içimize köz, hanım teyze
Pıtrağı ayırdık harman eyledik
Kendi halimize türkü söyledik
Böylesini ömrümüzde görmedik
Olur, mu bu kadar naz, hanım teyze?
Konu, komşu gece, gündüz çalıştık
Seçilen pıtraklar yeter bir kışlık
Daha varsa gönder, zaten alıştık
Buradaki bitti, tez, hanım teyze
Kuştüyü minderde rahatça otur
Bizler çalışalım, sen keyif yetir
Allah sağlık versin, nasıl hal, hatır
Konmasın üstüne toz, hanım teyze
Sizin köyde, böylemidir görenek
Sana ödül için yaptırdık çelenk
Elim diken doldu hep benek benek
Bastık yaramıza tuz, hanım teyze
1995
ŞİKÂYETNAME
İbrahim Sönmez Beye
Sen gittin gideli sorma burayı
Kendimde kalmadı hal, İbrahim Bey
Açma içimdeki gizli yarayı
Kapladı üstünü kül, İbrahim Bey
Müdür devri bitti, burası çarlık
İhale ne gezer, gizli pazarlık
Bu beyler, burada çeker mi darlık?
Buldular tükenmez mal, İbrahim Bey
Az gelir buraya çiftlik deyimi
Gözünle gör, gel de burada yiyimi
Elimden hiçbir şey gelmez, iyimi?
Beni de buradan al, İbrahim Bey
Altında Toyota gezer ülkeyi
Sanırsın, atanmış bir derebeyi
Aklına getirmez hesap vermeyi
Kırılmaz sanıyor dal, İbrahim Bey
Kime açsam bunu hepsi susuyor
Korkusundan köşesinde pusuyor
Dalkavuklar her gün zehir kusuyor
Azdırdı yediği yal, İbrahim Bey
Olanı gördükçe donuyor kanım
Bu talana dayanmıyor vicdanım
Tansiyon yükselir, yanıyor canım
Gönlüme teselli ol, İbrahim Bey
Ahmet Bey diyordu, uykum kaçıyor
Haksızlıklar derin yara açıyor
O, emekli sevincinden uçuyor
Bense bulamadım yol, İbrahim Bey
1995
EN DOĞRU YALAN
Bir palavra attı, beyin birisi
Sözünü, geriye aldıramadık
Ve peşinden geldi lafın gerisi
Mindere oturdu, kaldıramadık
Dedi ki, geçen yıl bir hindi kestik
Konu komşu geldi, güç, bela yüzdük
Eti parçaladık harara bastık
Yirminci hararı dolduramadık
Etlerini kemiğinden sıyırdık
Yarısını Develi’ye ayırdık
Bir koyuyla Yahyalıyı doyurduk
Kimseye iyilik bildiremedik
Kayseri’ye gittik sucuk bastırdık
Evin balkonunda ipe astırdık
Üşenmedik dilim dilim kestirdik
Bir türlü yerini bulduramadık
Tüyünden yaptırdık onlarca yatak
Dedim, bir kısmını pazarda satak
Döşek, yastık para etti bir etek
Hanımın yüzünü güldüremedik
Erzin de bir salkım üzüm kopardım
Harıktan, kamyona vinçle kaldırdım
Tüm mahalle halkı ettiler yardım
Kamyondan, kantara götüremedik
Erzin’in halkına ziyafet verdim
Kalanını evin damına serdim
Yalanım var ise bende namerdim
Hoşafını bir yıl bitiremedik
Ürgüp’e götürdüm otuz beş torba
Dediler, satarız kafanı yorma
Üzüm tüccarları attı çok darba
Borçları gününde yatıramadık
Mahkemeye verdim, şahit çıkmadı
Hiçbir kadı bu davaya bakmadı
Dümen suyu yatağında akmadı
Ok, yaydan fırladı, getiremedik
Varlık elden çıktı, geriye gelmez
Düşenin dostu ve sahibi olmaz
Velhasıl, insanlar iyilikbilmez
Evimizde rahat oturamadık.
1998
SİNİRLER GERGİN
Nefesler tutuldu, sinirler gergin
Dananın kuyruğu koptu kopacak
Umutlar sürse de, zihinler yorgun
Sandık, bazısını öptü öpecek
Zamansız çalındı yarış düdüğü
Kimi, ilk etapta aştı gediği
Açık düştü, başhakemin dediği
Şimdi, tali yola saptı sapacak
Kır at, tez yoruldu, çamura yattı
Rakipleri tozu, dumana kattı
Kendi ekseninde döndü, tur attı
Ağır jokeyini tepti tepecek
Mumları tez söndü arı beyinin
Aranan aktörü idi oyunun
Erken aldı ölçüsünü boyunun
Makas bir yanını kırptı kırpacak
Şövalyenin torbasından ok düştü
Kimine az, kimine de çok düştü
Kadıların başlarına ak düştü
Yüreklere bir su serpti serpecek
Meşhur kalemşorlar atar, kütüler
Aykırı yayınlar kafa ütüler
Yenilenler birbirini kötüler
Başını kayaya çarptı çarpacak
Kara kartal yeryüzünü tarıyor
Kan kokan gözlerle fırsat arıyor
Bir nokta üstünde dönüp duruyor
Ceylan yavrusunu kaptı kapacak
Eline geçmezse beklediğin koz
Hemen kavga çıkar, kuralları boz
Fikirler bulanık, düşünceler yoz
Seyirci, bir sürpriz yaptı yapacak
2007
ELBET DÖNER!
Para Devletten çıkıyor
Soy soyabildiğin kadar
Yükünü Millet çekiyor
Kıy kıyabildiğin kadar
Hastane döner sermaye
Acep, kimedir bu paye
Cepleri doldurmak gaye
Koy koyabildiğin kadar
Şeker ölçmek yüz bir milyon
Bir yerine yazıver on
Ondan sonra paraya kon
Kay kayabildiğin kadar
Şişir faturayı şişir
Devlet bütçesinden aşır
Döner’le gözlerin ışır
Doy doyabildiğin kadar
Minareye kılıf hazır
Vicdanınız bulsun huzur
Sırala onlarca özür
Say sayabildiğin kadar
Herkesten gür çıksın sesin
Faturayı dolgun kesin
Vatandaş ne derse desin
Duy duyabildiğin kadar
Tahlil, mahlil yaz karala
Bas mühürü ve imzala
Uyman gerekmez kurala
Uy uyabildiğin kadar
2002
RÜŞVET SAYILMAZ
Tutak’ta mı öğrettiler;
Size, yağcılık yapmayı
İşe başlamadan evvel;
Gelip, el, etek öpmeyi
Boş gelmediniz tabiî ki
Tespihte aldınız iki
Rüşvet sayılmaz sizinki
Anlarsın bölüp, çarpmayı
Gördün Müdürü, İhsan’ı
Garantiledin doksanı
Var mı sözümün noksanı?
Biz bilmeyiz el çırpmayı
Kaçtın doğunun kışından
Tespihler Oltu taşından
Aklın, büyüktür yaşından
Bize de vurdun tepmeyi
Girdin amirin gözüne
Hiç aldırma el sözüne
Arada bir, gül yüzüne
İhmal etme göz kırpmayı
Yerine ulaştı mesaj
Artık yapmazsın patinaj
Belli ki, görmüşsün staj
Başardın köşe kapmayı.
2002
MEMURUN DRAMI
Yüzde on beş arttırırız
Yaşamazsan öl diyorlar
Meydana çıkma, coplarız
Yiğit isen gel diyorlar
Enflasyon düştü düşecek
Yakında yüzün gülecek
Koş, bankadan kredi çek
Suni nefes al diyorlar
Garip, kendince dertlenir
Sus denir, ağzı bantlanır
Her ay fiyatlar katlanır
Zam yağmuru bol diyorlar
Pantolon, kravat gömlek
Her gün ütülensin tek tek
Pasta ye, yok ise ekmek
Git işini bil diyorlar
Çocuğuna harçlık verme
Cemiyet içine girme
Evine hiç halı serme
Nene yetmez çul diyorlar
Çık araziye çadır kur
Hiç kira vermeden otur
Bir küp turşu, bir küp bulgur
Durma kaşık çal diyorlar
Öğüt bol, karın doyursa
Ekmek bile karaborsa
El nasıl geçiniyorsa
Bir yolunu bul diyorlar
Memursun, konuşman yasak
Kimse duymuyor ağlasak
Hangi makama başvursak
Daha gider yol diyorlar
Sürüp gidecek bu dram
Eriyoruz gram gram
Rahat ömür sürmek haram
Bir çukura dol diyorlar.
2001
LAF TACİRİ
Laf bezirgânısın seni bilirim
Edepsiz diline dolama beni
Benden uzak dursan memnun olurum
Fütursuz sözlerle dalama beni
Sana gerek olan gün bugün ama
Beni tahrik edip girme kanıma
İğneli sözlerle sabır sınama
Nefsimin çarkında bileme beni
Sakıncalı bölgelerde gezersin
Yoldaş olsam ahlakımı bozarsın
Onurumu çamurlara bezersin
Götürüp kirlere beleme beni
Çok şükür müspettir düşüncelerim
Gezdiğim adamı çok incelerim
Tamahkâr değilim, yok incilerim
Şirret kalburunda eleme beni
2009
YILAN VE KÖYLÜLER
Zehirli bir yılan indi pınara
Köy ahalisine bırakmadı su
Çıkardı dilini çıktı çınara
Karnında can verdi kuşun yavrusu
Çok iri bir yılan, hem boyu uzun
Koca koca boynuzu var soysuzun
Çöreklendi kapısında havuzun
Sanki babasından kaldı tapusu
Taşa çıkıp seyrediyor her yanı
Çığlığıyla ürpertiyor insanı
Köylünün, aş, ekmek ister mi canı?
Susuzluktan ölmek, bütün korkusu
Havuzdaki balıkları hep yuttu
Asırlık çınarı kökten kuruttu
Yılanın ölümü belki umuttu
Her yere yayıldı o pis kokusu
1985
GÖNÜL AVUTMA
Kırışmış yüzünü üç kez gerdirdin
Birde şu ömrünü uzatabilsen
Altmış yaşı on sekize indirdin
Ah, birde gönlünü avutabilsen
Ayna karşısında doluyor günün
Seyrettikçe cemalini dövünün
Kamera bulursan çokça övünün
Birde vicdanını arıtabilsen
Günlük giren, çıkan boya küpüne
Çeşit çeşit düzen verin tipine
Yinede uğrayan olmaz kapına
Birde gönüllerde yer tutabilsen
Dudak silikonlu, saç renk renk boya
Suni görüntünle gençleştin güya
Kim karışabilir, zevkindir buya
Birde kaprislerden kurtulabilsen
2001
VATANDAŞLIK GÖREVİ
Vatanını, Milletini seversen
Beyanı doğru ver, öde vergini
Helal kazanıp ta yemek istersen
Beyanı doğru ver, öde vergini
Her İl’e kurulsun barajlar, göller
Bir ağ gibi sarsın köprüler, yollar
Park, bahçe yapılsın açılsın güller
Beyanı doğru ver, öde vergini
Okullar yapılıp, ilim okunsun
Âlimler yetişip, ülkem kalkınsın
Dilersen benimde faydam dokunsun
Beyanı doğru ver, öde vergini
Bayrağımız dalgalansın göklerde
İnsanımız baş eğmesin namerde
Hastaneler şifa bulsun her derde
Beyanı doğru ver, öde vergini
Devleti olmayan, Millet yaşamaz
Güçsüz olan, engelleri aşamaz
Medeniyet yollarında koşamaz
Beyanı doğru ver, öde vergini
Türk Ordusu, güç katmalı gücüne
Bu durumdan düşmanımız gocuna
Vergi vermek hiç gitmesin gücüne
Beyanı doğru ver, öde vergini
Sende koy kalenin burcuna bir taş
Teknik alanlarda oluyor savaş
Olmak istiyorsan örnek vatandaş;
Beyanı doğru ver, öde vergini
2006
DENSİZE BAK
Bak sen, şu densizin ettiği lafa
Yerine, yurduna, yaşına bakmaz
Kırk yaşını aşmış, fakat boş kafa
İçinden bihaber, dışına bakmaz
Her kantarda benim ile tartılır
Yeni yetme dana gibi kertilir
Çitmek vursan, göbeğinden yırtılır
Hazımsız karnının şişine bakmaz
Sülük gibi her tarafa bulaşır
Çalış desen, bacakları dolaşır
Kırdığı pot İstanbul’a ulaşır
Kendi pirincinin taşına bakmaz
Ömrü boşa geçmiş, elde yok ecir
Vicdan sahipleri, haline acır
Yamanmış koltuğa havası gıcır
Durmadan konuşur, işine bakmaz
Sorsan söyleyemez dinin şartını
Huysuzlaşır tımar etsen sırtını
Odun taşır ama eksik kürtünü
İleriyi görmez, peşine bakmaz
Adımları çarpık, geçirmiş dabak
Eni, boyu eşit, kafası kabak
Adam beğenmeyen avanağa bak
Yüzünü yıkamaz, dişine bakmaz
Geldiği yerlerde yemiş silleyi
Yoluk toklu gibi kertmiş kelleyi
Düşüncesi hiç yok, yitik belleği
Ayağına bakmaz, başına bakmaz
2004
CAN PAZARI
Marmara sarsıldı, herkes uykuda
Kıyamet mi koptu aman Allan’ım?
Nedir bu çalkantı toprakta, suda
Korkarım bu afet, benim günahım
Ayaklar altında kayıyor zemin
Sanki kıyametin bir provası
Yaşanıyor en karası gecenin
Kan kokuyor Marmara’nın havası
Kırk beş saniyelik zaman zarfında
Harabeye dönmüş sekiz vilayet
Kaderler buluştu bir fay hattında
Ecel mecburi yön, tek istikamet
Saraylar, villalar enkaz yığını
Yüksek apartmanlar yerle bir oldu
Sahibi atarken son çığlığını
Kör vicdanlar evi yağmalıyordu
Caddelere can pazarı kurulmuş
Ceset torbaları dolar pazarda
Toprak kanla, gözyaşıyla yoğrulmuş
Kepçe gelmiş defin yapar mezarda
17.08.1999
İSTANBUL
Dünya harikası ey güzel şehir
Bütün şehirlerin gözdesi sensin
Fethinle başladı yeni bir devir
Kudretin, servetin merkezi sensin
Yüce Mevla’m seni nede bezemiş
Tabiatta eşsiz bir cennetsin sen
Akşemsettin ak mayanı özemiş
Fatih’ten bizlere emanetsin sen
Bir yanın Avrupa, bir yanın Asya
Mavi bir gerdanlık ortak noktanız
Baharında çiçek açar akasya
İki koldan kucaklamış gök, deniz
2002
ERCİYES
Bazen duman olur, bazen kar olur
Eksilmez başından kışın Erciyes
İçin hararetten yanar kavrulur
Renk renk libas giyer dışın Erciyes
Bir bakarım beyazlara bürünün
Bir bakarım allı pullu görünün
Bir bakarım miski amber sürünün
Halden hale girmek işin Erciyes
Kurulmuş önüne şirin Kayseri
Seninle anılır ezelden beri
Delmek mümkün değil dipsiz gökleri
O kadar kaldırma başın Erciyes
Niçin göğe doğru başın dikersin
Mağrur mağrur yükseklerden bakarsın
Bilmem yalnızlıktan yas mı çekersin?
Aladağlar senin eşin Erciyes
Dört bir tarafından ağlıyor gözün
Yürekler soğutur, suların yazın
Eğer söyleyecek varsa bir sözün
Ben, yoramam senin düşün Erciyes
Söyle selamını esen rüzgâra
Hemen ulaştırsın Aladağlara
Sakın ha, sırrını açma ağyara
Yoksa Ağustosta üşün Erciyes.
1998
TÜRKİYE’M
Benim cennet vatanımsın Türkiye’m
Ay-yıldızlı bayrağına aşığım
Uğrunda can vermiş şehittir dedem
Tarih kokan toprağına aşığım
İl, ilçe kasaba gezsem her yanı
İstanbul, Ankara, Kayseri, Van’ı
Konya, İzmir, Rize, Şanlıurfa’nı
Tüm şehrine, bucağına aşığım
Her bölgende ayrı mevsim yaşarız
Sende huzur bulur, sende coşarız
Dar gününde cephelere koşarız
İbrişimli sancağına aşığım
Üç tarafın denizlerle çevrili
Kaynaştırdın mavi ile yeşili
Gönül ferahlatır suların dili
Şelâlene, ırmağına aşığım
Kimliğini haykırıyor mabetler
Dünyaya duyulsun bu şahadetler
Bağrında yetişir türlü nimetler
Yediveren başağına aşığım
Acep cennetten mi bu yer küresi?
Türk halkının ne güzeldir töresi
Motif motif örlü her bir yöresi
Has gülüne, yaprağına aşığım
Tarihe şan vermiş soylu bir Millet
Rabbim, bu Millete gösterme zillet
Kıyamete kadar sürsün bu devlet
Oymağına, ocağına aşığım
Ey toprağım, emanetsin dedemden
Ölsem de ayrılmak istemem senden
Benim için bir yer ver de sinenden
O şefkatli kucağına aşığım
1994
Y A H Y A L I
Yine bahar geldi, giydin şalını
Halden hale giriyorsun Yahyalı
Meyveler yüklendi eğdi dalını
Dolu dolu veriyorsun Yahyalı
Hasretle beklerim her yıl bayramı
Dostlarla görüşmek süsler rüyamı
Bir tatlı söz, kavuşturur yaramı
Yaralarım sarıyorsun Yahyalı
Köklü geleneğin, örfün, âdetin
Hiçbir yerle kıyaslanmaz kıymetin
Halıda, kilimde çok maharetin
Motif motif örüyorsun Yahyalı
Sultan sazlığında turnalar, toylar
Şelaleler durmaz ezgiler söyler
Güzeli görenler, çirkini neyler
Gönlümüzü görüyorsun Yahyalı
Yaylacılar konar kendi yurduna
Peynir taşlar kuytuluğun ardına
Asla doyum olmaz yağyoğurduna
Midemizden vuruyorsun Yahyalı
Gökolukda çekilirken çörekler
Kırk pınara suya iner geyikler
Suçatında karşılıyor çiçekler
Buram buram bürüyorsun Yahyalı
Yayla sularına bal mı karışmış
Sanırsın ki, Kevser ile yarışmış
Aladağlar bulutlarla görüşmüş
Şerbet ezip duruyorsun Yahyalı
Keklikler söyleşir kuşluk vaktinde
İnsanların merttir, durur akdinde
Yüreklere sonsuz sevgi ektinde;
Yumak yumak deriyorsun Yahyalı
Bize huzur verir, seninle olmak
Mis gibi havandan bir nefes almak
Boynumuza borçtur, koşarak gelmek
Dostlarını arıyorsun Yahyalı
2005
YAHYALI ELMASI
Mevla’m ağaçları çiçekle bezer
Mor pembe dallarda arılar gezer
Kem gözler görmesin değerler nazar
Güzelliği ile değer elması
Bir başkadır Yahyalının elma’sı
Canatan kırmızı, goldense beyaz
Hasada başlanır düşünce ayaz
Güzel olanlarda olur biraz naz
Gül koparır gibi daldan almalı
Alanda, satanda memnun kalmalı
Birazcık mayhoştur şu arapkızı
Yanakları benek benek kırmızı
Hele amasyalar elmanın özü
Öyleleri var ki koca dal tartmaz
Mal sahibi onu yabana satmaz
Cümle elmaların hası stargin
Lezzeti çok hoştur, olursa ergin
Asgari bir adet yemeli her gün
Elmaların hepsi şifa bedene
Eğer yemediysen, birde sen dene
Renk renk elmaları görür şaşarsın
Alıp yemek için yanar, pişersin
Seçmek istesen de acze düşersin
Ne söyleyim, her birinden tatmalı
İyiyi kötüden farklı tutmalı
Emek veren çiftçi ürünü alır
Çeker kasasını bahçeye varır
Boz elmalar utancından kızarır
Bu toprakta biter elmanın hası
Bir başkadır Yahyalı’mın elması
2003
SULTAN SAZLIĞI
Gökyüzünün sultanları,
Yüzer Sultan Sazlığı’nda.
Gel de, seyreyle onları,
Gezer Sultan Sazlığı’nda.
Gün aydınlatır düzlüğü
Bir name sarar sazlığı
Kuş sesleri, sessizliği,
Bozar Sultan Sazlığı’nda.
Hiç fark etmez yaz, bahar kış
Düğün eder binlerce kuş
Tüm ovayı nakış nakış,
Bezer Sultan Sazlığı’nda.
Turna bir düzende uçar
Göçmen kuşlar konar, göçer
Selam taşır, sevgi saçar
Tozar Sultan Sazlığı’nda.
Kuğu, ördek, leylek ve toy
Her birisi ayrı bir soy
Birçok kuş türleri boy boy,
Uzar Sultan Sazlığı’nda.
Gözetir aşkın tavını
Kuytuya yapar evini
Kartal, yüksekten, avını,
Süzer Sultan Sazlığı’nda.
Sakın incitme canını
Dökme onların kanını
Tabiatın destanını,
Yazar Sultan Sazlığı’nda.
Erciyes’in önü düzlük
Göl suyunda biter sazlık
Kuşcenneti bir nazarlık,
Dizer Sultan Sazlığı’nda.
2009
GÖKOLUK
Dostlarını muhabbetle selamlar
İki koldan sarılırsın Gökoluk
Dilinden dökülür tatlı kelamlar
Gönüllere kurulursun Gökoluk
Çevreni bürümüş yemyeşil bir şal
Şirin gelincikler açılmış al al
Kuşağın Gedik’ten gülümser Hilal
Sen de ona vurulursun Gökoluk
Karşından seslenir Tuzla Pınarı
Size pay edilmiş dağların karı
Şerbetten lezizsin, yağmurdan arı
Hak emriyle durulursun Gökoluk
Söyle bana, kimler koydu adını?
Birlikte edelim onun yâdını
Ancak, içen bilir senin tadını
Bal özüyle karılırsın Gökoluk
Herkes uykudayken bir sen uyanık
Nice sevdalara olmuşsun tanık
Kadir bilmezlerden yüreğin yanık
Gönül koyar, darılırsın Gökoluk
Toroslarda güneş bir başka doğar
Tahtacık Dağı’ndan bir bulut ağar
Güzeller uyanır gözünü ovar
Yanaklara sürülürsün Gökoluk
Yazın sıcağından kaçar gelirim
Çadırımı kurar komşu olurum
Buz gibi suyunla hayat bulurum
Dudağından sorulursun Gökoluk
Yer tutmuşsun Aladağ’ın döşünde
Kederim kaybolur bir gülüşünde
Ziyaret etmezsem her gelişimde
Sitem eder, kırılırsın Gökoluk
Bir çift mavi gözle, o hoş bakışın
Meftun eder miski-amber kokuşun
Dinlendirir şırıl şırıl akışın
Benliğimle örülürsün Gökoluk
2008
UMUT DONDU
Soğuk vurdu bahçeleri, bağları
Ağaç dondu, çiçek dondu, dal dondu
Kar kapladı ovaları, dağları
Dere dondu, ırmak dondu, göl dondu
Bahar geldi diye açtı çiçekler
Yuvasından çıktı bütün böcekler
Sandılar ki, sıcak gün görecekler
Mevsim dondu, yaprak dondu, gül dondu
Çiçek bezeliydi elma ve kiraz
Bir gece yarısı kavurdu ayaz
Meyvesiz zor geçer sanırım bu yaz
Çiçek dondu, petek dondu, bal dondu
Ayva, armut, ceviz, vişne, kayısı
Saysan yüz binleri bulur sayısı
Yahyalı halkını aldı kaygısı
Umut dondu, emek dondu, el dondu
Kadir Mevla’m afetinden saklasın
Eksiğini gelecek yıl denklesin
Vatandaşlar umut ile beklesin
Sene dondu, toprak dondu, yol dondu
2006
DUYGUSUZ DEĞİLİM
Nasıl ağlamayım, ben bir insanım
Duygusuz değilim, hissiz değilim
İyiye, güzele bende hayranım
Görgüsüz değilim, yüzsüz değilim
Dostum, gül atsa da gönlüm yıkılır
Haksızlık yapana, canım sıkılır
Bir çirkinlik görsem zihnim takılır
Kaygısız değilim, sessiz değilim
Hakikat bildiğim yoldan giderim
Büyüğüme karşı hürmet ederim
İnsanlık borcumu, mutlak öderim
Saygısız değilim, ussuz değilim
2008
BİLEMİYORUM
Bülbülüm kafeste ötmüyor, suskun
Bir gün aşka gelir öter mi bilmem?
Tomurcuk güllere verdiler baskın
Gelecek baharda yeter mi bilmem?
Fırtınalar harap etti bağımı
Buzullar kapladı gönül dağımı
İhanetler sardı can ocağımı
Bütün bedenimi yutar mı bilmem?
Fitne fücur uykusundan uyandı
Şafak vakti kapımıza dayandı
Tertemiz umutlar kana boyandı
Yeni gün, bir umut katar mı bilmem?
Acaba, ölmek mi, yaşamak mı zor?
Kışın yanmak, yazın üşümek mi zor?
Şu dünya yükünü taşımak mı zor?
Çektiğim çileler biter mi bilmem?
Nefsimden bîzarım, yüreğim yangın
Sevapta fakirim, günahta zengin
Yarın mahşer günü düşersem engin
Rehberim elimden tutar mı bilmem?
2009
ÇİLE YUMAĞI
Damla damla aktım kuytu derede
Coşkun sular gibi çağlayamadım
Derdimin çaresi bilmem nerede?
Bulup, bir sonuca bağlayamadım
Delice koşturdum gündüz ve gece
Uzayan yolları bitiremedim
Zihnimi irdeler garip bilmece
Çok düşündüm akıl yetiremedim
Ufkuma çekildi siyah bir perde
Zindan etti baharımı, yazımı
İçim kan ağladı, yandım her yerde
Hiçbir ilaç kesmez gönül sızımı
Büyüdükçe büyür çile yumağı
Dertlerimi yıkayamaz gözyaşım
Yüreğimi mesken tuttu gam dağı
Sanki bu dünyaya sığmıyor başım
1998
NE ÇARE
Gençliği durdurmak mümkün olsaydı
Frene basardım otuz yaşında
Sağlık ve mutluluk baki kalsaydı
Asla bırakmazdım dönüm başında
Heyhat ne de çabuk geçti bu gençlik!
Bedenim ruhuma etmedi eşlik
Umut ettiklerim çıkardı güçlük
Ömür geçti bir sevdanın peşinde
Gençlik yıldız gibi kaydı da gitti
Dertlerle baş başa koydu da gitti
Gözümün ferini soydu da gitti
Hem de benim isteğimin dışında
İhtiyarlık başa geldi yekpare
Yaşlılık derdine yok imiş çare
Şimdi, köşelerde kaldım biçare
İsmim okunuyor hece taşında
2009
GÖKTEN HABER VAR
Açtım penceremin perdelerini
Sessizce yağıyor lapa lapa kar
Topraklar bürünmüş ak pelerini
Bir giysi yakışır ancak bu kadar
Beyaz müjde, aydınlatmış geceyi
Ağaçlar topyekûn açmış çiçeği
Bir ağızdan haykırıyor gerçeği
Bakın ey komşular gökten haber var
Yürüdükçe örttü ayak izimi
Sarmaladı topuğumu, dizimi
Tipi sardı kulağımı, gözümü
Bir taraftan kış güneşi göz kırpar
Dağlar giymiş boydan boya ak tülü
En uç noktasına kadar örtülü
Yeryüzü bir tülbent gibi ütülü
Bu sene bambaşka olacak bahar
Rahmet bulutları koş gel hevesle
Bütün canlıları sütünle besle
Gönlüme şevk veren, tatlı bir sesle
Engin bir ahenkle çağlıyor pınar.
2008
ARKA KAPAK
VATAN AŞKINA ŞEHİT DÜŞENLERE
Bu vatan aşkına candan geçerek,
Kahpe kurşunlarla vurulan sensin
Yiğitçe vuruşup şehit düşerek,
Şanlı al bayrağa sarılan sensin
Tabuta sığar mı böyle bir konca?
Yürekte taşınır yürekte anca
Taş taş, tuğla tuğla hudut boyunca,
Kalenin burcuna örülen sensin
Toprak vatan olmaz çekmeden çile
Kahraman Mehmetçik olmasın hele
Bayrağa renk veren al kanı ile
Yurdun temeline karılan sensin
Bu Millet bir bütün, ulu bir ağaç
Sarsılmaz bir iman, ulvi bir amaç
Yağmurlarla yağ da, çiçeklerle aç
Taze fidan iken kırılan sensin
Tarihe silinmez bir imza atan
Görevini yapıp sessizce yatan
Bedel ödenmeden olmuyor vatan
Bu toprağa kurban verilen sensin
Vatanı uğrunda vurulan sensin.
Mehmet Postallı
Resim Arka kapağa şiirin yanına konulacak.